![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
LOZAN (Lousanne)
![]() ![]() Place du Port yolu sonrası ‘Quai De Belgique’in başladığı yerde muhteşem bir otel bulduk. Beau Rivage Palace adıyla anılan, küçük bir saray şeklindeki bu otelin, bir tarihin yazıldığı yer olduğunu biliyorduk. Bu nedenle bahçeye girip arabamızı bir yere park ettik. Otele girerken tedirgindik, çünkü bu otelin içinde her aldığın nefeste Temmuz 1923 senesine götürmekteydi. Hiçbir hazırlığımız yoktu, böyle bir yere uğrayacağımızı planlamamıştık. Bu yüzden elimizde ne fotoğraf makinesi ne de video çekecek bir kameramız vardı. Doğru resepsiyona yöneldik. İsviçre’nin bu yöresinde genelde Fransızca geçerliydi. Ayrıca yine İsviçre’de ‘İsviçre Almancası’ da konuşulmaktaydı. Ülkenin her kantonunda geçerli olan başka bir dil de İngilizce idi. Bu nedenle resepsiyondaki yetkiliye ön masa müdürünü rica ettik. Kısa zamanda yaşlıca bir kişi geldi karşımıza. Kendimizi tanıttık. Türk olduğumuzu söyledik ve Temmuz 1923 yılındaki Lozan Barış anlaşmasının yapıldığı odayı görmek istediğimizi ifade ettik. ![]() Müdür itiraz etmedi, konuyu otel müdürüne götürmek istediğini söyledi ve gitti. Biraz sonra uzun boylu, kır saçlı, gözlüklü bir kişi ile geri döndü. Sevindik, çünkü bizi muhatap alıp yetkili bir kişi ile dönmüş olması bizi umutlandırmıştı. Kendimizi yeniden ifade ederek, bir Türk olarak bu çok önemli otelin çok önemli bir odasını görmek istediğimizi söyledik. Bizi uygun görerek, bizimle beraber gelip bilgi vermek istediğini söyledi. Sabahın erken saatinde bu teklife ne diyebilirdik ki? Dünyalar bizim olmuştu. Murat bana baktı, ben Murat’a baktım, hani derler ya “kör istermiş bir göz, Allah vermiş iki göz” misali, otel müdürü bizi gezdirip bilgi vereceğini söylemesine çok sevindik. Otelin bir ara katına çıktık. Bir odaya geldik, koridora bakan tarafında her iki köşesinde birer kapı olan bu odanın tam ortasında büyük masif ceviz bir masa vardı. Masa etrafında sırtlığı yüksek iki sıra sandalye sıralanmıştı. Masanın her iki başında da kolçaklı sandalyeler vardı. Yalnız duvar hizasında masanın bir köşesinde nispeten küçük bir sandalye bulunmaktaydı. Duvar dibinde ise sıra ile sandalyeler konulmuştu. Şubat 1923 senesinde başlayan barış görüşmesi konuları için, Türk kurulunun başında İsmet İnönü Paşa ile buraya geldiklerinde, İsmet Paşa kurul ile birlikte odaya ilk gelmiş; “Türk kurul ve ben nerede oturacağız?” diye bir soru yöneltmiş. İsmet Paşa’ya nispeten küçük sandalyeyi göstermişler. Diğer yüksek arkalıklı büyük sandalye konmazsa görüşmeye oturmayacağını belirterek odasına çıkmış olduğunu otel müdürü ifade etti. Bir telaş sarmış otel yöneticilerini o tarihte, sandalye bulunmuş ve küçük sandalye çıkarılıp büyük sandalye konmuş. Hani ben olsam böyle yapabilir miydim? Pek emin değildim. Barış görüşmelerinde her ülke 2 delege ile temsil edilmiş, İsmet İnönü ısrar ederek Türk kurulunun 3 delege ile temsil edilmesini kabul ettirmiş. Ancak düşmanı deniz döken Türkiye Cumhuriyeti’nin Paşası olarak İsmet İnönü’nün, istediğini alabileceğini düşünmüş olduğuna inanıyorum. Görüşmeler sırasında hem Fransızca hem de İngilizce’ye vakıf olan İsmet İnönü’nün, temsil yeteneğinin yüksek olduğu biliniyordu. İngiltere’yi Lord Curzon, Fransa’yı Mösyö Barere, İtalya’yı Marki Garroni, Japonya’yı Baron Hayashi, Yunanistan’ı Venizelos, Romanya’yı Duca, Yugoslavya’yı Nintchitch ve Sovyetler Birliği’ni de Çiçerin temsil etmekteydi. Sınırlar konusu, ilk birkaç maddede yer almış. Genelde doğal akarsu boyları ve yatakları sınır çizgileri olarak belirlenmiş. Madde 2. Birincisi – Bulgaristan ile Rezvaya ağzından Türkiye, Bulgaristan ve Yunanistan sınırlarının Meriç üzerinde kesiştiği noktaya dek; Bulgaristan’ın bu gün çizilmiş olduğu biçimde güney sınırı; İkincisi – Yunanistan ile: Oradan ARDA ve Meriç ırmaklarının birleştiği noktaya dek; Madde 4 de – İş bu anlaşmada anılan sınırlar, bu anlaşmaya bağlı 1/1.000.000 ölçeğindeki haritalar üzerinde çizilmiştir. Anlaşma metni ile haritalar arasında aykırılık olursa anlaşma metni geçerli olacaktır. “İş bu anlaşmanın yürürlüğe konulması gününden başlayarak, bir yandan Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya ve öte yandan Türkiye ve onların uyrukları arasında barış durumu kesinlikle yeniden kurulmuş olacaktır.” Madde 38 de – Türkiye hükümeti doğum, milliyet, dil, soy ya da din ayırt etmeksizin Türk halkının tümünün yaşam ve özgürlüklerini en geniş biçimde korumayı yükümlenir. Çok önemli bir madde vardır Madde 44’te, bir paragraf: “Bundan başka, Türkiye, iş bu maddelere ilişkin hukuksal ya da uygulama sorunlarında, Türkiye hükümeti ile bağlantılı diğer devletlerden herhangi biri ya da Milletler Cemiyeti Meclisi üyelerinden herhangi bir devlet arasında görüş ayrılığı ortaya çıkınca bu anlaşmazlığın, Milletler Cemiyeti Anlaşmasının 14. maddesi uyarınca, uluslararası nitelikte anlaşmazlık gibi sayılmasını kabul eder.” Diğer maddelerde Osmanlı borçları ile ilgili hükümler bulunmakta. Aslında Osmanlı’nın 1812 senesinden başlayan dış borçlarının artarak yükselmesi ve toplanamaması üzerine, Anadolunun işgali sonrası kurulan yeni Türkiye devletinin bu borçları üstlenerek, Lozan’da Temmuz 1923’de ülkemizin tapusunu tescil ettirdiğine inanıyorum. Bugünlerde yine ülkemizin dış borçlarının hatırı sayılır olduğunu düşünmekteyim. Toplam 515,5 milyar dolar dış borcu olan ülkemiz Türkiye üzerinde alacaklı devletlerin içte ve dışta oynadıkları oyunları gördükçe, tarih yineleme eder mi? diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına. ![]()
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |