A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Hanuka, Devrim ve Makabiler

Kategori Kategori: Makale | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: Avraham Zafer İşcen | 11 Aralık 2025 09:53:40

Hanuka’nın ateşi, yalnızca tarihi bir mucizenin hatırası değil, halkların, cemaatlerin ve bireyin kendi kaderi üzerindeki Ilahi soyut hakkını hatırlatan bir direniş ışığıdır. Yahudi geleneğinin en köklü adetleri arasında yer alan bu bayram, yüzyıllardır yalnızca yağın sekiz gün yanmasıyla tanımlansa da, işin hakikati bundan çok daha radikal ve çok daha devrimcidir. Hanuka, aslında bir halkın kimliğini geri alışının, ruhani egemenliğini yeniden tesis edişinin ve merkezi otoritenin dayatmalarına karşı, kendi içsel kutsallığını savunmasının sembolüdür. Makabiler’in mücadelesi, tarihsel bir isyan olmanın ötesinde, varlığı tehdit edilen bir kimliğin, bir hukukun, bir dilin ve bir ruhun kendini koruma içgüdüsünün eyleme dönüşmüş halidir. Bu nedenle Hanuka yalnızca geçmişi anmak değildir, hala devam eden evrensel bir devrimci ders niteliği taşır.



Talmud (Şabat 21b) Hanuka’ya dair temel anlatısını aktarırken, görünürde sade bir mucize öyküsü sunar. Tapınakta yalnızca bir gün yetecek kadar yağ kalmıştır, ancak bu yağ sekiz gün boyunca yanarak Yeruşalayim’deki kutsallığın yeniden tesis edilmesini sağlar. Fakat Gemara’nın bu sade ifadesinin ardında yatan derinlik, Kabala’nın diliyle okunduğunda çok daha yoğun bir anlam taşır. Zoar’a göre “ışık,” yalnızca fiziksel bir aydınlığı değil, ruhun kendi içsel devrim kapasitesini temsil eder. Bir gün yetecek yağın sekiz gün boyunca yanması, aslında insanın sınırlı görünen içsel enerjisinin, karanlığa karşı kendi kendini çoğaltabilme kudretini simgeler. Bu, her gerçek devrimci hareketin ilk ilkesidir. Güç dengesi aleyhinedir, kaynaklar azdır, ama özgürlük arzusu kendine yeni kaynaklar yaratır. İşte Makabiler’in mucizesi tam da budur. Yetersiz görünen bir gücün, baskı altındaki ruhun kendi ışığını üretme kudretiyle birleşerek imkansızı mümkün kılmasıdır.

Yunan-Suriye imparatorluğunun Yahudi halkına dayattığı hegemonya yalnızca fiziksel bir işgal değildi, bir kültürel, psikolojik ve ruhani kolonizasyon hareketiydi. Dil, eğitim, ritüeller, hukuk, estetik  tüm bunlar Helenist idarenin birer “normalleştirme” aracına dönüşmüştü. Bu süreç, modern dünyanın tek tipleştirici neoliberal sistemlerinin tarihsel bir prototipidir. İmparatorluk yalnızca “toprağı” işgal etmez, insanın bilincini, ritüel dünyasını, hafızasını, kutsalını ve hatta kendi içsel benliğini işgal eder. Yahudi halkına “Şabat gereksizdir”, “Brit barbarlıktır”, “Kaşerut ilkelcedir”, “Tora geri kalmışlıktır” denmesi, bugün modern ulus-devletlerin ve küresel kapitalist yapıların cemaat kimliklerine uyguladığı kültürel mühendisliğin birebir aynısıdır. Yunanlaşma (Hellenizasyon), bugünün tüketim kültürünün, tek dil dayatmasının, piyasa merkezli yaşam algısının ve toplumsal atomizasyonun eski bir versiyonudur.

Makabiler’in isyanı bu nedenle salt askeri bir ayaklanma değildir, otoritenin bireyin ruhani alanına doğrudan müdahale etmesine karşı bir öz savunma hareketidir. Bu, anarşist teori açısından bakıldığında çok nettir. Merkezi otorite kimliğe, bedene, inanca, ritüele, dile ve hafızaya müdahale ettiğinde, direniş meşru değil, ontolojik olarak zorunludur. Makabiler bu zorunluluğun pratiğe dönüşmüş halidir. Onların mücadelesi, Hasidut’un şu temel ilkesine içkindir: “Avodat HaŞem, dışsal güçlerin değil içsel hakikatin rehberliğinde yapılır.” Bu bağlamda Makabiler, yalnızca askeiî liderler değil, ilahi egemenliği, yani bireyin kendi kutsallığı üzerindeki söz hakkını koruyan ruhani devrimcilerdir.

Hasidik düşünce Makabi isyanını çoğu zaman sessizce anarşist bir isyan olarak yorumlar. Çünkü T-nrı’yla ilişki, merkezi iktidarların keyfi yasalarına tercih edilir. Bu, siyasi anlamda değil fakat kozmik anlamda bir hiyerarşi reddidir. Gerçek Hasid, dünyevi otoriteler karşısında “boyun eğen” değil, yalnızca T-nrı’ya eğilen kişidir. Bu duruş, politik olarak okununca şunu söyler: “Kutsal olan, bireyin ve cemaatin kendi kendini yönetme hakkıdır.” Bu yüzden Hanuka yalnızca geçmişte yaşanmış bir mucizeyi anlatmaz, bugün dahi devam eden bir özgürlük mücadelesinin simgesidir.

Tapınağın yeniden adanması (Hanukat HaBayit) ile başlayan süreç, aslında toplumun ve bireyin ruhani bağımsızlığının yeniden ilanıdır. Bir kültürün, ritüelin, hafızanın ve bilincin emperyal şiddet karşısında yeniden ayağa kalkmasıdır. Bu, Musar geleneğinin “nefeş’in iskelesini kurma” ilkesine dayanır. Bir halkın ruhu parçalandığında, önce içsel yapılar, sonra ritüeller, sonra dil, sonra kimlik dağılır. Makabiler’in mücadelesi, işte bu dağılmayı tersine çeviren devrimci bir örgütlenme hareketidir. Yeraltı sinagogları, gizli Tora eğitimi, dağlarda yapılan gerilla tarzı ibadetler , tüm bunlar hem tarihi hem de mistik açıdan bir “ruhani direniş ağıdır.”

Kapitalizmin modern dünyada uyguladığı benzer baskılar, tüketimci yaşam tarzının dayatılması, cemaatlerden ziyade bireysel rekabetin yüceltilmesi, toplumun atomize edilmesi, hafızanın hızla tüketime uygun biçimde sıfırlanması , antik Yunanlaşmanın güncel versiyonudur. Hanuka’nın mesajı ise bugün şu şekilde yeniden doğar. Cemaat kendi ışığını yakar ve karanlığa karşı kolektif bir devrim üretir. Işık bireyden değil, bireylerin bir araya gelişindeki kudretten doğar. Tapınaktaki Menora’nın ışığı tek bir kandilden başlamış olsa da, mucizeyi sürdüren şey toplumun ruhani birliği olmuştur.

Hanuka’nın devrimci dersinin bir diğer boyutu, “az olanın yeterli olması”dır. Bu, yalnızca bir mucize değil, devrimci pratik açısından temel bir ilkedir. Bir halk veya cemaat baskı altında ezildiğinde, gücünün yetmeyeceği sanıldığında, imkanları kısıtlandığında, aslında görünmeyen bir enerji ortaya çıkar. Kabala bu enerjiyi “Or HaGanuz” saklı ışık olarak adlandırır. Saklı ışık, karanlık en yoğun olduğunda kendini belirginleştirir. Bu nedenle Makabiler’in isyanı yalnızca fiziksel bir savaş değil, saklı ilahi ışığın karanlıkla hesaplaşmasıdır. Devrimci perspektifte bu ışık, insanın içindeki özgürlük dürtüsüdür.

Hanuka, Makabiler ve devrimin bu üçlü yapısı, modern okurlara yalnızca tarihsel bir ders sunmaz, aynı zamanda kendi çağlarının karanlığına nasıl ışık yakmaları gerektiğine dair pratik bir reçete verir. Çünkü Hanuka’nın hikayesi şu gerçeği kanıtlar, Kutsal olan, özgürlüğün ta kendisidir.

Makabiler isyanı, yalnızca tarihsel bir bağımsızlık mücadelesi olarak görüldüğünde eksik kalır; çünkü bu isyanın arkasındaki ruhani motivasyon, tüm Ortodoks ve Hasidik geleneği biçimlendiren temel ilkelerle iç içe geçmiştir. Bir halkın, kendi kutsal yasasına sadakat uğruna imparatorluğun mutlak gücüne meydan okuması, yalnızca politik değil, metafizik bir karşı koyuştur. Bu yüzden Hanuka’nın ateşi, yalnızca bir ulusun özgürlük ateşi değil, insanın kendi içsel özgürlüğünü hatırlatan bir semboldür. Zira bir toplumun ruhani egemenliği elinden alındığında, geriye yalnızca dışsal bir varlık kabuğu kalır. İşte Makabiler, bu kabuğun kırılmasına, ruhun yeniden merkezî konumuna kavuşmasına öncülük etmiştir.

Bu bağlamda, Hasidik kaynaklar Makabi isyanını “Is’aruta DeLetata”  aşağıdan gelen uyanış  olarak okur. Yani yukarıdan bir mucize beklemeden, halkın en alt tabakasındaki insanların içsel kıvılcımının bir araya gelerek ilahi bir hareket başlatmasıdır. Bu, devrimci anarşist terminolojiyle birebir örtüşür, çünkü gerçek devrim, yukarıdan gelen bir müdahale ile değil, doğrudan halkın içsel kararlılığıyla başlar. İsyanın örgütleniş biçimi de bu teolojik prensiple uyumludur. Merkezi bir iktidar yoktur, Makabi liderliği yatay bir yapıda örgütlenmiş, kabileler arası dayanışma esas alınmış, ritüel ve ibadet yeraltına taşınarak kolektif özgürlük pratikleri yeniden inşa edilmiştir.

Talmudik gelenek, Hanuka’nın ilan edildiği dönemi yalnızca askeri bir başarı olarak değil, Tanrı’nın insan iradesiyle iş birliği yaptığı bir an olarak tasvir eder. Bu, Kabala’nın “Sefirot” sisteminde özellikle Gevura ile Hod arasındaki çizgide anlam kazanır. Gevura, direnişi, Hod ise alçakgönüllü sadakati temsil eder. Makabiler’in mücadelesi bu iki Sefira’nın birleşimidir. Direniş, fakat kibirle değil, sadakatle yoğrulmuş bir direniş. Hasidik düşünce, bunun devrimci bir iç disiplin olduğunu söyler. Özgürlüğe giden yol, ruhun kendi içsel zincirlerini kırmasıyla başlar. Bu nedenle Makabi isyanı, politik bir devrimden önce ruhani bir kalkışmadır. Halk önce içsel köleliğini reddetmiş, sonra dışsal kölelik zincirlerine karşı silahlanmıştır.

Burada önemli olan nokta şudur. Hanuka mucizesi yağın yanması değil, halkın kendi içsel ışığını yeniden üretme kudretidir. Yağ, Hasidik metinlerde çoğu zaman “bilgelik” (Hohma) ile ilişkilendirilir. Hohma’nın doğası gizlidir, sızar, yayılır, görünmez bir güçle çoğalır. Yalnızca bir gün yetecek yağın sekiz gün yanması, bu bilgelik enerjisinin zor zamanlarda nasıl kendini çoğalttığını anlatır. Devrimci bir perspektiften bakıldığında ise bu mucize şu şekilde anlaşılır. Kaynakların sınırlılığı, halkın kolektif kararlılığı karşısında belirleyici değildir. Güç, görünür olandan değil, görünmez olanın direncinden doğar.

Helenizasyon süreci, toplumsal hafızanın kontrol altına alınmasıyla başlamıştı. Yahudi çocukların Grek okullarına zorla gönderilmesi, Tora eğitiminin yasaklanması, Brit Mila’nın suç haline getirilmesi, Şabat'ın askıya alınması… Tüm bunlar, kültürel soykırımın eski bir versiyonudur. Böyle bir süreçte Makabiler’in başlattığı direniş, Musar perspektifinde “Lev HaAm” halkın kalbi  yeniden atmaya başlamıştır. Bir toplumun kalbi yalnızca ritüelle değil, ritüelin ardındaki ilahi hakikatle canlı kalır. Bu nedenle Makabiler, yalnızca yasaklanan ritüelleri gizlice devam ettirmemiş; toplumu moral olarak ayakta tutan her bir mitsvayı devrimci bir eyleme dönüştürmüştür. Şabat mumları yakmak, tehlikeye rağmen Brit yapmak, gizli Tora dersleri düzenlemek… bütün bunlar hem ruhani ibadet hem de politik başkaldırı niteliği taşımıştır.

Modern dünyada benzeri süreçler farklı kılıklarda devam ediyor. Kapitalizmin dayattığı tek tipleştirici yaşam tarzı, tıpkı antik Helenizasyon gibi, bireyi ruhani köklerinden koparan bir mekanizma işlevi görüyor. Küresel piyasa, insanın kendi kimliğini, ritüelini, dilini ve cemaat bağlarını zayıflatırken, bir yandan da yeni bir “normal” inşa ediyor. Bu yeni normal, sürekli üretim, sürekli tüketim, sürekli rekabet ve sürekli yalnızlık üzerine kurulu. Hanuka’nın mesajı, işte tam da burada devrimci bir uyarı niteliği taşıyor. Gerçek ışık dışarıdan değil, içeriden yakılır. Modern topluma dayatılan sahte ışıklar, reklamların cazibesi, tüketimin parıltısı, bireysel başarı mitlerinin sahte ışıltısı Menora’nın saf zeytinyağı ışığının karşısında sönük kalır. Çünkü Menora’nın ışığı, insanın kendi hakikatini tanıdığı anda yanan bir ışıktır.

Makabiler’in mücadele sürecinde kullandıkları örgütlenme biçimleri, bugünün devrimci hareketlerine model sunabilecek niteliktedir. Küçük hücreler halinde örgütlenme, dağlık bölgelerde kurulan geçici ibadet alanları, ritüellerin gizli mekanlarda yapılması, bilgi akışının sözlü ve güvenilir kanallarla yürütülmesi… Bunlar günümüzün yatay örgütlenme modelleriyle birebir uyumludur. Özellikle anarşist hareketlerin kullandığı “merkezsiz ağ yapısı”, Makabiler’in örgütlenme mantığıyla aynı ruhtadır. Liderlik kişilere değil, görevlere dayanır, her birey hem öğrenci hem öğretmen hem savaşçı hem ibadet eden bir cemaat üyesidir. Bu, Hasidut’un “kol Yisrael arevim ze la’ze” — tüm İsrailoğulları birbirine kefildir  ilkesinin pratik karşılığıdır.

Hanuka bu yönüyle yalnızca geçmişe değil, geleceğe de seslenir. Bir toplum kendi ışığını yakmadığında, karanlığın hükmü doğal hale gelir. Modern dünyada karanlık kendini açıkça göstermez, aksine sahte ışıklarla kamufle olur. Yunan imparatorluğu fiziksel heykellerle, stadyumlarla, tiyatrolarla bir kültürü parlatmaya çalışırken aslında onun ruhunu karartıyordu. Bugün modern tüketim kültürü aynısını sosyal medya üzerinden, reklamlar üzerinden, sahte başarı hikayeleriyle yapıyor. Hanuka’nın ışığı bu sahte parıltıyı teşhir eder ve şunu söyle. Gerçek özgürlük, içsel ışığı dışsal karanlığa rağmen yakmayı bilmektir.

Makabiler’in sonunda Tapınağı geri alışları, yalnızca fiziksel bir mekanın kurtuluşu değil, halkın ruhani ve kolektif bilincinin yeniden inşasıdır. Tapınak, sadece taş ve ahşap değildir, cemaatin kolektif kalbidir. Bir toplum kendi kalbini yeniden fethettiğinde, artık hiçbir imparatorluk onu boyunduruk altına alamaz. İşte Hanuka’nın devrimci doktrini budur. Işık bir kez yakıldı mı, karanlık ne kadar güçlü olursa olsun onun üzerine çökemeyecektir.
Makabiler’in isyanı, tarih boyunca birçok filozof tarafından ulusal bağımsızlık hareketi olarak yorumlanmış olsa da, Yahudi geleneğinin derin damarlarında bu olay yalnızca bir politik ayaklanma değil, kozmik bir yeniden doğuştur. Bir cemaat, kendi ruhani köklerini koruma hakkını savunduğunda, aslında evrensel bir prensibi ilan eder. Kutsal olan hiçbir zaman baskı altına alınamaz. Bu prensip, yalnızca Yahudi tarihinin değil, insanlığın tüm özgürlük mücadelelerinin temelinde yer alır. Hanuka’nın ışığı bu nedenle sadece geçmişi anlatmaz, insanın sonsuz direniş kudretinin metafizik temellerini ortaya koyar.

Makabiler’in yürüttüğü savaşın en dikkat çekici yanlarından biri, güç asimetrisinin aşırı derecede dengesiz olmasıdır. Seleukos İmparatorluğu’nun orduları, ağır donanımlı savaş makineleri, eğitimli askerleri ve geniş lojistik kaynakları varken, Makabi savaşçıları çoğu zaman çiftçilerden, çobanlardan, zanaatkarlardan ve gizli Tora öğrencilerinden oluşuyordu. Bu durum devrimci teoride “zayıfın gücü” olarak bilinen olgunun klasik bir örneğidir. Hasidik literatürde bu güç “Bitul” benliği silme  ve “Geula” özgürleşme  kavramlarıyla açıklanır. Bitul, kibri terk etmek, içsel hakikate boyun eğmek demektir. Geula ise bu boyun eğişin insanı özgürleştirmesidir. Makabiler, kendi içsel benliklerini ilahi hakikate teslim ederek, dışsal güçlerin korkutuculuğunu aşmışlardır. Çünkü bir halk içsel olarak özgürse, hiçbir ordunun baskısı onu teslim alamaz.

Talmud, Hanuka’nın neden sekiz gün kutlandığına dair soruyu (Şabat 21b) yalnızca teknik bir mucize üzerinden anlatır, ama Kabala bu soruyu çok daha derin bir seviyede ele alır. Sekiz sayısı, Yahudi mistisizminde doğaüstünü temsil eder. Yedi gün, doğanın düzenidir, sekiz ise bu düzenin üzerine çıkan, insanın kendi kaderini aşan potansiyelidir. Makabiler’in zaferi tam olarak bu aşma anıdır. İnsanın doğal olarak yenilmesi gereken bir durumda, ilahi olanla birleşerek sınırlarını aşması. Bu nedenle Hanuka yalnızca tarihsel bir olayın yıldönümü değil, her yıl insanın kendi doğasını aşma potansiyeline dair bir hatırlatmadır. Devrimci anarşist perspektiften bu şöyle okunur. Birey ve cemaat, kendisine dayatılan rollerin ötesine geçme kapasitesini her zaman taşır.

Helenizasyonun asıl amacı fiziksel işgal değil, bilinç işgaliydi. Seleukos yönetimi, Yahudi toplumunun ruhani merkezini dağıtmayı hedefleyerek Tapınağı putlarla doldurmuş, Tora öğrencilerini takibe almış, Brit’i yasaklamış, Yahudi hukuk sistemini askıya almıştı. Bu süreç, modern dünyanın ruhani boşaltma projeleriyle şaşırtıcı biçimde benzerlik taşır. Bugün medya, reklamlar, eğitim kurumları, tüketim alışkanlıkları ve siyasal diller, bireyin kendi içsel dünyasından koparılarak dışsal bir normlar dizisine bağlanmasına hizmet eder. Hellenistik modelin güncel versiyonu, bireyin kutsal olanla bağını tüketim kültürü aracılığıyla koparan modern kapitalizmdir. Bu nedenle Hanuka’nın devrimci mesajı, bugünün insanı için daha da acildir. Kutsal olanı korumak, özgürlüğü korumaktır.

Makabiler’in uyguladığı gerilla tarzı savaş yöntemleri, yalnızca askeri bir strateji değil, ruhani bir stratejiydi. Yüzlerce yıl süren diaspora geleneği boyunca Yahudi toplulukları benzer prensipleri sürdürdü, küçük ama dayanıklı cemaat yapıları, güçlü bir sözlü kültür, ritüeller aracılığıyla hafızanın korunması, bilgi aktarımında güven zinciri, liderlikte merkeziyetçilikten kaçınılması… Bunların hepsi Makabi döneminin ruhani devrim mirasıdır. Hasidik dünyada bu miras “netzah” kavramıyla açıklanır. Netzah, hem süreklilik hem dayanıklılık hem de zafer anlamına gelir. Zoar, bu kavramı “kesilmeyen ışık” olarak tarif eder. Makabiler’in ışığı da kesilmemiştir; çünkü bu ışık bir binanın duvarına değil, bir toplumun bilincine kazınmıştır.

Hanuka’nın sekiz gün boyunca kutlanması, aynı zamanda toplumun kolektif hafızasının nasıl çalıştığını gösteren bir ritüeldir. Her gece bir mum daha yakılması, devrimci sürecin aşamalı bir bilinçlenme olduğunu hatırlatır. İlk gün ışık zayıftır ama karanlığı deler. İkinci gün, ışık karanlığın sınırlarını daha da geri iter. Sekizinci gün geldiğinde ışık koca bir evi aydınlatacak güce ulaşır. Bu model, devrimci örgütlenmenin temel yasasıdır. Işık kolektifleştiği ölçüde güçlenir. Bu nedenle Menora’nın ışığı yalnızca bireysel bir ritüel değil, cemaat içi dayanışmanın metaforudur.

Makabiler’in Tapınağı geri almasıyla başlayan yeniden adanma süreci (Hanukat HaBayit), Yahudi tarihinin en önemli toplumsal yeniden inşa örneklerinden biridir. Seleukos işgali yalnızca taşları değil, ritüelleri, hafızayı, kutsal mekânın anlamını da kirletmişti. Tapınak yeniden temizlenirken yapılan her hareket  küllerin kaldırılması, putların parçalanması, Menora’nın yeniden kurulması  aslında halkın kendi ruhani travmasını tedavi etmesinin ritüel biçimiydi. Hasidik öğretide buna “Tikun AMakom”  mekanın iyileştirilmesi  denir. Devrimci dilde ise bu, “kültürel restorasyon” olarak bilinir. Bir toplumun devrim sonrası kendini toparlaması yalnızca maddi yeniden yapılanmayla deği,; hafızanın ve anlamın yeniden kurulmasıyla mümkündür.

Modern toplumlarda bu restorasyon süreci çoğu zaman atlanır. Devrimler politik yapıyı değiştirir, fakat ruhani yapıyı ihmal eder. Hanuka’nın öğrettiği şey şudur. Özgürlük ancak ruhani bir yeniden adanma ile kalıcı olur. Bu nedenle Menora’nın ateşi yalnızca bir sembol değil, özgür toplumun kalıcı kılınmasının ritüel anahtarıdır.

Bu perspektiften bakıldığında Hanuka yalnızca bir Yahudi bayramı değil, evrensel bir devrim teorisidir. Bireyin kendi içsel ışığını koruma hakkı, cemaatin kültürel hafızasını savunma hakkı, toplumun kolektif ruhunu yeniden inşa etme hakkı  tüm bunlar anarşist ve devrimci paradigmanın temel taşlarıdır. Makabiler’in mücadelesi, hiyerarşik otoriteye karşı kolektif dayanışmanın zaferidir. Bu zafer yalnızca askeri değil, metafizik, kültürel, ruhani ve etik bir zaferdir.

Ve bugün, dünyanın dört bir yanında kimliğini, kültürünü, dilini, hafızasını, ritüelini ve ruhani köklerini korumak için mücadele eden her halk, farkında olsun ya da olmasın, Makabi öğretisinin mirasını taşımaktadır. Çünkü Hanuka’nın ışığı sadece Yahudi halkına ait değildir, karanlığa karşı kendi ışığını yakmak isteyen herkes bu ateşten pay alır.


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.
Türkiye Yüzyılı Mesleki ve Teknik Eğitim Zirvesi’nde yükselen o çığlık

Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!
Çocuklar için bir öğün: bütçenin %1,5’inden başlayan dünya ölçeğinde bir adalet mücadelesi

Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga
Gri listeden çıktık ama... AB'nin 2024 Türkiye raporu'ndan çıkan şaşırtıcı gerçekler!

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Hanuka, Devrim ve Makabiler
Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel
Vatan kirim’a sahip çıkmak: Teslimiyete karşı onurlu direniş
İŞGALİN KARANLIĞINDA BİR IŞIK: Veciye Kaşka’yı Unutmayalım
2025 Hazar Türk-Musevi Hakanlığı: Tarih Yeniden Yazılsaydı Dünya Nasıl Görünürdü?

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git