![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Tanrı, Evren ve Siz Hakkındaki Tüm Bildiklerinizi Unutun. Genellikle Tanrı'yı düşündüğümüzde aklımıza gökyüzünde bir tahtta oturan, sakallı, bilge bir figür gelir. İnsanların işlerini yöneten, duaları duyan, iyileri ödüllendirip kötüleri cezalandıran, evrenin dışında ama onu her an gözeten aşkın bir varlık... Peki ya bu resim, gerçeğin basitleştirilmiş bir karikatürüyse? Ya Tanrı, doğa, evren ve hatta bizzat siz, sandığınızdan çok daha farklı ve iç içe geçmiş bir bütünseniz?17. yüzyılda, bu yaygın fikri kökünden sarsan bir filozof ortaya çıktı: Baruch Spinoza. Fikirleri o kadar radikaldi ki kendi cemaatinden aforoz edildi, kitapları yasaklandı ve adı adeta bir "ateist" damgasıyla anıldı. Ancak yüzyıllar sonra, Albert Einstein gibi bir deha bile onun düşüncelerinden büyülendiğini ve "Spinoza'nın Tanrısı'na" inandığını söyleyecekti. Ancak Spinoza'yı asıl farklı kılan, bu devrimci fikirleri sanki bir geometri ispatıymış gibi, aksiyomlar ve önermelerle, sarsılmaz bir mantık zinciri halinde sunmasıydı. Spinoza'nın, Tanrı, doğa ve insan özgürlüğü hakkındaki en sarsıcı ve günümüz için bile devrimci sayılabilecek beş radikal fikrini keşfetmeye hazır olun. Tanrı Aslında Doğanın Ta Kendisidir: "Deus sive Natura" Spinoza felsefesinin temel taşı, meşhur formülünde yatar: "Deus sive Natura" yani "Tanrı ya da Doğa". Bu ifade, şiirsel bir benzetme değil, felsefi bir özdeşliktir. Bu fikir genellikle panteizm (Tanrı'nın her şey olduğu inancı) olarak adlandırılsa da, Spinoza'nın düşüncesi daha narindir; o, Tanrı'yı basitçe fiziksel maddeyle bir tutan anlayışları reddetmiştir. Spinoza'ya göre Tanrı, evreni dışarıdan yaratan bir varlık değildir; aksine, varoluşun kendisi, doğa yasalarının şaşmaz işleyişi ve evrenin bütünüdür. Tanrı'nın Bir Planı, İradesi ve Hatta Duyguları Yoktur Geleneksel Tanrı anlayışına en aykırı fikirlerden biri de budur. Spinoza'nın Tanrısı'nın insan gibi bir bilinci, iradesi, amacı veya duyguları (sevgi, öfke, merhamet) yoktur. Spinoza, bu tür insani özellikleri Tanrı'ya atfetmenin (antropomorfizm) büyük bir yanılgı ve cehaletten kaynaklandığını savunur. Ona göre bu, Tanrı'yı yüceltilmiş bir insan modeli olarak düşünmekten başka bir şey değildir. Spinoza'ya göre evren, belirli bir amaç (teleoloji) doğrultusunda değil, kendi doğasının mutlak zorunluluğuyla işler. Her şey, tıpkı bir çemberin özelliklerinin çemberin tanımından zorunlu olarak çıkması gibi, Tanrı'nın/Doğa'nın doğasından zorunlu olarak türemiştir. Buğdayın insan faydalansın diye var olduğunu düşünmek, insan merkezli bir kibrin ürünüdür. Doğa, amaçlar doğrultusunda değil, nedenler ve zorunluluklar üzerinden işler. Doğada hiçbir şey, belirli bir amaç doğrultusunda yapılmaz; çünkü Tanrı ya da doğa, hiçbir şey için bir hedef koymaz. Siz Ayrı Bir Varlık Değil, Tanrı'da Geçici Bir Dalgalanmasınız Spinoza'nın varlık anlayışını kavramak için üç temel kavramını bilmek gerekir: Töz (Substantia), Sıfat (Attributum) ve Kip (Modus). • Töz: Kendi başına var olan ve var olmak için başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan tek gerçekliktir. Spinoza'ya göre sadece tek bir Töz vardır ve o da Tanrı/Doğa'dır.İşte en sarsıcı fikir burada ortaya çıkar: Evrendeki her tekil varlık – siz, ben, bir ağaç, bir gezegen – bu tek Töz'ün geçici birer "kipi" veya "varlık tarzından" başka bir şey değiliz. Bunu daha iyi anlamak için okyanusu Töz, dalgaları ise Kip olarak düşünebilirsiniz. Tek bir dalga okyanusun kendisi değildir, ama ondan ayrı olarak da var olamaz. Her dalga, okyanusun geçici bir ifadesidir. Benzer şekilde, her birimiz Tanrı/Doğa'nın sonsuz tözünün geçici birer ifadesiyiz. Bu bağlamda insan, bağımsız bir özne değil, Tanrı'nın zorunlu doğasının bir parçası ve belirlenimidir. Bir başka deyişle: "İnsan Tanrı’dan pay alır ama Tanrı değildir." Gerçek Özgürlük, Seçim Yapmak Değil Zorunluluğu Anlamaktır Spinoza katı bir deterministtir ve özgür iradeyi bir yanılsama olarak görür. Ona göre insanlar, eylemlerinin ardındaki karmaşık nedenler zincirini bilmedikleri için kendilerini özgür zannederler. Arzularımızın ve kararlarımızın farkında olabiliriz, ancak bu arzulara ve kararlara neden olan önceki nedenlerin farkında değiliz. Spinoza'nın bu konudaki en ünlü benzetmesi şöyledir: Havaya atılmış bir taş, düşünme yetisine sahip olsaydı, yere düşmesini kendi iradesiyle açıklardı. Ancak bu determinizm, Spinoza için bir esaret değildir; aksine, gerçek özgürlüğün kapısını aralar. Ona göre özgürlük, neden-sonuç zincirinden muaf olmak değil, bu zorunluluk zincirini akıl yoluyla kavramak ve onunla uyum içinde yaşamaktır. Öfkesinin nedenlerini anlamadan öfkeyle hareket eden kişi köledir. Öfkesinin kaynaklarını anlayan ve onu aklıyla yönetebilen kişi ise özgürdür. Bilgi ne kadar artarsa, özgürlük de o kadar artar. Gerçek özgürlük, doğanın yasalarını reddetmek değil, onları anlamaktır. Tanrı'yı Sevmek, Evrenin Mantıksal Düzenini Sevmektir Dua ve ibadete dayalı geleneksel Tanrı sevgisinin aksine, Spinoza bize "Tanrı'ya yönelik entelektüel sevgi" (amor Dei intellectualis) kavramını sunar. Bu sevgi, Tanrı'dan bir şey istemek veya ondan korkmakla ilgili değildir. Bu, evrenin ve kendi doğamızın zorunlu, mantıksal ve şaşmaz düzenini anladığımızda ortaya çıkan derin bir entelektüel hayranlık ve huzur duygusudur. Varoluşun rasyonel yapısıyla barışık olmanın getirdiği en yüce sevinçtir. İşte Albert Einstein'ın Spinoza'nın Tanrısı'na inanmasının nedeni tam olarak budur. Einstein'ın "kozmik dindarlık" olarak adlandırdığı şey, evrenin bu akıl almaz düzenine ve uyumuna duyulan huşu ve hayranlıktır. Bu, kişisel bir Tanrı'dan beklentileri olan bir inanç değil, doğanın değişmez yasalarının güzelliği ve mantığı karşısında duyulan derin bir saygıdır. Einstein bu fikri, bir gazetecinin sorusuna verdiği ünlü cevapla ölümsüzleştirmiştir: Spinoza’nın Tanrısı’na inanıyorum. Kendini evrendeki düzenli uyumda, tüm varlıkta gösteren Tanrı’ya, insanların işlerinden ve kaderlerinden ilgilenmeyen Tanrı’ya. Bir Rüzgârdaki Yaprak mı, Yoksa Rüzgârı Anlayan Gezgin mi? Spinoza'nın bu beş radikal fikri; Tanrı'yı doğayla özdeşleştirmesi, ona insani özellikleri atfetmeyi reddetmesi, bizi doğanın geçici birer ifadesi olarak görmesi, özgürlüğü zorunluluğu anlamakta bulması ve Tanrı sevgisini entelektüel bir hayranlık olarak tanımlamasıyla Tanrı, evren ve insan hakkındaki tüm geleneksel varsayımlarımızı temelden sarsar. O, bizi korku ve cehalete dayalı bir inançtan, akıl ve bilgiye dayalı bir anlayışa davet eder. Bu fikirler ışığında, kendimize şu soruyu sormak kalıyor: Eğer en derin özgürlük hissimiz, doğanın değiştirilemez yasalarını anlamaktan geliyorsa, belirlenmiş bir evrende anlam arayışımız aslında ne anlama geliyor? Belki de anlam, rüzgârda savrulan bir yaprak olmak yerine, rüzgârın yönünü ve gücünü anlayan ve yolculuğunu bu bilgiyle şekillendiren bir gezgin olmaktır. Kaynak: radyo.ayorum.com
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |