![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Sınıfsız Toplum Mitinden Dijital Proleteryaya: Behice Boran’ın Güncelliği
Bugün, 2025 dünyasında Behice Boran’ın tespitleri belki de hiç olmadığı kadar güncel. Çünkü neoliberal çağın “eşitlik” söylemleri, biçimsel haklarla sınırlı kaldı. Dijital çağ, bilgiye erişim özgürlüğü, ifade serbestisi, girişimcilik gibi liberal değerleri kutsarken, bu özgürlükler ekonomik gerçekliğin duvarına çarpıyor. Dijital emek, tıpkı sanayi döneminin işçileri gibi yeni bir sınıfın doğuşunu simgeliyor. “Gig economy” adı verilen sistemde milyonlarca insan sigortasız, güvencesiz, algoritmik patronlara hizmet ediyor.Sosyal medya, herkesin eşit söz hakkı varmış gibi görünse de, gerçekte “görünürlük” ve “erişim” sermayeye, algoritmaya ve tıklama ekonomisine bağlı. Behice Boran’ın deyimiyle: “Sınıf farkını kaldırmaktan çok, görünmez kılmanın yeni bir yolu.” Küresel ölçekte servet dağılımı: En zengin %1, dünyanın toplam servetinin neredeyse yarısını elinde tutuyor. Bu da Anayasa’nın veya uluslararası insan haklarının eşitlik söylemlerini yalnızca kağıt üzerindeki bir ideal haline getiriyor. Türkiye Bağlamında: “Sınıfsız, İmtiyazsız Bir Kitle” Söyleminin Çöküşü Boran’ın Türkiye eleştirisi, Cumhuriyet’in kurucu mitlerinden birine, “sınıfsız ve imtiyazsız bir millet” idealine yöneliktir. Ona göre bu ideal, erken Cumhuriyet’in “toplum mühendisliği”yle yaratılmak istenen bir üst kimlikti. Ancak ekonomik yapı —özellikle toprak mülkiyeti, ticaret burjuvazisinin güçlenmesi, sanayide sermaye birikimi, değişmeden, bu ideal eşitsizliği görünmez kılmanın bir biçimi oldu. Bugün Türkiye’de de tablo çok farklı değil: Orta sınıf hızla eriyor, toplum kutuplaşıyor. Eğitim, sağlık, barınma gibi temel haklar artık “piyasa değerine” indirgenmiş durumda. Yoksulluk, artık bir “sosyolojik problem” değil, politik bir kader haline geldi. Behice Boran bu koşulları görseydi, muhtemelen “Anayasa’daki eşitlik ilkesi, tıpkı dijital çağın sanal özgürlüğü gibi, gerçek bir eşitliği değil, eşitsizliğin üzerini örten bir yanılsamayı temsil ediyor” derdi. Sonuç: Boran’ın Aynasında Bugünün Dünyası Boran’ın eleştirisi, hukuki eşitliğin ekonomik adalet olmadan boş bir söz olduğunu hatırlatır. Bugün “yapay zeka devrimi”, “yeşil dönüşüm”, “start-up demokrasisi” gibi kavramlarla süslenen çağımızda bile, emek ile sermaye arasındaki uçurum derinleşiyor. Bu anlamda Behice Boran’ın sesi, hala bir uyarı gibi yankılanıyor: “Bir toplumda sınıflar varsa, Anayasa’da yazan eşitlik o toplumun vicdanını değil, çelişkisini temsil eder.” Günümüz dünyasının görevi, Boran’ın bıraktığı yerden devam etmek: Eşitliği kâğıt üzerinde değil, yaşamın içinde mümkün kılmak. Yapay zeka devrimi, insan emeğinin dijital algoritmalarla ikame edilmesi sürecidir. Üretimden eğitime, iletişimden sağlığa kadar her alanda makineler artık “öğreniyor”, karar veriyor, hatta insan davranışlarını tahmin ediyor. Bu devrim, verimlilik ve hız sağlarken aynı zamanda yeni bir sınıf düzeni yaratıyor. Bir yanda veri sahipleri, algoritma mühendisleri ve sermaye yoğun teknoloji devleri, diğer yanda işini otomasyona kaptıran, dijital sistemlerin kontrolü altına giren geniş emekçi yığınlar. Kısacası, bu devrim bir “özgürleşme” değil, yeni bir dijital üretim ilişkisi doğuruyor. Yeşil dönüşüm ise, çevresel krize karşı sürdürülebilir enerji, karbon azaltımı, geri dönüşüm ve çevre dostu üretim modellerine geçişi ifade eder. Ancak pratikte bu dönüşüm çoğu zaman büyük sermaye gruplarının yeni yatırım alanı haline gelmiştir. Elektrikli otomobiller, karbon kredileri ve yenilenebilir enerji şirketleri çevreyi korumaktan çok ekonomik rekabetin yeni cephesi olarak kullanılmaktadır. Böylece “yeşil kapitalizm”, hem vicdanı rahatlatır hem de karı büyütür. Start-up demokrasisi, bireyin yaratıcı gücünü öne çıkaran, küçük girişimlerin büyük değişimler yaratabileceği fikrine dayalı bir anlayıştır. Bu model, “herkes eşit fırsatlara sahip” illüzyonunu yayar. Fakat gerçekte sermayeye erişim, ağlara dahil olma ve eğitim gibi unsurlar hala belirleyici olduğu için, çoğu girişimci “özgür birey” değil, riskin yükünü taşıyan yalnız bir emekçidir. Behice Boran bu üç kavrama muhtemelen şöyle yaklaşırdı: Hepsi, kapitalizmin yeni biçimlerinin ideolojik maskeleridir. Her biri, eşitsizliği ortadan kaldırmak yerine daha görünmez hale getirir. Boran, üretim ilişkilerinin değişmeden dönüşümün olamayacağını söylerdi. Yapay zeka devriminde “insanın özgürleştiği” değil, emeğin dijital biçimde sömürüldüğü yeni bir proleterleşme görürdü. Makinelerin değil, onları yöneten sermayenin güç kazandığını belirtirdi. Yeşil dönüşüm, Boran’ın gözünde “çevreye duyarlı kapitalizm” değil, doğanın bile artık meta haline getirildiği yeni bir pazar alanı olurdu. Start-up demokrasisi ise, girişimcilik kisvesi altında bireyi kolektif dayanışmadan koparan, onu piyasa içinde “özgür ama güçsüz” hale getiren bir yanılsamadır. Boran, tüm bu süreçlerde sınıf ilişkilerinin değişmediğini, yalnızca biçim değiştirdiğini söylerdi. Bugünün dijital çağında da, veri sahipleri ile veri üretenler arasındaki uçurum büyürken, hukuki eşitlik yeniden kağıt üzerinde kalmaktadır. Bugün yapay zeka, yeşil enerji ve start-up ekosistemleri, insanlığa yeni umutlar sunar gibi görünse de, Boran’ın bakışıyla görüldüğünde bu “umutlar”, üretim araçlarının mülkiyetini değiştirmeyen, yalnızca eşitsizliği modernleştiren birer sistemdir. Boran’ın sesi bugüne kadar ulaşır: “Teknoloji, doğa ya da girişimcilik, hiçbiri toplumsal adaleti sağlamaz. Eşitliği yaratan, mülkiyetin ve emeğin adil paylaşımıdır.” Gerçek dönüşüm, dijital ya da yeşil değil, toplumsal ve sınıfsal bir devrimdir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |