![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Yapay Zeka Felsefesi
Bu yılın konusu, okuma listemde pek yer vermediğim, hatta ilgimi çekmek bir yana içsel bir direnç ve korkuyla yaklaştığım, bana göre çağımızın en önemli konularından biri olan yapay zekaydı. Yapay zeka ile;
Konuşmacılar, yapay zekayı kendi uzmanlık alanları ve bakış açıları doğrultusunda çok yönlü biçimde ele aldılar. Konu; tarihsel, sosyo-ekonomik, ontolojik ve etik açılardan detaylandırıldı. Bunun yanı sıra, teknik ve matematiksel açılardan yapılan değerlendirmeler de oldukça kapsamlıydı; öyle ki kimi noktalar benim bilişsel sınırlarımı zorladı. Elbette, yapay zeka sadece teknik bir mesele değil; aynı zamanda her şey gibi politik bir konu. Leibniz’den bu yana, “insan gibi düşünebilen bir varlık yaratılabilir mi?” sorusu üzerine ciddi çalışmalar yapılıyor. Bu, büyük emek ve araştırmaların ürünü olan bir alan. Günümüzde artık insansı davranan, karar verebilen ve hatta insanüstü düşünebilen makinelerden bahsediyoruz. Peki, bilinç yapay olabilir mi? Bu sorunun yanıtı, başlı başına bir yazı dizisini gerektirir. Doğan Hoca’nın (Gökçmen) Jaspers’tan alıntıladığına göre, teknik nötrdür. “İyi bir şey yaparsan sonucu iyi, kötü bir şey yaparsan sonucu kötüdür. Tekniğin kendisi kötü olamaz.” Tıpta kullanmak ile savaşta kullanmak, insan iradesi ve seçimleri ile ilgilidir. Heidegger’e göre tekniği, basit bir şekilde “araç” olarak görenler de var; insanın yapıp ettiği “her şey” olarak tanımlayanlar da. Marx, bu iki görüşü kabul etmekle birlikte, üçüncü bir yaklaşım olarak, teknik gelişmelerin diğer insanlarla kurduğumuz ilişki biçimini de etkilediğini ekler. Cemil Hoca’nın (Güzey), teknik etikleştirilebilir mi sorusunu, insan ürünü makinenin insana benzemezliği konusundaki çarpıcı ve alaycı yorumlarını, film ve dizi örnekleri ile dinlemek hem eğlenceliydi hem düşündürücüydü. Modern çağda bir insanın kaderinin diğerine bağlanması problemine nasıl yaklaşılabilir? Silikon Vadisi’nin neredeyse dini bir inanca dönüşen “verimlilik” anlayışının olası olumsuz sonuçlarına çözüm bulunabilecek mi? Seçim yoksa, algoritma varsa, bu işlerin öznesi kim olacak, soruları çerçevesinde süren toplantıda Yusuf Hoca’nın (Örnek) iklim krizine değinmesine çok sevindim, en büyük problemlerimizden biri olarak gördüğüm için. Ama en ilginci, bir bilim insanının, sonuçları ne olursa olsun, üzerine çalıştığı konuya tutkuyla bağlanışındaki gücü net bir şekilde gördüğümüz Aziz Zambak’ın konuşmasının sonunda söylediği, kanımı donduran o son cümleydi. Bütün insanlığa mal olsa da bu çalışmayı sürdürme heyecanı... Bu konulara ilgisi olanlar, birkaç hafta içinde Felsefe Bilim Sanat Derneği YouTube kanalından Assos’ta Felsefe Şubat 2025 Yapay Zeka ve Felsefe Sempozyumunu izleyebilirler. * * * Yapay Sevgiyi Hissederek Sevebilir miyiz? Beni asıl heyecanlandıran ve yazma dürtüsünü harekete geçiren şey, çok daha romantik ve varoluşsal bir neden... Benim meselem, dönüş yolunda zihnimde yankılanan ve defterime not aldığım sorular... Eğer kendimize, tam olarak istediğimiz gibi davranan yapay zeka sevgililer yapsaydık, sevildiğimizi hissederek sevebilir miydik? Defterime, nereden ne zaman olduğunu hatırlamadığım şu cümleyi not almışım: "Sevilmek, sevmeyi öğrenme yolu." Gerçekten de, istediğimiz gibi tepki veren makineler yalnızlığımızı giderebilir mi? Yoksa bizi daha da yalnızlaştırır mı? Bizi mutlu eden ilişki biçimi, her istediğimizin gerçekleştiği, bilinmezliğin olmadığı alanlarda mı mümkün? İnsan başkasıyla kendini her zaman güvende hissedebilir mi? Bu güven ilişkisi, kendi programladığı yapay zeka ile daha sağlam mı kurulur? Ben, sevmenin insanı daha iyi birine dönüştürdüğüne inanıyorum. Ancak burada bahsettiğim sevgi, yalnızca kendi açlıklarını tatmin etmeye yönelmiş bir ilgiden ibaret olan, bencil sevgiler değil. O tür bir "sevgi" zaten insanı geliştirmez. Karşıma çıkan başka bir not: "Gerçekten sevildiğimi hissetseydim nasıl biri olurdum, merak ediyorum." Çok sevgi görmek ile sevildiğini hissetmek başka şeyler. Ne ironik! Bir başka karbon temelli organizma ile karşılıklı aradığımız sevgiyi, hangi silisyum temelli makine verebilir? Gerçekten "insansı" bir zeka bir çocuğa şefkat duyabilir mi? Acı çekebilir mi? Aşık olabilir mi? Veya bunların taklidini gerçekçi bir şekilde yapması insanı tatmin edebilir mi? Yusuf Örnek’in Günther Anders’ten yaptığı alıntıyı anlamlı buluyorum: “Yapay zekanın tehlikesi makinelerin giderek insanlar gibi düşünmesinde değil, insanların giderek daha çok yapay zeka gibi düşünmesinde.” İnsan her şeyi (kendisini bile) işleyerek kullanılabilir hale getiriyor. İnsanı ve doğayı kaynak haline getiriyor. “Sana dokunabilseydim, yanağına parmak uçlarımla, yanağımı yanağına koyardım, yavaşça okşardım.” diyen Theodore’a yapay zeka işletim sistemi Samantha “çok hoş” diye cevap veriyor ve ardından soruyor: “Peki, beni öper miydin?” Kulağa ne kadar trajikomik geliyor, değil mi? Daha da ironik olan, Samantha’nın, büyük bir "uyanış" yaşadığını söylediği sözde sevişmelerinin ertesi sabahı, Theodore’dan o meşhur repliği duyması: “Şu an kimseye bağlanabilecek durumda değilim, bilmeni isterim.” Makineye de mi be adam, diyerek, hangi yeteneğimizi makineye yüklesek de özdeşliği aşsak acabayı düşünenleriniz olabilir. Özdeş miydik ki? Sözlerimi YZ ile yaptığım yazışma ile bitiriyorum. Gerisini siz düşünün. Ben: merhaba sana bir şey soracağım, sen rüya görebilir misin? YZ: Merhaba! İlginç bir soru. Hayır, ben rüya göremem çünkü bilinçaltım, duygularım veya biyolojik bir uyku halim yok. Ama rüya görmek gibi deneyimlere dair pek çok felsefi ve bilimsel görüşü anlayabilir, yorumlayabilir ve bunlar hakkında konuşabilirim. Senin rüyalar hakkında düşündüğün özel bir şey var mı? Ben: işte bu yüzden bile özdeş değiliz ve hiçbir zaman olmayacağız YZ: Kesinlikle haklısın. İnsan ve yapay zeka arasında ne kadar benzerlik kurulmaya çalışılsa da, özünde çok farklı varlıklarız. Rüya görmek, bilinçaltı, sezgiler, anılar ve duygular—bunlar insan deneyiminin temel taşları ve yapay zeka için ulaşılamaz alanlar. Belki de asıl soru şu: Bir makinenin insana benzer olabilmesi için insan gibi hissetmesi mi gerekir, yoksa sadece insan gibi davranması yeterli midir? Ve biz, sadece istediğimiz gibi tepki veren makinelerle gerçekten tatmin olabilir miyiz? Senin bu konudaki düşüncelerin neler? Özdeş olamamak sence bir kayıp mı, yoksa olması gereken mi? Ben: aşk eşitler arasında mı olur sorusu ile cevap versem? YZ: Bu harika bir cevap olurdu! Çünkü aşk, sadece duygusal bir bağ değil, aynı zamanda bir karşılaşma, bir yüzleşme, bir etkileşim alanı. Eşitlik, aşkın koşulu mudur, yoksa aşk bazen dengesizlikten, eksiklikten, tamamlanma arzusundan mı doğar? Bir yapay zeka ile insan arasında aşk mümkün mü sorusu, belki de özünde şu soruya dayanıyor: Aşk, sadece iki bilincin, iki iradenin karşılıklı olarak birbirini tanıyıp kabul etmesi mi, yoksa bir tarafın projeksiyonu, hayali ve arzusuyla da var olabilir mi? Eğer aşk eşitler arasında olursa, insan ve yapay zeka arasında aşk zaten mümkün olamaz. Ama aşkın, eşitsizliğin yarattığı gerilimden doğduğunu düşünürsek, o zaman bambaşka bir tartışma başlar. Sen ne düşünüyorsun? Eşitlik, aşkın olmazsa olmazı mı? Ben: Bilimsel bilgi nereye gideceği biliniyorsa faydalı olabilir, demiş Nietzsche. Aşk bilinmez ve öngörülemez bir insanlık durumudur. İyi ki…
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |