![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
![]() Bu sözün genellikle Atatürk'e ait olduğu düşünülse de aslında İslam halifesi Hz. Ömer tarafından söylenmiştir. Cümledeki "mülk" kelimesi, günümüzdeki gayrimenkul anlamından farklı olarak Arapçadaki özgün anlamıyla "devlet, ülke, egemenlik" gibi kavramları ifade eder. Dolayısıyla bu söz, adaletin bir devletin varoluşunun ve meşruiyetinin temeli olduğunu vurgular. ![]() Antik Yunan'da Adaletin Temelleri: Platon ve Aristoteles Batı felsefesindeki adalet tartışmalarının kökenini Platon ve Aristoteles'in görüşlerinde bulmak mümkündür. Bu iki filozof, adaleti farklı başlangıç noktalarından hareketle ele almış ve kendilerinden sonraki düşünce tarihini derinden etkilemişlerdir. 1. Platon: İdeal Devlet ve Uyum Olarak Adalet Platon, Devlet (Politeia) adlı ünlü eserinde adalet teorisini, ideal bir toplum düzeni arayışıyla birlikte ele alır. Ona göre adalet, "kişinin kendine ait olana sahip olması ve kendine ait olanı yapmasıdır." Bu tanım, adaletin dışarıdan dayatılan bir kurallar listesi değil, ruhun ve devletin içsel sağlığı, yani doğru bir şekilde düzenlenmiş olması anlamına geldiğini gösterir. Adalet, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir uyum (harmoni) ve iş bölümü fikrine dayanır. Platon, ideal devletin yapısı ile insan ruhunun yapısı arasında doğrudan bir paralellik kurar. Her ikisi de üç temel parçadan oluşur ve adalet, bu parçaların kendi görevlerini uyum içinde yerine getirmesiyle sağlanır. İnsan Ruhu | İlgili Erdem | Devletteki Karşılığı Akıl Bilgelik Yöneticiler (Filozoflar) Maneviya Cesaret Korucular (Askerler) Arzu Ölçülülük Üreticiler (Çiftçiler, esnaflar) Bu tabloya göre adalet, bireyin ruhunda aklın maneviyat ve arzuları yönetmesiyle, devlette ise filozof yöneticilerin korucuları ve üreticileri uyum içinde idare etmesiyle ortaya çıkar. Her sınıf, kendi doğasına uygun olan işi yapar ve başkasının alanına müdahale etmez. Bu, bir tür psikolojik ve politik sağlık durumudur. Platon'un hareket noktasının mevcut bir devlet değil, akıl yoluyla tasarlanmış "ideal bir devlet" olduğunu unutmamak önemlidir. Onun adalet anlayışı, bu ideal düzenin korunması amacına hizmet eder. 2. Aristoteles: Gerçek Dünya ve Adaletin Türleri Öğretmeni Platon'dan farklı olarak Aristoteles, idealden değil, reel bir devlet ve toplum anlayışından yola çıkar. Ona göre adalet, yasalara uymayı ve eşitliğe riayet etmeyi içeren, erdemlerin en mükemmelidir. Aristoteles, adaletin somut durumlarda nasıl işlediğini anlamak için onu farklı türlere ayırır: • Dağıtıcı Adalet (Distributive Justice): ◦ Faydası: Onur, para gibi toplumsal değerlerin ve yükümlülüklerin paylaştırılmasıyla ilgilidir. ◦ Eşitlik Anlayışı: Kişilerin liyakatine (toplumsal konum, yetenek vb.) göre bir dağıtım öngörür. Herkese mutlak eşitlik yerine, geometrik bir orantı kurar. Temel ilkesi, "benzer durumda olanlara benzer muamele" yapılmasıdır. • Düzeltici (Denkleştirici) Adalet (Corrective Justice): ◦ Faydası: Bireyler arasındaki özel ilişkilerde (örn: sözleşme ihlali, hırsızlık, saldırı) bozulan dengeyi yeniden kurar. ◦ Eşitlik Anlayışı: Kişilerin statüsüne veya liyakatine bakmaksızın herkese eşit muamele eder. Burada aritmetik bir eşitlik söz konusudur. Amaç, ortaya çıkan zararı veya haksız kazancı denkleştirmektir. • Hakkaniyet (Equity): ◦ Faydası: Genel ve soyut yasaların katı bir şekilde uygulanmasının adaletsizliğe yol açabileceği özel durumları ele alır. Yasanın katı uygulamasının nasıl adaletsizliğe yol açabileceği "summum ius, summa iniuria" (tam hukuk, tam adaletsizlik) deyişinde özetlenmiştir. ◦ Eşitlik Anlayışı: Genel kuralın ötesine geçerek, olayın tekil özelliklerini ve koşullarını dikkate alan bir "somut olay adaleti" sunar. Yargıcın, yasanın ruhuna uygun olarak karar vermesini sağlar. Peki, antik çağın bu görkemli yapı taşları üzerine modern düşünürler ne inşa ettiler? Gelin, şimdi de adalet tartışmasının rotasını günümüze çevirelim. Modern Dönemde Adalet Arayışları: Fayda ve Hakkaniyet Aydınlanma sonrası dönemde adalet tartışmaları, birey hakları ve toplumsal refah gibi yeni kavramlar etrafında şekillendi. Bu dönemde öne çıkan iki ana akım, Faydacılık ve Hakkaniyet Olarak Adalet teorileridir. 1. John Stuart Mill ve Faydacılık: En Çok İnsanın Mutluluğu Faydacılık (Yararcılık), bir eylemin veya bir kuralın doğruluğunu, ortaya çıkardığı sonuçlara göre değerlendirir. • Temel Mantık: Adalet, en iyi sonuçları, yani toplumdaki toplam ya da ortalama refahı ve mutluluğu en üst düzeye çıkaran şeydir. • Ayırt Edici Özellik: Bu teoriye göre adalet, kendi başına mutlak ve temel bir değer değildir. Aksine, daha temel bir ilke olan "fayda" ilkesinden türetilen ikincil bir değerdir. • Adalet Duygusunun Kökeni: Mill'e göre adalet duygumuz, iki temel insani eğilimden kaynaklanır: bize zarar verenlerden intikam alma eğilimi ve kendimizi başkasının yerine koyabilme yeteneği olan sempati duygusu. Faydacılık, toplumun genel yararı adına bazı bireylerin haklarının feda edilmesini meşru görebileceği için ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiri, bir sonraki filozofumuzun düşünsel hareket noktasını oluşturacaktır. 2. John Rawls ve Hakkaniyet Olarak Adalet: En Dezavantajlının Korunması John Rawls, 20. yüzyılın en etkili siyaset felsefecilerinden biridir ve adalet teorisini Faydacılığa yönelik güçlü bir eleştiri olarak geliştirmiştir. Rawls için adalet, "toplumsal kurumların ilk erdemidir" ve toplumun genel yararı adına bile olsa bireylerin dokunulmaz haklarının çiğnenmesine asla izin vermez. Rawls, adil ilkelerin nasıl seçileceğini göstermek için bir düşünce deneyi önerir: • Orijinal Durum (Original Position) ve Cehalet Perdesi (Veil of Ignorance): İnsanların bir araya gelerek toplumun temel adalet ilkelerini seçeceği varsayımsal bir başlangıç durumu hayal edelim. Bu durumdaki insanlar, kendi toplumsal konumları, ekonomik durumları, yetenekleri, ırkları veya dinleri hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir. Bu "cehalet perdesi", kişisel çıkarları ve önyargıları ortadan kaldırır. Daha da önemlisi, bu deney doğuştan gelen ahlaki açıdan keyfî avantajları (zengin bir ailede doğmak, doğal yeteneklere sahip olmak vb.) etkisiz hale getirir. Rawls'a göre kimse bu avantajları "hak etmediği" için toplumun temel yapısı bu tür şans faktörlerine dayanmamalıdır. 1. Eşit Temel Özgürlükler İlkesi: Herkes, başkalarınınkiyle uyumlu en geniş temel özgürlüklere (düşünce, vicdan, siyasal katılım özgürlükleri vb.) eşit olarak sahip olma hakkına sahiptir. ◦ Önemi: Bu ilke mutlak önceliğe sahiptir. Özgürlükler, daha fazla ekonomik refah için bile olsa kısıtlanamaz. 