|
|
GÜZİN'LEKategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 30 Mayıs 2024 06:32:18 Hep özgür yaşadı. Çocukken özgürdü. Öğrenciyken de. Lise ve üniversitede de. Arkadaşları arasında Mina Urgan, Azra Erhat, Halet Çambel ilk akla gelenler. Akıldan çıkmayanlar. Güzin evlendikten sonra da özgür ve kendine özgü yaşamını sürdürdü. Abidin Dino'nun eşi olarak kendini tanıtmazdı. "Ben Güzin Dino" derdi veya sadece Güzin Dino. Hiçbir zaman kendini sadece ünlü bir ressam ve yazarın eşi olarak tanıtmadı. Abidin'le tanışmadan önce ve sonra da kendisi için çizdiği edebi yolda yürüdü.
Türk edebiyatının yurtdışında tanınması için çeviri, tanıtım ve benzeri işleri, elinden geleni sakınmadan, titizlikle yaptı. Kemal Sadık Göğceli'nin Yaşar Kemal olmasında birinci derecede rol oynadı. Arif Dino ve Abidin ile birlikte. Nâzım Hikmet'in, Sait Faik'in, Orhan Veli'nin, Melih Cevdet Anday'ın ve daha birçok yazar ve şairimizin tanıtılmasında da. İNALCO'daki öğretim üyeliği sırasında birçok genç kadın ve erkeğin Türkiye ve Türkler hakkında doğru ve zengin bilgilerle donatılmalarında önemli bir rol oynadı ve bu yolda da başarılı oldu. Öğrencilerinin birkaçı mezun olunca Güzin'i örnek alarak öğretim üyeliği mesleğini seçti. Birkaçı yaşamlarının sonuna kaar Güzin'le ilişkilerini sürdürdü. Birkaçı Türkiye aşıkı oldu. Paris'te Abidin'le dostluğumuzun başladığı 1983'ten itibaren Güzin'le de dostluğumuz gelişti. Yıllarca sürdü. 7 Aralık 1993'te Abidin'in vefatından sonra da yakınlığımız devam etti. Abidin'in hayatını anlattığım üç ciltlik kitabımın kotarılmasında Güzin yardımını esirgemedi. Yazdığım her cildi ayrı ayrı okudu. Öneriler yaptı. Kimi satırları çıkarmamı tavsiye etti, genel olarak biraz tartıştıktan sonra tavsiyelerini kabul ettim. Güzin'le bu konularda ve daha pek çok konuda çok tartıştık. PARİS'TE EVLİLİK YILDÖNÜMÜ Beni kimi zaman kardeşi Behlül yerine koyup, "Kardeşim" derdi. Kimi zaman "siz", kimi kez "sen" derdi. Bense hep Güzin ve siz dedim. Çok güldük. Kimi zaman bir parça üzüldüğümüz de oldu. Ama ikimiz de "Dertleri umursamamalı, herşeyin iyi yan(lar)ını görmeli" felsefesinin öğrencileriydik. Dertleri dert edinmiyorduk. Çözüm arıyorduk. Bazen çareyi bulduğumuz bile oluyordu. Güzin kitaplarımın yayınlamalarına benim kadar sevindi. Üç cilti salonda oturduğu koltuğun hemen sağındaki rafta sergiliyordu. Memnundu. "Abidin de görsün isterdim" diyordu. Güzin kitaplarımın tanıtımı için yaptığımız imza ve sohbet toplantılarını kaçırmazdı. Kış günlerindekiler hariç. Güzin soğuğu sevmezdi. Bugün Güzin'i anmak için 31 Mart 2007'deki bir imza ve sohbet toplantısını aktarmak istiyorum: 31 Mart 2007'de Paris’te Abidin Dino İle Söyleşiler; Yazılar: Hayat ve Sanat (İstanbul’da Pêrî Yayınları tarafından Aralık 2006’da yayınlandı, 144 sayfa), Gurbette Bile Bir Gökyüzü Varmış, Kadın Sineması, Remzi: Hayat Renk Işık adlı kitaplarımı imzalamak ve dostlarımızla buluşup hasret gidermek, muhabbet etmek ve “kurtlarımızı dökmek” için: “Sohbet ve İmza Günü: M. Şehmus Güzel Yeni Çıkan Dört Kitabını İmzalıyor” etkinliği çerçevesinde bir araya geldik. Bu şirin imza günümde bir yerde “Dinozorların Dönüşü” ve/veya “Dinozorların Gecesi” havası da vardı. Yaşlı gençler epey kalabalıktık: En başta Güzin Dino, ressam Kemal Bastuji'nin eşi Jacqueline Bastuji, Güzin'in öğrencilerinden ve kadim dostlarından Marie-Jo Baron, Marie-Jo'nun kızı ressam Gaelle Pelachaud, ünlü dostumuz ve Abdulhamid isimli kitabının türkçesi bir süre önce Homer yayınlarınca çıkarılan türkolog François Georgeon, çevirmen ve eğitimci Altan Gökalp, ressam Remzi Raşa ve eşi Viviane Hanım, heykeltıraş Françoise Giannesini, ressam Neveser Aksoy, ressam Mustafa Aslandoğdu, Mozaik dergisi ve televizyonu yöneticisi Erdoğan Sezgin, ressam Onay Akbaş, hemşerilerim, meslektaşlarım, arkadaşlarım birkaç dost gazeteci ve öğrenci gençler vardı. İçilen ve yiyilenlerle her şey çok güzeldi. Sohbet yemek saatinde ve sonrasında koyulaştırıldı: Malike ve Cennet Hanımların ve Diyarbakır’lı aşçı Kenan Usta’nın eserleri ağzınıza layık mis gibi tarama, börek, dil söğüş, fırında kanat, sebzeli kuşbaşı ve nihayet baklava ve kazandibi yenildi. İçki olarak iyi kırmızı şarap içildi. Eh! O zaman gelemeyenlerin, nâ-mevcutların şerefine de bir bardak içilmez mi? İçilir elbette. Ve içtik. Ama yine de les absents ont eu tort. İşte böyle. Gelemeyenlerin o “havayı” teneffüs etmelerine katkı için bu notları ve fotoları iletiyorum: Çekilen fotolarımızın ilkinde ressam Neveser Aksoy, Güzin Dino, Marie-Jo Barron ve bendeniz. İkincisinde Altan Gökalp, bendeniz, Güzin Dino ve Jacqueline Bastudji. Üçüncüsünde Güzin Dino ve bendeniz imza faaliyetindeyiz. Ekte gönderiyorum. Abidin Dino İle Söyleşiler; Yazılar: Hayat ve Sanat isminden de anlaşıldığı gibi Abidin Dino’yu anlatıyor. Anlatmaya çalışıyor. Paris’te, Abidin Dino’nun resim atölyesinde genel olarak onbeş günde bir bir araya gelinerek yapılan sohbetler, söyleşiler ve röportajlardan, Abidin Dino hakkında Türkiye’de yayınlanan çeşitli dergilerde sunduğum yazılardan oluşuyor. Kitabı okurken, hem Türkiye ve Avrupa’nın siyasi tarihi, hem de Türkiye’deki, Avrupa’daki ve Sovyetler Birliği’ndeki sanat dünyası kısa, ama özlü bir şekilde anlatılıyor: Sanatçıların hüzünlü, acılı, zorlu, kimi zaman sorunlarla dolu, ama daha çok coşkulu yaşamları; umutlarını hiç yitirmeden bir mum misali kendileri erirken, çevrelerini hep aydınlatmaya çalışan fedakâr çabaları, ütopyalarını geleceğe taşımaya gayret eden namuslu aydınlarımızın bitmez tükenmez enerjileri bir film şeridi gibi geçiyor. Bu kitabın "Sunu"sundan şu birkaç satırı aktarayım: “1913’den 1993’ün sonuna kadar süren, kendisine ayrılan zaman içinde, Abidin Dino yüzyılı bir ucundan öbürüne geçti: Bir yüzyıl gibi. Bir gazeteci, bir yazar, bir şair, bir ressam, bir heykeltıraş, büyük bir sanatçı gibi. Herkesle eşit eşite davrandı. Özellikle arkadaşlarıyla. Dostlarıyla. Yoldaşlarıyla. Yolcanlarıyla. Sevdiklerinin kendisine sadece adıyla hitap etmelerini istedi: Abidin. Ne 'sayın'ın öngelmesine ne 'bey'in son gitmesine tahammül edebildi. Eşitlikten yana olmayı bizzat kendi yaşamında gösterdi. Başka örnekleri de var bunun elbette. Abidin’i 1970’lerin başında tanıdım. 1980’lerin Paris’inde arkadaşlığımız düzenli görüşmelerle perçinlendi: Her onbeş günde bir, bazen daha sık, bir araya geldik. Çoğunlukla eşi Güzin’le birlikte oturdukları ev-atölyelerinde. (...) (Bu kitabı) okuduğunuzda Abidin’in ve aynı zamanda eşi Güzin Dino'nun yaşamı ve sanatı üzerine daha derinlemesine bilgilere sahip olacaksınız. Onu biraz daha iyi tanıma olanağı bulabileceğinizi de sanıyorum. Söyleşilerle birlikte Abidin ve sanatına ilişkin yazılarıma da yer veriyorum; aynı amaçla: Onu daha yakından tanıtmak umuduyla. (...) Umarım dikkatinizi çeker. Ve yeri doldurulamaz Abidin’i ve Güzin'i anmak için bir vesile olur.” Aniden solumdan bir güvercin havalanıyor : Pırrrr pırrr pırrrr Doğu'ya kanatlanıyor. Gidiş Doğu'ya. Doğu'ya uçan güvercin aniden bir tabloya giriyor, ama bu tablonun çerçevesi yok. Bu tablonun ressamı da yok. Belki Ridley Scott olabilir: Blade Runner'de filmin zirve noktasında Rick Deckard (Harrison Ford oynuyor) ile «réplicant» Roy Batty (Rutger Hauer'in harika biçimde canlandırdığı) arasındaki ölümüne kavgadan sonra bu sonuncunun sağ omuzundan kanatlanan ve yağmurdan sırılsıklam başının sağ tarafında donup kalan ve olağanüstü bir resme dönüşen güvercin aklıma geliyor. Aklımda kalıyor : İnsanoğluna ve insankızına en yakın yaratık güvercin olabilir sonucuna ulaşıyorum. Ben de o zaman güvercinlerimizle kanatlanıyorum. Başkenti terkediyorum : Taklacı güvercinlerin ülkesine onlarla ve Güzin'le birlikte dönüyorum. Bir kez bile olsun dönüp arkama bakmadan. Abidin'i bulmak üzere.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|