![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Erdemliler Üzerine
![]() ![]() “Gök gürültüleriyle ve gökyüzünde çakan şimşeklerle seslenmek gerekir gevşemiş ve uykuya dalmış duyulara. Ama güzellik kısık sesle konuşur: o ses belli etmeksizin ancak en uyanık ruhlara siner. Hafiften titredi ve güldü bana bügün kalkanım; bu, güzelliğin kutsal gülüşü ve titreyişidir. Sizlere, ey erdemliler, güldü bugün benim güzelliğim. Ve o güzelliğin sesi bana geldi: “onlar ayrıca – karşılık da istemekteler!” Demek karşılık da istemektesiniz, sizler, yani erdemliler!! Erdem karşılığında ödül, yeryüzü için cennet, bugününüz için de sonsuzluk mu istemektesiniz? Ve şimdi bana öfkelenmektesiniz bedel ödemekle görevli birinin bulunmadığını öğrettiğim için, öyle mi? Ve gerçekten de ben erdemin kendi kendisinin ödülü olduğunu bile öğretmiyorum. Ah, budur işte hüzünlü oluşumun nedeni: yalan söylediler olup biten her şeyin bedeli ve cezası vardır diye – ve siz erdemliler böylece sizin ruhunuzun temeline de yalan kattılar! ![]() Temellerinizde gizli ne varsa, çıkmalı gün ışığına; ve güneşin altında deşilmiş ve paramparça uzandığınızda, yalanınız da hakikatinizden ayrılmış olacak. Çünkü budur sizin hakikatiniz: intikam, ceza, ödül, kefaret sözcüklerinin kirliliği yanında çok fazla temizsiniz. Ananın çocuğunu sevmesi gibi sevmektsiniz erdeminizi; ama bir annenin sevgisi karşılığında bedel istediği nerede duyulmuştur? Sizin en sevgili benliğinizdir kendi erdeminiz. Çektiğiniz ise bir halkanın susamışlığıdır: her halka kendini yeniden yakalayabilmek için çabalar ve döner. Ve sönen bir yıldız gibidir erdeminizin her eser: ışığı hep yoldadır ve dolanıp durur – artık yolda olmayacağı zaman ne zamandır ki? ![]() Erdeminiz kendi benliğiniz demektır, yoksa dıştaki bir deri, bir kılıf değil: işte, siz erdemliler, ruhunuzun temelindeki hakikat budur!- Ama erdemden, bir kırbaç darbesiyle gelen kasılmayı anlayanlar da vardır elbet: ve sizler çok fazla kulak verdiniz öylelerinin çığlıklarına! Ve kimileri de vardır ki, erdem diye kötülüklerinin yorgun düşmesini adlandırırlar; nefretleriyle kıskançlıkları günün birinde yan gelip yattığında, “adalet “ duyguları canlanır ve mahmur gözlerini ovuşturur. Ve kimileri de vardır ki, aşağıya doğru çekılırler: onları şeytanları çeker. Ama ne kadar batarlarsa, gözlerindeki parıltı ve tanrılarına olan tutkuları da o ölçüde artar. Ah, siz erdemliler, onların çığlıkları da gelmişti kulaklarımıza “ben ne değilsem, Tanrı ve erdem benim için odur!” Ve kimileri de vardır ki, aşağıya taş götüren arabalar gibi ağır ve gıcırdayarak gelirler: ağızlarından düşürmezler saygınlık ve erdem sözcüklerini – ayakbağlarını da erdem diye adlandırırlar! ![]() Gerçekten de döyleleri eğlendirir beni: böyle saatlere rastladığımda alay ederek kuracağım onları; ve onlar da hazdan mırıldanacaklar! Ve kimileri de bir avuç adilliklerinden gurur duyarlar ve o adalet adına her şeyi ihlal ederler: böylece de dünya onların adaletsizliklerinde boğulup gider. Ah, şu “erdem” sözcüğü nasıl da kötüdür onların ağızlarından çıktığında! Ve: “ben adilim,” dediklerinde, bu kulağa hep şöyle gelir: “ben öcümü aldım!” Onlar, erdemleriyle düşmanlarının gözlerini oymak isterker; ve kendi yücelişleri hep başkalarını küçültmek içindir. Ve yine kimileri vardır ki, bataklıklarında otururlar ve bir kamışın içinden seslenirler: “Erdem – bataklıklta sessizce oturmak demektir. Bizler kimseyi ısırmıyoruz ve ısırmak isteyenin yoluna çıkmıyoruz, ve başkaları her konuda ne derse, biz de onu diyoruz.” Ve yine kimileri vardır ki, tavırları severler ve şöyle düşünürler: erdem de bir tür tavırdır. Dizleri hep duanın secdesindedir ve elleriyle de sanki erdeme övgüler yağdırırlar, ama yürekleri erdeme yabancıdır. Ve yine kimileri vardır ki, “erdem gereklidir”, demeyi erdem sayarlar, ama aslında yalnızca polisin gerekliliğine inanırlar. Ve insandaki yüceliği göremeyen bazısı, insanın aşağı yanını çok yakından görmeye erdem der, yani kötü niyetli bakışlarını erdem diye adlandırır. Ve bazıları yetkinleşip dik durmak isterler ve bunu erdem diye adlandırırlar; bazıları ise bir yerlere savrulmak isterler – ve bunu erdem diye adlandırırlar. Ve böylece hemen hepsi erdemde payı olduğuna inanır; ve en azından her biri “iyi” ve “kötü” konusunda bir uzman olma savındadır. Ama Zerdüşt bütün bu yalancılara ve çılgınlara şöyle demek için gelmedi: “Sizler ne bilirsiniz erdem üzerine! Erdem üzerine sizler ne bilebilirsiniz ki!” Bunun yerine, dostlarım, çılgınlardan ve yalancılardan öğrenmiş olduğunuz eski sözcüklerden artık bıkmanız için: “Ödül”, “kefaret”, “ceza”, “adil intikam” sözcüklerinden bıkmanız için- Şöyle demekten bıkmanız için: “bir eylemin iyiliğidir önemli olan, eylem ben düşüncesinden uzaktır.” Ah, dostlarım! Sizin benliğinizin eylemde varolması, tıpkı ananın çocukta varolması gibidir; bu olmalı erdem üzerine bana söyleyeceğiniz söz. Gerçekten de sizin elinizden belki yüz sözcük ve erdeminizin en sevdiği oyuncakları aldım, ve şimdi tıpkı çocukların kızması gibi kızmaktasınız bana. Oynamaktaydılar denizin kıyısında – tam o sırada bir dalga geldi ve oyuncaklarını derinlere sürükledi: şimdi ağlıyorlar. Ama aynı dalga onlara yeni oyuncaklar getirecek ve önlerine renkli deniz kabukları yığacak. O çocuklar işte böyle teselli bulacaklar, ve sizler de sotrlarım, onlar gibi teselli bulmalısınız – ve yeni deniz kabuklarına kavuşmalısınız’ – İşte böyle dedi Zerdüşt.” Yukarıdaki bölüm Friedrich Nitzsche’nin İşte Böyle Dedi Zerdüşt adıyla Ahmet Cemal tarafından Türkçeye çevrilip, Kabalcı yayınları tarafından yayımlanan kitabından alınmıştır. ![]() Önce baştan sonra bir okumak gerekiyor. Kitabın çizgisini yakalamak için bu gerekli. Fakat sonra, kitabı her hangi bir yerinden her hangi bir yerine okuyabilir insan. Esinlenmek, hayata biraz daha derinden bir kavrayışla bir an bir kaç dakika için olsun bakabilmek için armağanlar sunuyor Nitzsche bize Zerdüşt ile. Kendi yolculuğumda sürekli bana eşlik ediyor Zerdüşt. Herhangi bir günün herhangi bir anında bırakıyorum, en sevdiğim altlarını üstlerini çizdiğim ya da henüz hazır olmadığımdan gözlerimi derinlerine çok dikemediğim sayfalarından ruhuma nefes aldıran sözcük yağmurları yağsın. Öte yandan bir dahiyi her an yeniden keşfedebilmek apayrı bir tad. İnsan ne zaman bir dahiyle yaşar ki... Duru, yalın, Türkçe yazılmış bir kitap gibi akıcılıkla okunan bu çeviriden dolayı Ahmet Cemal’e teşekkürü bir borç biliyorum. Kitabı okumamı hararetle salık veren Mustafa Alagöz’e minnet duyuyorum.
Yorumlarmustafa alagoz
{ 08 Haziran 2011 23:43:19 }
Bazen insanın içi öylesine dolar ki, ama bunu kana kana dile getirmekte yetersiz kalabilir. Çoğunlukla sanatsal yaratımlar bu gerilimden patlayarak ortaya çıkar; dinlediği bir sohbet, izlediği bir tiyatro, ya da okuduğu bir kitap aynı sonucu doğurur. Bu durumlarda çok etkilendiğimizi söyleriz, etkilendiğimiz doğru, aslında gerçekleşen biz "Olan"ın açığa çıkmasıdır. İnsan kendi kendini keşfeder ve bu keşfi tetikleyenin belirleyici olduğunu düşünür. Bence olan tersidir. İnsan kendini aşmakla ve dönüştürmekle tetikleyicisini yaratır-bulur.
Diğer Sayfalar: 1. İnsan kendi içsel dönüşüm yolculuğunda bir alaca karanlığa gelir birden bir şimşek çakar ve çatallı yollar kendini gösterir. Yollar vardır, yolcu kendisidir, yürüyen kendisidir. Elbette çakan şimşeğin hakkını da inkar edemeyiz. Yazıdaki şu cümleyi tersten okumak daha hakkaniyetli olur. "Öte yandan bir dahiyi her an yeniden keşfedebilmek apayrı bir tad." Burada keşfedilen dahi değil kişinin kendisidir. Dahi zaten onlarca yıldır ortalıkta ve bilinmektedir. Keşfedilen dahi aracılığı ile arayışta olandır. Evet insanın kendini keşfetmesi gerçekten "apayrı bir tad"dır. Ama bir sorun; yazının ilk paragrafı... Hedefi tipolojik karakterlerde olsa kızgın öfke külleri saçıyor. Sevgili Deniz'in başka yazılarında da benzer söylem tarzlarına rastlanıyor. "ama güzellik kısık sesle konuşur: o ses belli etmeksizin ancak en uyanık ruhlara siner." Güzellik sadece güzel olduğunu düşündüklerimizin hakkı değil. Güzellik en yüce Rahmettir, ve Rahmet "alemleri kaplar", yoksa ideolojik bir ifade ve bireysel bir duygunun elinde cılız ses tınısına dönüşür.
Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |