
Ayakkabılar yıllardır “üretilen” bir ürün olarak hayatımızda yer alıyor. Plastik tabanlar, sentetik dokular, kimyasal yapıştırıcılar ve boya maddeleriyle üretilen geleneksel ayakkabılar hem doğayı hem de insan sağlığını tehdit eden bir yük oluşturuyor. Çoğu ayakkabı, 40’tan fazla farklı malzeme içeriyor ve bu malzemelerin büyük kısmı doğada çözünmeyen, hatta toksik etkiler bırakan kimyasallardan oluşuyor. Bir ayakkabı çöpe gittiğinde yıllarca çürümeden kalabiliyor, büyük miktarda mikroplastik ve atık üreterek ekosisteme zarar veriyor. Oysa artık “ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir” diyen yeni bir yaklaşım doğuyor: OXMAN tarafından geliştirilen O° Shoe.

O° Shoe, tamamen biyolojik olarak çözünebilen PHA adlı bir malzemeden üretiliyor. PHA’nın en önemli özelliği, bakteriler tarafından doğrudan CO₂, metan veya gıda atıklarından “büyütülmesi”. Yani doğanın kendi döngüsünden ilham alan bir malzeme. OXMAN bu malzemeyi kullanarak ayakkabıyı tek bir “mono-malzeme” haline getiriyor. Böylece hem üretim sürecindeki atık en aza indiriliyor hem de ayakkabı kullanım ömrü bittiğinde doğaya bırakıldığında mikroplastik üretmeden tamamen çözünebiliyor.
Bu ayakkabılar, klasik üretim yöntemleri yerine modern teknolojilerle üretiliyor. Ayakkabının üst kısmı endüstriyel makinelerde örgü tekniğiyle oluşturuluyor. Dış katmanları ise 3D baskı teknolojisiyle büyütülüyor, yani adeta "yetiştiriliyor". Bu yöntem, kesim, yapıştırma, zımparalama gibi atık üreten aşamaları ortadan kaldırıyor ve neredeyse sıfır atıkla sonuçlanıyor. Böylece ayakkabı üretiminin çevre üzerindeki etkisi büyük oranda azaltılıyor.
O° Shoe sadece tek bir model değil. OXMAN’ın platformu, koşu, dans, günlük kullanım gibi farklı ihtiyaçlara yönelik tasarımlar geliştirilmesine de imkan tanıyor. Yani bu yaklaşım yalnızca bir “ekolojik gösteri” değil, aynı zamanda fonksiyonel ve günlük hayata uygun bir ürün ailesi oluşturuyor.
Bu teknolojinin önemi büyük. Birincisi, plastik atıkların doğaya verdiği zararı azaltmaya yardımcı oluyor. PHA malzemesi tamamen biyolojik yollarla çözülebiliyor, yani doğaya bırakıldığında hiçbir toksik kalıntı, mikroplastik ya da zararlı bileşen bırakmıyor. İkincisi, karbon yakalama potansiyeli taşıyor. Üretimde kullanılan bakteriler CO₂ gibi gazları tüketerek malzemeye dönüştürüyor. Bu da yalnızca üretimde değil, tüm döngüde doğayla uyumlu bir süreç ortaya çıkarıyor.
Elbette bu yeniliklerin bazı sınırlamaları var. PHA üretimi henüz yaygın olmadığı için maliyet diğer endüstriyel plastiklere göre yüksek olabilir. Ayrıca ayakkabının tamamen biyobozunur olabilmesi için doğadaki doğru mikroorganizmalara ihtiyaç duyuluyor. Yine de bu teknoloji geliştikçe, tıpkı güneş enerjisinin yıllar içinde yaygınlaşması gibi, biyobazlı malzemelerin de hayatımıza daha fazla gireceği çok açık.
Türkiye gibi büyük tekstil ve ayakkabı üretim kapasitesine sahip bir ülke için bu yaklaşım aslında büyük bir fırsat. Gıda atığı, tarımsal atık ve biyogaz tesislerinden elde edilebilecek kaynaklarla yerli PHA üretimi yapılabilir. Bu da hem çevreci bir dönüşüm yaratır hem de ekonomik olarak yeni bir sektör doğurabilir. Ayrıca Türkiye’nin güçlü ayakkabı ihracat kapasitesi düşünüldüğünde, sürdürülebilir ürünlere yönelmek hem çevre hem de ticaret açısından büyük avantaj sağlar.
Tüketici tarafında da bu dönüşümün desteklenmesi çok önemli. İnsanlar daha bilinçli tercihler yaparak doğa dostu ürünlere yöneldiğinde, markalar da mecburen sürdürülebilir üretim yollarına geçmek zorunda kalıyor. “Doğaya rağmen” değil, “doğayla birlikte” üretmeyi ilke edinen her adım, gelecek nesiller için büyük bir fark yaratıyor.
Sonuç olarak, O° Shoe yalnızca bir ayakkabı değil, tüketim kültürüne karşı bir duruş, gelecek nesiller için temiz bir miras, doğaya saygılı bir yaşam biçimi. Bilim, tasarım ve sorumluluğun birleştiği bu yaklaşım, ayakkabı sektöründe güçlü bir devrimin habercisi. Eğer daha yaşanabilir bir dünya istiyorsak, moda alışkanlıklarımızı da doğaya uyumlu hale getirmemiz gerekiyor. OXMAN’ın ayakkabıları tam da bu noktada, hem pratik çözümler hem de ilham verici bir vizyon sunuyor. Bu nedenle “ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir” söylediği yalnızca bir slogan değil, geleceğin gerçek üretim modeli.