2. Sosyal ve Ekonomik Eşitsizliklerin Düzenlenmesi: Toplumdaki eşitsizlikler ancak iki koşulu birden karşılıyorsa meşrudur: ◦ a. Fark İlkesi (Difference Principle): Eşitsizlikler, toplumdaki en dezavantajlı kesimin durumunu en iyi hale getirecek şekilde düzenlenmelidir. Örneğin, bir doktorun bir madenciden çok daha fazla kazanmasına, ancak ve ancak doktorun yüksek maaşının onu en ücra köylere bile hizmet vermeye teşvik etmesi ve böylece toplumdaki en dezavantajlı kişinin bile sağlık hizmetine erişimini iyileştirmesi durumunda izin verilebilir. Yani eşitsizlik, en alttakinin yararına olduğu sürece meşrudur. ◦ b. Adil Fırsat Eşitliği İlkesi (Fair Opportunity Principle): Tüm makam ve mevkiler, herkese adil bir fırsat eşitliği altında açık olmalıdır. Bu, sadece yasal bir eşitlik değil, benzer yetenek ve motivasyona sahip herkesin sosyal kökenine bakılmaksızın benzer başarı şansına sahip olması demektir. Farklı filozofların adalet teorilerini gördükten sonra, bu teorilerde karşımıza çıkan temel adalet ayrımlarını daha net bir çerçeveye oturtmak, ulaştığımız bu zengin manzarayı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Adaletin Farklı Yüzleri: Temel Ayrım Noktaları Felsefi tartışmalarda adaletin farklı boyutlarını anlamak için kullanılan bazı temel ayrımlar vardır. Bu ayrımlar, bir durumun "adil" olup olmadığını değerlendirirken nereye odaklandığımızı gösterir. Maddi Adalet ve Şeklî Adalet Bu ayrım, adaleti yasanın "içeriği" ve "uygulanışı" üzerinden ele alır. Kavram : Şeklî (Prosedürel) Adalet Temel Soru : Kurallar herkese eşit ve tarafsız uygulanıyor mu? Odak Noktası : Yasanın kendisinin adil olup olmadığıyla değil, onun uygulanma biçimiyle (usul) ilgilenir. Kavram : Maddi (İçeriksel) Adalet Temel Soru : Kuralın içeriği adil mi? Odak Noktası : Yasanın kendisinin insan hakları gibi temel bir adil ilkeye uygun olup olmadığını sorgular. Örneğin, herkese kırmızı ışıkta geçme cezası kesilmesi şeklî adalete uygundur. Ancak cezanın kendisinin orantısız derecede yüksek olması maddi adalete aykırı olabilir. Adil bir sonuç için genellikle her ikisinin de sağlanması gerekir. Düzeltici Adalet ve Onarıcı Adalet Bu iki yaklaşım, bir suç veya haksızlık işlendiğinde adaletin nasıl sağlanması gerektiğine farklı cevaplar verir. Aristoteles'in de tanımladığı klasik yaklaşım olan düzeltici adalet, suçun bir ceza ile dengelenmesine odaklanır ve failin hak ettiği cezayı almasıyla toplumsal dengeyi yeniden kurmayı hedefler. Modern bir yaklaşım olan onarıcı adalet (restorative justice) ise cezalandırmadan çok onarmayı amaçlar. Bu yaklaşım mağdur, fail ve toplum arasındaki ilişkileri onarmayı ve zararı gidermeyi hedefler. Ancak onarıcı adaletin ideal bir çözüm olabilmesi için belirli koşullara ihtiyacı vardır: pişmanlık duyan bir fail ve sürece katılmaya istekli bir mağdur. Bu koşullar sağlanmadığında, bu yaklaşımın uygulanması zorlaşır. Sonuç: Değişen Yorumlar, Değişmeyen Arayış Gördüğümüz gibi, adaletin ne olduğu sorusu, Platon'un ideal bir uyum arayışından, Aristoteles'in gerçek dünyadaki oran ve denge hesaplarına; Mill'in toplumun toplam mutluluğunu gözeten pragmatik bakışından, Rawls'un en savunmasız bireyin haklarını bile her şeyin üzerinde tutan ahlaki kalkanına kadar uzanan zengin bir diyalog sunar. Filozofların adalet tanımları ve bu tanıma ulaşma yöntemleri farklılaşsa da, hepsinin ortak paydası, adil bir toplum ve devlet düzeni arayışıdır. Bu arayış, insanlık tarihinin ve felsefenin değişmez bir parçasıdır. Girişte atıfta bulunduğumuz "Adalet mülkün (devletin) temelidir" sözü, bu arayışın ne kadar hayati olduğunu özetler. Hangi tanımı benimsersek benimseyelim, adalet, toplumsal yaşamın ve meşru bir yönetimin vazgeçilmez bir koşulu olmaya devam etmektedir. Kaynak : radio.ayorum.com • "Adalet mülkün temeli midir?" Programını
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |