A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Coğrafya Değil, Kapitalist Sömürü Kaderi Belirler

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Avraham Zafer İşcen | 15 Aralık 2025 17:33:47

Kapitalizm, dünyanın neresine giderse gitsin halkı borç ile terbiye eden, emeği sömüren, yoksulluğu yeniden üreten bir sistemdir. Coğrafya yalnızca sahnedir, oyunu yazan kapitalist düzenin kendisidir. Bir ülkede cehalet, yoksulluk, otoriterlik ve sermayeye bağımlılık artıyorsa, bunun sebebi dağların yüksekliği ya da denizin tuzluluğu değil, sömürü düzeninin kurumsallaşmasıdır.

Bugün Türkiye’de milyonlarca insan işsizlik, güvencesizlik ve borç kıskacında yaşıyorsa, bunun nedeni “kötü coğrafya” değil, halkı yoksullaştıran ekonomik tercihlerin bilinçli şekilde sürdürülmesidir. Tarım ülkesi denilen bu topraklarda çiftçi neden iflas ediyor? Çünkü coğrafya değil, kapitalizmin tarıma bakışı belirleyicidir. “Daha fazla kar varsa üret, yoksa ithal et.



Yunanistan yıllarca ekonomik kriz yaşamasına rağmen bugün demokrasi kültürünü, işçi haklarını, toplumsal direnişi ve sendikal örgütlenmeyi koruyabiliyorsa, bunun sebebi deniz kıyısında olması değil, yüzyılların sınıf mücadelesidir.

Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki uçurumu da coğrafyayla açıklamak mümkün değildir. Aynı halk, aynı kültür, aynı iklim… Farkı yaratan yalnızca politik yaklaşım, devlet modeli ve küresel kapitalist sistemle kurulan ilişkilerdir.

Cehalet Coğrafyadan Değil, Sömürüden ve Politikadan Beslenir.

Bir toplumda eğitimsizlik yaygınsa, bunun sebebi coğrafya değil, iktidarın yaratmak istediği itaatkar toplum modelidir. Cehalet, işçi sınıfının düşünmesini engeller, örgütlenmesini zayıflatır ve sömürüyü meşrulaştırır. Bu yüzden kapitalist sistemin cehaletle çok özel bir ilişkisi vardır. Halk bilgilendiği anda, sermaye sorgulanmaya başlar.

Bugün Türkiye’de eğitimin niteliksizleştirilmesi, bilimin yok sayılması, gençlerin geleceksizleştirilmesi “coğrafi kader” değil, politik tercihtir. Aynı coğrafyada bilimsel eğitim, demokratik üniversite, eşit toplum inşa etmek mümkündür. Bunu kanıtlayan örnekler Avrupa’nın dört bir yanında, Latin Amerika’da, hatta Asya’nın çeşitli bölgelerinde görülebilir.

Kaderi Değiştiren Halkın Mücadelesidir.

Dünya tarihinde hiçbir ülke coğrafi özellikleri yüzünden özgürleşmemiş ya da sömürülmemiştir. Kaderi değiştiren hep halkın örgütlü gücü olmuştur.
Fransız Devrimi coğrafyadan değil, sınıf öfkesinden doğdu.
Latin Amerika halkları emperyalizme karşı toplumsal direnişle ayağa kalktı.
Vietnam’ın kaderini dağlar değil, emperyalizme karşı halk savaşının kararlılığı belirledi.
Kore’nin güneyi coğrafyasını değil, ekonomik tercihlerle gelişim modelini değiştirdi.
Bugün Türkiye’nin kaderini de Karadeniz’in fırtınaları, Torosların sertliği, Akdeniz’in sıcaklığı değil, halkın örgütlü mücadelesi, işçinin direnci, gençliğin cesareti ve emekçinin onuru belirleyecektir.

Gerçek, Kader Coğrafyayla Değil, Mücadeleyle Yazılır.

Coğrafya kaderdir diyenler aslında şunu söylemek ister.“Bu düzen böyle gelir, böyle gider, değiştirmeye çalışma.”
Bu, halkı uyutmak için kullanılan ideolojik bir perdedir. Çünkü insan değiştirir. Toprağı değiştirir, şehri değiştirir, sistemi değiştirir, kendi kaderini yazar.
Eğer Türkiye bugün sorunlarla boğuşuyorsa, bunun nedeni coğrafya değil, emeği yok sayan, halkı borca mahkum eden, gençliği gelecekten koparan politikalar ve sömürü düzeninin kendisidir.

