
Post-modern filozoflara göre, akıla, akıl-lan-ma çağına karşın savaşlar, katliamlar ve barbarlıklar sürdü. Sürüyor. İnsanın, insanoğlunun hayvanlıklarının önü alınamadı. Alınamıyor maalesef. Faşizmler ve nazizmler, ırkçılık ve kırımlar insanın yeniden "hayvanlaşması" değil se nedir? Doğru. Ama, savaşlar, katliamlar, barbarlıklar akıl-dan çıkmadı. Akıllanma çağı yaşandı, ama herkes bundan payını alamadı. Kötülüklerin yeniden ve yeniden sahnelenmesinin ardındaki neden akıl değil. Kimi kez milliyetçiliktir. Irkçılıktır. Kimi kez din(ler)dir. Hurafe(ler)dir, yobazlık(lar)dır.
Aklın din(ler)le, milliyetçilikle, ırkçılıkla mücadelesi sürüyor. Dinler, milliyetçilik ve ırkçılık da akılla hesaplaşmaya çalışıyor. Mücadele kesintisiz. Karşılıklı.
Dinler kendi aralarında da savaşıyor. Aynı dinin farklı olduğu ileri sürülen mezhepleri, irili ufaklı grupları da birbirleriyle savaşıyor. “Kardeş kavgası” deniyor. Önüne geçilemiyor. Çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı kırımı devam ediyor...
Din(ler), akıl ve akıl-lan-ma çağının meydana getirdiği, ortaya çıkmasında rol oynadığı milliyetçilik ve marksizmle de mücadele ediyor. Bu mücadele 19.yüzyılda başladı. Ve günümüzde de sürüyor.
Milliyetçilik ve marksizm arasında da bir mücadele yaşanıyor. Bu mücadelede milliyetçilik ile yurtseverlik arasında bir ayrım yapmak zorunlu.
Yurtseverliği "kendinden olanları, yurttaşlarını sevmek" olarak tanımlayabiliriz.
Yurtseverlik, yurdunu, vatanını sevmektir.
Doğru. Doğduğumuz sokaklarını arşınladığımız, meydanlarında, sokak aralarında, taşlı tarlalarında kimi zaman çaputtan topla, kimi zaman meşin yuvarlakla futbol oynadığımız yurdu, köy, kasaba, mahalle ve kenti, memleketi, ülkeyi, nehirleri, dağ, bayır ve ovaları kim sevmez?
Ancak yurtseverlik "yurdu kurtarmak misyonunu" üstlenecek olanlara, üstlenenlere, üstlendiklerini iddia edenlere korükorüne itaat olarak tanımlanamaz. Çünkü yurtseverlikte ülke, vatan, yurt yöneticilerini eleştirmek te vardır. Bilhassa bu son unsur vardır. Yöneticiler, en üsttekinden en alttakine, eleştiriden mahrum bırakılmamalıdır. Aksi halde otoriter, diktatoryal yönelişler beliriyor. Çünkü eleştirilmezlerse, O veya ONLAR kendi AKIL ya da "KOLLEKTİF AKILLARINI" diğerlerininkinin, yani sizinkinin ve benimkinin yerine koymaya kalkıyorlar. Halk, millet, ulus, yurttaşlık siliniyor.
Bu hep böyle olur. Hep böyle oldu. Hep böyle oluyor. Yine olabilir.
Bunu önlemek umuduyla yurttaş yurdunu sevmeli, yurt sevgisiyle birlikte yöneticilerini denetlemeli, eleştirmeli, yurttaşlık haklarını korumak için “bekçilik görevini” sürekli ve kesintisiz yerine getirmeli. Yenilikler önermeli. Yöneticilerini denetlemek, uyarmak görevlerini ihmal etmemeli.
Yurtseverlikte sevgi ve sevmek söz konusudur. Eleştiri de elbette.
Milliyetçilik “diğerinden”, “ötekinden” nefret etmek biçiminde ortaya çıkıyor. Kaçınılmaz olarak. Yurttaş kendi milletini, kendi ulusunu yüceltirken, diğerleriyle araya aşılamayacak duvarlar örüyor. Burada nefret vardır. Bu son derece tehlikelidir. Akıl almaz dramlara, savaşlara, kırımlara yol açan da budur işte.
Ama dikkat: Milliyetçilik ile ırkçılık arasındaki farkla, milliyetçilikle yurtseverlik arasındaki sınır iplik kalınlığındadır: Kırılcıldır. Dikkat ister.
Aklınızda bulunsun.