![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Karlı Kayın Ormanında Ruhun Yolculuğu
Uzun zamandır, Karlı Kayın Ormanındayım. Bu ağustos akşamında İstanbul Bayrampaşada Demirkapı Caddesinde kafaya koydum. Karlı Kayın Ormanı ile hesaplaşmalıyım, bende hangi pencereleri açıyor bunu idrak etmeliyim. Karlı Kayın Ormanının her harfinde manayı hissetmeliyim. Buna kafayı yormayı düşündüm sonra vazgeçtim ve sonra ormanda yürümeye başladım. Mi Anohi-Kimim ben diye başladım yazmaya. Sordum Mi Anohi…Nazım'ın yazdığı Karlı Kayın Ormanında şiiri, bir yandan kişinin yani herbirimizin içsel dünyasında yaptığı yolculuğu, diğer yandan toplumsal olanla bireysel olan arasındaki çatışmayı ve de kesişimi ortaya çıkarıyor. “Memleket mi daha uzak, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?” Bu sorular, yalnız bir bireyin değil, bir topluluğun, sürgün bir ruhun, ve kendi iç vatanını arayan bir halkın sorularıdır. Bu dizeler, yalnızca bir şairin özlemi değil, aynı zamanda halkların, özellikle de kenara itilmişlerin, susturulmuşların, hatırlanmayanların çığlığıdır, haykırışı ve isyanıdır. Günümüzde dünyasında Kayın Ormanları Nerede? Siyasi kutuplaşmanın, ekonomik dengesizliğin ve toplumsal yorgunluğun derinleştiği bir dönemden geçiyor dünya. Gençlik umudunu farklı memleketlere göç etmekte ararken, yaşlılar kendi geçmişlerinde kalan hayallerin külleriyle avunuyorlar, tatmin olmaya çalışıyorlar. Nazım’ın bahsettiği “karlı kayın ormanı” bu bağlamda artık herhangi bir coğrafya değil, bir ruhani sürgün alanı haline geliyor. Bireyler evlerindeyken bile evsiz hissedebiliyorlar. Kentler kalabalık ama sokaklar ruhsuz, sessiz. Yürümek sadece bir fiziksel eylem değil. Varoluş mücadelesi bence artık. Nazım’ın içimdeki insanın sesini dinleyerek yürüyüşe çıkması, bugün toplumsal olarak bastırılmış vicdanların yeniden duyulması gerektiğini ima ediyor. Vicdan, artık içimizde sessizce bağıran bir orman gibi ne yazık ki. Çok trajik bir durum değil mi sizce de? Ağaç Gibi Tek, Orman Gibi Kutsal Bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim… Farklı bir manifesto nitelikte üçlü olarak yankısı hissediliyor. Tek, hür, ve kardeşçe, Hasidut Yahudi geleneğinde derin anlamlar taşıyor aslında. Ağaç, yani İnsan’ın Ontolojik Yalnızlığı Talmud'da şöyle denir: Adam etz hasade u. İnsan, tarladaki bir ağaç gibidir (Devarim 20:19). Her insan, yani herbirimiz köklerini derine saldığı ölçüde T-nrı ile bağ kurarız ama bu köklerimiz, aynı zamanda geçmişin acılarına da saplanır. Nazım’ın tek ve hür dediği birey, yani ben, sen, o, biz, Hasidik anlamda Tsadik değildir, çünkü tam anlamıyla hür olan insan yalnızca T-nrı’ya tam bağlı olandır. O halde Nazım’ın ağaç imgesi, henüz kurtuluşa ermemiş, ama yolda olan insanın sembolize eder. Orman ise cemaatin İlahi Tezahürüdür. Orman, Hasidik yorumda kutsal cemaat (keila)dır. Orman, yalnızca çokluk değildir. Birbirini besleyen köklerin ve gölgelerin ağıdır. Eğer ağaçlar (yani bireyler) yalnızca kendi varlığıyla övünürse, kibirlenirse ki kibir en büyük het(engel) günahlardan birtanesidir, orman kurur ama kökler birbirine dokunursa, orman yaşar ve gelişir. Nazım’ın çağrısı, kolektif ruha bir çağrıdır. Kardeşçesine yaşamak, yalnızca bir hayal, rüya, fantazi ütopya değildir. Hasidik Yahudi gelenekte yolun (dereh) ta kendisidir aslında. Yıldızlar mı daha uzak? Ütopya ve Mesih-Maşiah Beklentisi Nazım’ın şiirinde geçen yıldızlar, sıradan gökcisimleri midir sizce tabii ki değildir bana göre. Onlar, geleceğin pozitif olarak mümkün olduğu yerleri temsil eder. Hasidik Yahudi geleneğe göre yıldızlar, gizlenmiş ilahi kıvılcımların (nitzotzot) işaretidir. Her kıvılcım, Tikun Olam yani dünyanın tamiri için bir fırsattır. Bu koca gezegende maalesef insanlar artık yıldızlara bakmıyor, bakamıyor, yıldızları neredeyse unutmanın eşiğine gelmişlerdir. Gökyüzü, sema, ekran ışıklarıyla gölgelenmiş, karartırılmış, öksüzleştirilmiş durumda. Maşiah beklentisi, Maşiah'a olan hasretimiz yerini kısa vadeli kurtuluş taleplerine, TikTok’ta viral olmaya, yurt dışı vizesine, küçük kaçışlara bırakmış durumda maalesef. Acınası durum, trajik hemde çokkk. Manevi erozyon almış başını, gaza basmış gidiyor. Hala yıldızlara bakanlar var. Umudunu kaybetmemiş bir anne, evden çıkarken mezuzasını öpen bir baba, geceleri ders çalışan bir genç, bir taşra köyünde kitap okuyan bir çoban, tefila yapan bir teyze, tefillin takan bir abi, otobüste teilimle refua talep eden bir kızkardeş ve belki de bir ormanda yürüyen bir Hasid... Bu hasret bizim. Bu dize, acıya sahip çıkma cesaretidir. Dünya genelinde ise insanlar acıyı bastırmaya, yok saymaya veya başkasına atfetmeye çalışıyor ama Hasidut gelenekte der ki Kırık kalp, kutsal kabın başlangıcıdır. Acı, kolektif bir bağa dönüştüğünde iyileşiriz, iyileşiyoruz ve de iyileşeceğiz. Bu hasret bizim dediğimiz anda, artık yalnız değilizdir. O hasret, bizi birbirimize yaklaştıran bir nefeş yani ruhani bağ, bir aynı ormandan yükselen dua-tefila oluverir. Ormanın içinden geçen yel, esinti gibi, Nefeş’imiz geçsin bu zamanın içinden. Köklerimiz derin ve gözümüz yıldızlarda. Biz tekiz, ama yalnız değiliz. Bu hasret bizim. Ve bu yürüyüş de. Hakikat yolunda yürüyene selam-şalom olsun.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |