![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
HUKUK KARGAŞASI
![]() Ankara gibi büyük bir başkentin birkaç önemli ilçesi vardır ki, ülkedeki birçok şehirden daha büyük nüfusa sahiptir. ![]() İstanbul’da da benzer bir idari yapılanma bulunur. Gaziosmanpaşa, Güngören, Bahçelievler, Kadıköy, Bakırköy, Sultanbeyli, Adalar gibi ilçeler şehrin temel taşlarını teşkil eder. Şişli, Esenyurt gibi ilçelerdeki nüfus, Türkiye’de yaklaşık 57 ilden daha fazladır. İstanbul tek başına, nüfus bakımından dünyada 131 ülkeden daha fazla nüfusa sahiptir. Bazı Avrupa ülkelerinin nüfusları İstanbul’dan azdır: Belçika 11.7 milyon, Çekya 10.5 milyon, Yunanistan 10.3 milyon, Macaristan ise 10 milyon nüfusla İstanbul’un çok gerisinde kalmaktadır. Bu nedenle 85 milyon nüfuslu bir ülkede, 16 milyonluk bir şehri idare etmek, neredeyse bir ülkeyi idare etmeye eşdeğer bir iştir. Hatta daha da zor olduğu muhakkaktır. Ancak yerel idarelerle merkezi idarelerin karşı karşıya geldiği bu yönetim sahası, kimi zaman çekişmelerin yaşandığı bir arenaya dönüşmektedir. Bunun ceremesini de halk çekmektedir. Her dönemde olduğu gibi, yerel yönetimler iktidarın uzantısı değilse, ortaya çıkan gerilimin halka yansıması acı içerir. Her şehirde olduğu gibi, merkezi ve yerel yönetimlerin hizmet konuları da, bu çok hızlı büyüyen ülkenin katlanarak genişleyen şehir nüfuslarından kaynaklanan inanılmaz sorunları içermektedir. Bu sorunların çözüme ulaşması ise, çok bilinmeyenli bir denklem olmaktan kurtulamaz. Ancak merkezi yönetimin elinde çok önemli bir kart bulunmaktadır: “Görevden alma” kartı. Kanunla tanınmış bu yaptırım sayesinde, “Muhtar efendi, sen doğru çalışmıyorsun; seni görevden aldım, yerine bir kayyum atadım.” denilebilmektedir. Anayasa’nın 127’nci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan hükme göre, idarî vesayet; merkezî idarenin, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla kanunda belirtilen esas ve usuller çerçevesinde sahip olduğu yetkidir. Bu nedenle merkezi idare, herhangi bir kanıta dayanmayan bir bilgiyle dahi bir yerel yönetimi görevden alma yetkisini kullanıp kayyum atayabilmektedir. Son yerel yönetim seçimlerinden sonra, somut kanıt olmadan görevden alınan o kadar çok yerel yönetim başkanı ve çalışanını izlemekteyiz ki, hani derler ya, “Artık kabak tadı verdi.” Bu seviyedeki yaklaşımları izlemek, halkı isyana teşvik etmektedir. Son Birleşmiş Milletler toplantısında, New York kentinde şehrin her yerinde kapalı kamyonetlerin üzerine resimli “Freedom for İmamoğlu” ilanlarının taşındığını gördük. Yine İstanbul’da bir hukuk karmaşası izledik. Yüksek Seçim Kurulu, hâkimlerden oluşan bir kurumdur. Tartışmaya kapalı bir kurum. Hatta yasada şöyle bir cümleyi hatırlarım: “Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları kesindir.” Bu kurulun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz (m.79). Bakınız, bu cümleyi ben çok iyi anlamaktayım; kanaatimce siz de çok iyi anlamaktasınız. Ancak İstanbul’da bir mahkemeye başvuran bir iki kişi, bilmem kaçıncı mahkeme hâkimini ikna edip bir partinin İstanbul İl Kongresini icra vasıtasıyla durdurmaya kalkıştı. Ekranlardan izlerken halk neredeyse isyan edecekti. Bu nasıl bir oyundur? Çok sevdiğim bir dostum vardı, rahmetle anarım: Prof. Dr. İsfendiyar Candan. Şöyle derdi: “Tıp fakültesinden 4.5’la doktor olunmaz.” Düşünecek olursanız, insan hayatıyla uğraşan bir doktorun 8–9’dan aşağı notu olmaması gerekir. Ne de olsa uğraştığı konu insan hayatı. Hukukta da aynı kural geçerli olmalı. Hukuk fakültesinden 4.5’la hukukçu çıkmamalı. Çünkü bir insanın, hatta bir toplumun geleceğine etki eden kararları veren hâkimlerin 8–9 ile, mükemmele yakın bir düzeyde yetişmiş olması gerekir. İstanbul’da yaşanan kongre sürecinde bir hâkimin ikna edilip kongreyi durdurma kararı çıkarabilecek kadar kaos yaratılması, merkezi yönetimin niyetini açık eder niteliktedir. Adama sormazlar mı: “Arkadaş, senin ne işin var bir partinin İstanbul İl Kongresi’nin yapıldığı yerde?” Yüksek Seçim Kurulundan alınan izinle yapılmaya çalışılan genel kurula dışarıdan karışmanın kime faydası olur ki? Ekranlarda bir kadının, icra memuru yanında konuya çok müdahil olduğunu gördük. Kongrenin durdurulması için bu kadının hangi manevî veya maddî menfaatleri gözettiği konusunda, insanların kafasında soru işaretleri kaldığı muhakkak. Gelin, eğri oturalım doğru konuşalım: İktidar, yapılacak olan genel seçimde Cumhur’a rakip kalmasın, yollarda taş toprak olmasın, diye uğraşdığını düşünmekteyim. Ancak mevcut anayasamızda bu zatın tekrar aday olması mümkün görünmemektedir. Olsa bile ağzıyla kuş tutsa, ne Z kuşağı, ne emekli yurttaş, ne de asgari ücretli mevcut iktidara kolay kolay yeşil kart vermeyecektir. Z kuşağı 17,8 milyon; emekli vatansever insan 16,4 milyon; 11 milyon da asgari ücretli. Yoksulluk içinde yaşayan bu halkı da katarsak toplam 45,2 milyon yurttaş eder. Gelin sorun benim güzel vatandaşlarıma: “Bu yönetime bir daha yönetme hakkı verir misiniz?” Diye bir sözüm geldi sordum — hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |