
İzlediniz mi komediyi, hani “ilahi komedya” derler ya, inanılması zor olan hadiselerin sergilendiği tiyatro eserlerinde bakarsınız, her şey yalan üzerine kurulmuş; olaylar zinciri sahnede sergilenir. İşte aynı algı siyaset sahnesinde, Türkiye’de yaratılmak istenmekte. Hani küçük çocuklar sıkıştıklarında, akıllarına ilk gelen yalanı söylerler ya? İşte günümüz Türkiye’sinde böyle günleri izlemekteyiz. Yalandan kim ölmüş ki, bugün halkı yalanla aldatan insanlar ölsün?
Bazı yalanlar vardır, yenilir yutulur bir şekilde söylenir; ancak bilirsiniz ki bu cümleler gerçeği yansıtmamaktadır. Varsın öyle olsun der, geçersiniz. Durum tam da böyle. Hangi konuyu ele alırsanız alın, bir kenarı mutlaka çürük.
Atanamayan bir öğretmenin, Eğitim Bakanlığı önünde haykırarak söylediği şu cümleyi unutamıyorum:
“Artık kimseden korkmuyorum! Ne yaparlarsa yapsınlar, hakkımı aramaktayım. Bir günde kanunla profesör yapılan adamın yönettiği bakanlık, verilen hiçbir söz tutulmamakta, yalan söylemekteler!”
Artık bıçak kemiğe dayanmış. Aylardır atanmayı bekleyen öğretmen, ‘mülakat’ adı altında liyakatten fedakârlık eden bir idarenin, gün be gün devlet içinde yapılanmasını seyretmekteyiz. Tıpkı FETÖ teşkilatında olduğu gibi. Sahi, ne değişti bu dönemlerin arasında, geçtiğimiz son 20 sene zarfında? Belki kişiler değişti ama düzen hep aynı elden.
APO diye adlandırılan bebek katili, İmralı’da mukim kişi ve onunla beraber hareket eden yüzlerce militan ve seks köleleri, bir sürecin basamaklarında kendilerine verilen görevi yerine getirmekle mükellefler. Dikkat ettiniz mi, kadınlar tüfekleri tutmayı bile bilmemekte. Balistik incelemeye tabi tutulmadan yakılan 30 adet tüfek ve 30 adet boş mermi fişekliği izledik. Aslında böyle şaibeli silahlar önce balistik testlerden geçer ve temiz olduğu kanıtlanırsa bir tutanakla imha edilebilir. Yoksa tiyatroda kovanın içine koyup kafana göre yakamazsın, teröre karışmış silahları.
Hukuken bu yakmaya karışanlar da suçlu sayılır. Ancak HAK, HUKUK ve ADALET kavramları yok olmuş bir ülkede, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymayacağını haykıran bir yönetimin bu kavramları anlamasını bekleyemeyiz. Geç dostum geç! “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” derler ya, işte o yatsı namazı değildir; mumun yatsısıdır. Hani kıldıkları namazlarında Tanrı’ya dua ederler ya:
“Tanrım, günahlarımı affeyle,” diye ellerini yukarıya kaldırırlar, mağfiret dilerler. Namaz bittiğinde ise yalan, hile, kul hakkı yemeye devam ederler. Ta ki bir sonraki namaza kadar… Her türlü hile, yalan, düzen, kul hakkı yemek varsa, hepsine bulaşır, hiçbirinden geri kalmazlar.
Sonra tekrar secdeye varıp,
“Tanrım, günahlarımızı affeyle,” diye yalvarırlar. Kim bunları affeder bilmem ama ben affetmem. İnsanın gözünün içine bakarak, ülkemde yaşayanları “ümmet” olarak görenler hâlâ Osmanlı dönemine özlem duyanlar olduğuna inanmaktayım. Ümmet, din ile bütünleşen şeriat yönetimlerinde olabilir; ancak cumhuriyete inanan ve demokrasinin zenginliklerini anlayan toplumlarda “ümmetçilik” abesle iştigaldir.
Benim üzerimde hak iddia etme yöntemidir ümmetçilik. Başkalarının inançlarına saygı göstermez “ümmetçiler.” İslam dini, diğer dinlerde olduğu gibi, çeşitli İslamî inanışları barındırır. Tıpkı Hristiyanlıkta olduğu gibi, çeşitli değişik yaklaşımları içerir. Kimse benim üzerimden siyasete kalkışmasın. Alınları secdeye vardığında ellerini göğe doğru kaldırıp,
“Tanrım, bir dönem daha Cumhur olmak için bana yardım et,” diyen bir inanca aşina değilim.
Kimse kimseyi kandırmasın; insanlar artık iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bilinçte. Aptal insanları bu grupta mütalaa edemem. Aptal insanlara doğruyu anlatmak pek kolay olmaz. Bu nedenle iktidar seçmenlerine doğruyu anlatmaya çalışmayın, çünkü onlar eşeğin terkisine bakmaya alışmışlardır. Her sürünün önünde bir eşek yürür. Her eşeğin arkasında yürüyen sürünün devamlı baktığı ve gördüğü şey, eşeğin terkisidir. Bu nedenle doğru ile yanlışı onlara izah etmeniz için harcayacağınız zaman ve emeğe değmez.
Benim Türk halkım akıllıdır. Türk halkı zekidir. Türk halkı çalışkandır, tıpkı maya gibidir; sütü bozuklarda tutmaz, ümmete özlem duyanları kapsamaz, başka türlere de benzemez, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.