
İnancım odur ki kim kendini överse, mutlaka bir eksiği vardır. Bir kanalda gösterilen önemli bir kültür yarışması var; belki siz de benim gibi bu programı izliyorsunuzdur. Kimi hanımlar program sunucusunu etkilemek adına süslenip püslenip gelmekte, kimileri ise yapmış olduğu tahsili etkili bir şekilde övünerek anlatmakta. Üniversite imtihanında bilmem kaçıncı olarak kazandığını, iki dalda üniversite tahsilini bitirdiğini, sonrasında ya Sorbonne’da ya Yale Üniversitesinde veya Harvard Üniversitesinde doktora yaptığını ifade ederek, dalında bir müessesede üst düzey yönetici olarak çalışmakta olduğunu ifade ederler. Ben de bu başarı ile eğitim görmüş genç nesil çocuklarımızla gurur duyarım.

Demek ki ülkemizin güzel insanları, başarılı bir eğitimle ülke yönetiminde söz sahibi oluyorlar; buna çok sevinmekteyim. Bunlar güzel insanlar, çalışkan insanlar, başarılı bir eğitim süreci yaşamış insanlar. Her şey mükemmel, en üst seviyede; dalında eğitim yapanların çok önemli müesseselerde karar merciinde çalışmaları bence çok önemlidir.
Ancak devletin önemli yerlerinde ise bu kadar yüksek vasıflı insanların çalışmadığına inanmaktayım. Çünkü devletin bu kalitede insan gücüne verebileceği ücretin yüksek olmadığı bir yerde, inandığı bilim değerlerine sıkı sıkıya sarıldığından olsa gerek, yanlışı doğru gibi gösterilen yerlerde, baskı altında bile çalışmayacaklarından, böyle kurumlarda boy göstermezler. Örneğin, bütün bir halkın doğruluğuna inanmadığı bir kurum enflasyon değerlerine doğrudan etki edecek olan fiyat artışı oranını, sarayın baskısı ile düşük tutmakta.
Bu değerleri bulmak için yüzlerce insanın çalıştığına inandığım TÜİK’te, bu kadar insanın istihdam edilmesine bile gerek olmadığına inancım tamdır. Çünkü, saraydan kuruma gönderilen talimata dayanan bir rakamı açıklamak için; bu kadar insanın boş boşuna kurumda masa ve sandalye işgal etmesinin anlamı olmasa gerek.
Bakınız, 3 Aralık 2025 tarihinde TÜİK açıkladığı Yİ-ÜFE’nin yıllık %27,23; aylık ise %0,84 arttığını ilan ettiğinde, bunu okuyan ve ekranlarda haber bültenini dinleyen yurdum insanlarını bir gülme tuttu ki sormayın.
Bazı televizyon kanalları konu ile ilgili olarak halkla konuşurken, parklarda oturup gününü geçiren emekli insanlara sordular:
“TÜİK’in ilan ettiği rakamlara inanıyor musunuz?”
Cevap anında gelmekte: HAYIR.
Evli, bir çocuklu bir kadına sordular:
“TÜİK’in ilan ettiği rakamlara inanıyor musunuz?”
Düşünmeye bile lüzum görmeden verdiği cevap:
“Bu rakamları nereden alıyorlarsa, biz de gidip oradan alışveriş yapalım.”
Asgari ücretli bir vatandaşa soruyu yönelttiler:
“TÜİK’in ilan ettiği rakamlara inanıyor musunuz?”
Cevabı çok hızlı verdi bu vatandaş:
“Gelsinler benim aldığım asgari ücretle bir ay evi geçindirsinler de göreyim.”
demekle yetinmekte bu gariban ücret mahkûmu.
Bir de üniversitede okuyan bir gence sordular aynı soruyu:
“TÜİK’in ilan ettiği rakamlara inanıyor musunuz?”
Cevap anında geldi:
“Bu rakamlar sarayın rakamları. Safahat içinde yaşayan saray, sefalet içinde yaşayan halktan kopmuş olduğunu TÜİK verileri ile göstermektedir.”
Bu cümlelere ilave eden gencin söylediği bir başka sözün ise çok daha vahim olduğuna inanmaktayım:
“Evlenip yuva kurmak için bu koşullar müsait değil; hele çocuk sahibi olmak ise akıl dışı. Bu nedenle ülkede doğurganlık 1,17’ye gerilemiş durumda.”
Bu çok çarpıcı bir gerçek. Ülke nüfusu gerilemeye devam etmekte. Nedeni; genç nesil ülkede gelecek görmediğinden evlenmiyorlar, evlenseler bile çocuk sahibi olmayı istememekteler. Bu yoksullukta yeni bir neslin ahını almak istememekteler.
İşte bu nedenle ülkemde yaşayan ve almış olduğu eğitim ile çok donanımlı genç nesil, devletin kademelerinde çalışmak istememekte. Sarayın verdiği talimatla değil, doğru bildiği eğitimle bir kurumu idare etmeyi kendilerine işar edinirler.
Aslında çok akıllı bazıları ise şahsi menfaatlerini çok daha öne alıp, ülke menfaatlerini hiçe sayanların da ülkemizin bazı kurumlarının başında olduğunu görmekteyiz. Kimisi adalet sisteminde devlet kademesinde olduğu hâlde, bir yurt dışı firmasının yönetim kadrosundan maaş alır. Kimisi ise bir kurumun başında, yurt dışında firma kurarak kurumun ithal ettiği malzemeyi vermekten imtina etmeyi düşünmez. Kimisi ise bakanı olduğu bakanlığa kendi fabrikasının ürününü satmakta sakınca görmez.
Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasını sıradan bir işlev olarak gören, karmaşık bir hukuk düzeni olan; ancak Büyük Millet Meclisinin Genel Kurul salonuna
“ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR”
yazmayı ihmal etmeyen bir ülkede yaşamaktayız.
Kim Milyoner Olmak İster programında bir yarışmacıya ilk soru şöyle sorulur:
“Atasözüne göre hangisi yaşken eğilir?”
Cevap şıkları ise: Kaşık – Ağaç – Bahçe Hortumu – İnternet Kablosu.
Televizyon programında genç nesil yarışmacının “Bahçe Hortumu” cevabı, ülkemin geldiği yeri göstermektedir diye bir sözüm geldi söyledim; hem nalına hem mıhına.