
Yine günlerden Bayrampaşa. Hava kararmış. Sanayi’de in cin düğün yapıyor progresif tekno eşliğinde. Bu Roş Aşana bir başkaydı. Mihael Abim çaldığı Şofar ciddi olarak düşündürdü, derinlere daldırdı beni. Bilmeyenler için ufak birkaç açıklama yaparak konuya girmeyi tercih ediyorum. Şofar nedir? Koç boynuzundan yapılmış bir üflemeli çalgıdır. Hem dinimize göre hem de sembolik anlamları vardır.
Karl Marx kimdir? Diye soralım. Aramızda kendisini tanımayanlar olabilir.
Karl Marx, kapitalist sistemi eleştirip sınıf mücadelesi ve işçi hakları üzerine düşünceler geliştiren Alman Yahudisi filozof ve ekonomisttir.
Hegel ise asıl adı Georg Wilhelm Friedrich Hegeldir. Alman idealist felsefesinin önde gelen düşünürlerinden biridir.
Felsefesinde, tarih ve düşüncenin diyalektik süreçler aracılığıyla geliştiğini savunmuştur.
İşte yeni yılın kapısı aralanırken mabetlerimizde haykıran şofarların sesleri, sadece bir dini geleneğin tekrarı değildir.
O ses ve o haykırış, Ademoğullarının en derin hafızasına, kolektif bilincine ve bireysel varoluşuna dokunan kadim ve ruhani bir çağrıdır.
Roş Aşana, Yahudi takviminin başlangıcı olarak hem yaratılışın yıldönümünü, hem de insanın kendi yaşam defterini açıp hesap verdiği bir dönemi işaret eder.
İşte bu “hesaplaşma” yalnızca günahların listelenmesi değildir.
Aynı zamanda varoluşun bütünlüğüne dair köklü bir sorgulamadır ve tam da bu noktada, Hegel’in diyalektiğiyle Roş Aşana arasında şaşırtıcı bir köprü kurulur.
Hegel’in felsefesi, hakikatin durağan bir kavram olmadığını, aksine sürekli bir hareket halinde bir süreç olduğunu gösterir.
Ona göre her kavram kendi içinde bir çelişki barındırır. Bu çelişkilerde bir karşıtlık yaratır. karşıtlığın çözümü ise daha yüksek bir birlik, yani sentezdir. Hakikata, sabit bir noktada değil, sürecin içinde kavuşulur.
Roş Aşana’ya bu gözle baktığımızda, şofar sesi adeta Hegelci bir olumsuzlama gibi duyulur, kalplerde yankı bulur.
Kişi Şofar’ın o sesiyle birlikte mevcut halinden uyanır. Hayatının çelişkilerini fark eder ve ardından teşuva yani dönüş yoluyla daha yüksek bir benlik ve toplum inşa etmeye yönelir.
Mevcut benlik tezdir, günah ve eksiklikler antitezdir, teşuva ise sentezdir.
Böylece şofar, diyalektiğin ilahi ve toplumsal bir çevirmenine dönüşür.
İbrani dilinde hakikat anlamına gelen emet kelimesi, üç harfle yazılır: alef (א), mem (מ) ve tav (ת). Bu üç harf alfabede başlangıcı, ortayı ve sonu simgeler.
Yani emet, hakikatin başlangıçtan sona, tüm süreç boyunca var olduğunu hatırlatır.
Roş Aşana’da yapılan muhasebe, yalnızca geçmiş yılın hatalarıyla yüzleşmek değildir. Aynı zamanda hakikatin sürekliliğini kavramaktır.
İnsan yaşamını parçalar halinde değil, bütünlüğüyle görmek zorundadır.
Bu da Hegel’in “bütünsel hakikat” anlayışıyla paralellik gösterir. Parçaların ötesinde, sürecin tümünü kavramak gerekmektedir, olması gerekendir.
Roş Aşana, bireyi ruhsal bir yenilenmeye çağırır.
Fakat bu yenilenme yalnızca bireysel değildir.
Mabetlerimizde topluca şofar dinlemek, bireysel muhasebenin toplumsal bir deneyim haline gelmesini sağlar.
Burada Hegel’in ahlaki yaşam (Sittlichkeit) kavramı devreye girer. Hakikat yalnızca bireyin vicdanında değil, toplumun ortak yaşamında somutlaşır.
Bundan dolayı Roş Aşana’da yapılan tövbe (teşuva) sadece kişisel günahların affı değildir. Toplumsal bağların yeniden inşasıdır. Komşuya, akrabaya, yabancıya karşı sorumluluktur. Topluluğun içinde adalet ve merhameti yeniden tesis etme çabasıdır.
İşte hakikatin toplumsal yüzü budur.
Yahudi takvimi döngüseldir. Yıl biter, yeni yıl başlar.
Bu döngü Hegelci anlamda “aynı noktanın tekrarı” değildir.
Her Roş Aşana, aynı ritüelleri tekrar etse bile farklıdır, çünkü insan bir önceki yılın deneyimleriyle değişmiştir.
Bu da Hegel’in “ilerleyen döngü” anlayışına benzer.
Tarih düz bir çizgi değildir. Tarih kendi üzerine kıvrılan ama her seferinde daha yüksek bir aşamaya çıkan bir sarmaldır.
Roş Aşana bu sarmalın düğüm noktasıdır. Geçmişin yükleriyle yüzleşmek ve bugünü dönüştürmektir. Geleceğe hakikatle koşmaktır.
Şofar sesi, T-nrı’nın önünde bir uyarı olduğu kadar insanın kendi içindeki hakikatin de yankısıdır. Hegel’in üslubuyla söylersek: şofar, “ruh”un kendi bilincine varması için attığı çığlıktır. O ses, insana şunu hatırlatır.
“Hakikat senin dışındaki bir yerde değil; senin çelişkilerinde, yüzleşmelerinde ve dönüşümünde saklıdır.”
Roş Aşana, Hegelci bir diyalektik okumasıyla düşünüldüğünde, bireyin ve toplumun hakikate doğru adım atma fırsatıdır.
Emet, bu yolculuğun hem başlangıcı hem sonudur.
Hakikat yalnızca inanılacak değil, yaşanacak bir şeydir.
Yeni yılın kapısında şofar çaldığında, hepimize düşen görev, geçmişin tezini, günahların antitezini ve dönüşün sentezini içselleştirerek hakikate daha yakın bir yaşam kurmaktır.
Şofar’ın yankısı bize şunu hatırlatır. Hakikat, bir defalık bir hak ediş değildir. Her yıl, her gün, her nefeste yeniden inşa edilen bir yolculuktur.
Tanah’ın sözleriyle bu çağrıyı mühürleyelim:
“Ben size yeni bir kalp vereceğim, içinize yeni bir ruh koyacağım. Taş yüreği bedeninizden çıkarıp yerine etten bir yürek vereceğim.”
(Yehezkel 36:26)