
Kabala der ki: “Her canlı, Yaratılış’ın kırılmış kaplarından düşen bir kıvılcımdır.” Hasidut ise ekler: “Gerçek tsadik, kendisini savunamayanın avukatıdır.” Ekteki metinlerde de ifade edilen bu ilke, aslında insanın bu dünyaya gönderiliş amacının özüdür. Güçsüzü korumak, dilsizin sesini duymak, acıyı görünür kılmak. Bu ilke yalnızca dini bir öğreti değildir, toplumsal düzenin, devlet aklının ve bireysel ahlakın temelidir. Türkiye’de bugün yaşanan hayvan hakları ihlalleri, yalnızca bir hukuksuzluk meselesi olarak değil, aynı zamanda ulusun kolektif ruhunun imtihanı olarak okunmalıdır.
Zira yaratılmış her canlı, sadece bir beden değil, ilahi ışığın bir gölgesidir. Ona dokunan el, aslında Yaradılış’ın kendisine dokunur.
Hayvan Hakları, Hukuktan Önce Bir “Yetzirah” (Bilinç) Sorunudur.
5199 sayılı kanunun güncellenmesi bir adımdır, ancak ruhsuz bir kanun, ilahi kıvılcımı göremez.
Kabala’ya yani Yahudi Tasavvufuna göre adalet, sadece metinle değil, ruh ile yürür.
Bugün Türkiye’de hayvanlara yönelik şiddetin büyük bir kısmının cezasız kalması, aslında adalet sistemindeki bir boşluktan ziyade toplumsal bilinçteki bir kırılmanın göstergesidir.
Belediyeler kısırlaştırmayı tam yapmaz, barınaklar denetlenmez, denetimler kağıt üzerinde kalır. Bu durum Zohar’ın şu sözünü hatırlatır: “Bir toplum en zayıf ışığını koruyamıyorsa, kendi kandilini de söndürmeye başlamıştır.”
Türkiye’nin kandili sönmüyor, fakat tehlikeli biçimde titriyor.
Sokak Hayvanları Meselesinin Kabalistik Analizi: Düzen, Kaos ve Tikkun
Kabala’da iki kavram vardır: Tohu (kaos) ve Tikkun (onarım).
Türkiye’de sokak hayvanı meselesi tam da bu ikisinin savaş alanını oluşturuyor.
Bir yanda kontrolsüz üreme, saldırı vakaları, korku ve belirsizlik.
Diğer yanda öldürmeyi çare zanneden zihniyet.
Üçüncü bir yanda ise bilimsel çözüm, merhamet ve düzen arayışı.
Hasidik öğreti der ki:
“Güç, can yok etmek için değil, kaosu düzene çevirmek için verilmiştir.”
Türkiye’de eksik olan şey merhamet değil, merhametin organizasyonudur.
Sistemsizlik, sahipsizlik ve koordinasyonsuzluk nedeniyle sokak hayvanlarının kaderi, kaosun dipsiz kuyusunda sallanmaktadır.
Oysa tikkun-Onarım;
Yaygın kısırlaştırma kampanyalarıyla, fonlanan barınaklarla, eğitimle, petshop ve üretim çiftliklerinin kaldırılmasıyla, belediyelerin vicdani yükümlülüklerini yerine getirmesiyle mümkündür.
Tikkun bir “kanun işi” değildir, bir medeniyet görevidir.
Görünmeyen Zulüm: Barınaklar, Evler, Endüstriyel Sistemler
Türkiye’de hayvan haklarını yalnızca sokak hayvanlarıyla sınırlamak, buzdağının ucunu görmek gibidir.
Barınaklarda dönen sessiz çığlıklar, ev içi şiddet, deneylerde, taşımacılıkta, endüstriyel üretimde yaşanan görünmez işkenceler, bütün bunlar toplumsal vicdanın alt katmanına gömülmüş acılardır.
Hasidut der ki:
“Bir canın gözyaşı görülmüyorsa, göğün kapıları geniş açılır.”
Bu kapılar açıldığında, toplum da hesabını vermek zorundadır.
Manevi Boyut, Merhametin Devrimci Karakteri
Merhametin edilgen bir duygu değil, aktif bir sorumluluktur.
Bu aynı zamanda devrimci bir duruştur.
Çünkü düzeni değiştirmeden, sistemi dönüştürmeden, sahipsiz olanı sahiplendirmeden hiçbir toplum gerçek anlamda aydınlanamaz.
Hasidut’un en radikal öğretisi şudur. “Bir hayvanın acısı, dünyanın dengesini bozar.”
Bu yalnızca bir felsefi cümle değildir. Türkiye gibi milyonlarca hayvanın yaşadığı bir ülkede doğrudan toplumsal gerçekliktir.
Bir ülke, sokakta aç susuz gezen köpeği, yumurtlama makinasına çevrilmiş tavuğu, dövüşe zorlanan boğayı, barınakta unutulmuş kediyi koruyamıyorsa, o ülkenin kültürel ve manevi dokusunda ciddi bir erozyon vardır.
Türkiye’de hayvan hakları ihlalleri bir ahlak, bir hukuk, bir medeniyet, bir bilinç ve bir ruhsallık krizidir.
Bu krizden çıkış için, modern hukuk, belediye politikaları, sivil toplum, eğitim, toplumsal merhamet, Kabala’nın tikkun anlayışı, aynı potada birleşmek zorundadır.
Bir toplum, eline verilmiş emaneti koruyabildiği ölçüde kutsanır.
Hayvanlar bizim imtihanımızdır.
Onlara yapılan zulüm, aslında toplumun kendi ruhuna açtığı yaradır.
Memleketimizin bugün bu yarayı kapatma gücü vardır.
Bunun için tek gereken şey, kanundan önce gelen yürek adaletidir.