Ve bu düzen değişir.

Yeter ki halk ayağa kalksın, sömürüye karşı örgütlensin, kader diye sunulanın aslında sermayenin çıkarlarına hizmet eden bir yalan olduğunu görsün.

Coğrafya kader değildir.
Kader, sermayenin yazdığı bir kitap değildir.
Kader, yalnızca halkın kendi mücadelesiyle yeniden yazılabilir.
Ve bugün Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan şey, ne iklim, ne toprak, ne dağdır.
Bu topraklarda yaşayan milyonların adalet, eşitlik ve özgürlük talebidir.
Coğrafya kader değildir  çünkü kader, değiştirilemez olana verilen addır.

Oysa coğrafyalar, sınırlar, rejimler, üretim ilişkileri insan eliyle kurulmuş, insan eliyle de değiştirilebilir gerçekliklerdir. Eğer coğrafya kader olsaydı, aynı toprağı paylaşan Kuzey Kore ile Güney Kore arasında uçurum olmazdı. Aynı iklimde yaşayan Türkiye ile Yunanistan arasında böylesine farklı toplumsal sonuçlar ortaya çıkmazdı. Kader değil, rejim belirler, sınıf ilişkileri belirler, iktisadi örgütlenme belirler, yani kader diye bize yutturulan şey aslında iktidarın tahakküm aracıdır.

Bu topraklarda bizi “kaderci” yapan şey coğrafya değil, sömürü düzenidir. Çünkü kapitalizm, insanı doğduğu mahalleye, doğduğu sınıfa, doğduğu emeğin yüküne mahkum eden dev bir makinedir. Bu makine çalıştıkça, birileri zenginleşir, diğerleri yoksulluğun içine daha derin gömülür. Ve bunu açıklamak için geliştirdikleri söylem bellidir: “Kader…”

Hayır!
Bir işçinin 16 saat çalışıp yine de yoksul kalması kader değildir.
Bir köylünün mahsulünü yok pahasına satması kader değildir.
Gençlerin ülkesinde barınamayıp kaçmak istemesi kader değildir.
Ülkede bilim yerine dogma, liyakat yerine sadakat yüceltiliyorsa buna kader değil, politik tercih denir.
Coğrafya, kader olsaydı Ortadoğu’nun tüm ülkeleri aynı olurdu. Ama değiller. Çünkü coğrafyayı belirleyen şey harita değil, iktidar ilişkileridir. Toprağın nasıl yönetildiği, sermayenin nasıl örgütlendiği, emeğin nasıl ezildiği belirler bir ülkenin kaderini.
Bugün Türkiye’nin kader diye önümüze koyduğu çıkmaz, aslında kapitalist bağımlılık zincirlerinin bir sonucudur. Yıllardır üretmeyen, ithalata bağımlı hale gelen, emeği yok sayan bir düzenin eseridir. Sömürünün adını “kader” koydukları sürece halkın sesini kısmayı, tepkisini bastırmayı daha kolay sanıyorlar. Çünkü kaderci bir toplum, susar. Kaderci bir toplum, sorgulamaz. Kaderci bir toplum, değişim talep etmez.
Ama tarih bize gösteriyor ki “kader” dedikleri şey, örgütlü halkın yumruğuyla paramparça olur.
“Coğrafya kaderdir” diyenler, halkın ayağa kalktığı gün coğrafyanın kader değil, sınıf mücadelesinin alanı olduğunu anlarlar.
Bugün Türkiye’nin kaderini değiştirecek olan şey haritalar değil, halkın iradesidir.
Ezenle ezilen arasındaki çizgiyi görüp safını seçenlerdir.
Yoksulluğu doğalmış gibi gösteren düzenin maskesini indirenlerdir.
Çünkü bir ülkede kaderi belirleyen şey dağlar, ovalar, denizler değildir.
Hangi sınıfın yönettiği,
kime hizmet eden bir ekonomi kurulduğu,
kimin emeğinin gasp edildiği
ve kimin toprağına, şehrine, geleceğine sahip çıktığıdır.
Ve işte tam da bu yüzden coğrafya kader değildir, kaderi değiştirecek olan biziz.
Biz darken, emekçiler, gençler, kadınlar, işsizler, mutsuzlar, dışlananlar, öfkesi birikenler…
Bu ülkenin gerçek sahipleri.
Düzen değişirse kader değişir.
Kader değişirse coğrafya da anlamını bulur.

Ama mesele sadece kapitalist sömürünün çıplak yüzü değildir, aynı zamanda bu sömürüyü mümkün kılan cehalet düzenidir. Çünkü cehalet, halkların üzerine örtülmüş görünmez bir battaniyedir. Sessiz, derin, uyuşturucu… Kişi yaşadığı sefaletin sebebini “kader” sanır, hakkını bilmez, talep etmeyi öğrenmez. İşte bu yüzden coğrafya kader değildir ama cahilliğin ürettiği düzende kadermiş gibi görünür.

Yunanistan ile Türkiye arasındaki fark, sadece ekonomik tercihlerden ibaret değildir, aynı zamanda halkın bilgiye, hakka ve örgütlü mücadeleye sahip çıkmasıyla ilgilidir. Güney Kore ile Kuzey Kore arasındaki uçurum ise bunun en keskin örneğidir. Coğrafya aynı, kültür aynı, tarih aynı… Ama sistem farklı. Ve sistem değiştiğinde kader de değişir.
Demek ki mesele toprak değil, meselenin sahibi olan insandır ve insan, örgütlenmediğinde kaderine terk edilir. Örgütlendiğinde ise kaderine hükmeder.
Türkiye’de yıllardır insanların zihnine “coğrafya kaderindir” söylemi bilinçli şekilde işlenir. Çünkü bu söylem, iktidarın ve sermayenin en sevdiği uyuşturucudur.
İnsana “çabalama, değiştiremezsin” demenin dolaylı yoludur.
İnsanı pasifize etmenin, itaatkarlaştırmanın ve sömürüyü normalleştirmenin ideolojik aracı haline gelir.
Oysa gerçek tam tersidir.
Kader değişir, değiştiren halktır.
Ve bu, tarihin her döneminde böyle olmuştur.
Bugün Türkiye’de yaşadığımız yoksulluk, iş cinayetleri, liyakatsizlik, tarikat yapılanmaları, gençliğin umutsuzluğu, emekçinin çaresizliği coğrafyanın değil, yanlış yönetim tercihlerinin, sermaye yanlısı politikaların ve halktan kopmuş iktidarların sonucudur.
Bir ülke, kendi halkının birikimini, emeğini, aklını ve potansiyelini doğru kullanırsa, o ülke isterse çölün ortasında olsun, yine ileri gider.
Ama bir ülke, halkını cahil bırakırsa, emeğini sömürürse, gençliğini gelecekten koparırsa, o ülke dünyanın en verimli topraklarında bile olsa geri kalır.
Asıl kader, yönetilen değil, yönetendir.
Ve o yöneteni belirleyen, halkın örgütlü mücadelesidir.
Bugün yapılması gereken, “kader” masalını çöpe atmaktır.
Halkın bilinci yükseldiği anda coğrafya kader olmaktan çıkar, toplumun elinde bir araç haline gelir.
Öğrenci emeğinin sömürülmesi kader değildir.
İşçinin ölümü kader değildir.
Kadınların güvencesizliği kader değildir.
Gençlerin yurtdışına kaçmak zorunda kalması kader değildir.
Ülkenin sermayeye teslim edilmesi kader değildir.
Bunların hepsi değiştirilebilir toplumsal tercihlerdir.
Bu nedenle bugün en hayati görev, halkın kaderine değil, bilincine sahip çıkmaktır.
Bilincin yükseldiği yerde kader yenilir, sömürü dağılır, özgürlük kapıları açılır.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.

Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!

Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Coğrafya Değil, Kapitalist Sömürü Kaderi Belirler
Tekno-Kapitalizmin Çöküş Aynası Tesla Neden “En Sonda”
Hanuka, Devrim ve Makabiler
Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel
Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git