![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Sürgün Devrim girdabında Isaac Deutscher ve Avraham İşcen
Hayatta sürekli olarak bir yerlerden bir yere koşuştururuz. Oysa son durak hepimiz için aynıdır. Kitaplar benim için Doctor Strange filmindeki gibi farklı zamanlara ve de mekanlara açılan kapılardır. Uzaklarda gördüğüm her evin her penceresi, bu koca gezegende bilinmeyeni belki de hiçbir zaman bilinmeyecek yorgun, pes etmiş, yitik, umursamaz bir yaşam öyküsünü barındırır. Bu güzel memleketimizde yaşayan her bir vatandaşımızın, kendi hayat hikayesi hariç, bildiği ve/ya bilmediği ve/ya ata babalarının bilerek anlatmadığı bir efsanesi ve/ya travmatik geçmişi mevcuttur.Bazen Yenikapı Marmaray Durağında veya Zincirlikuyu Metrobüs Durağında oturur. İnsanları izlerim. İnsanları izlemek benim için kapağı açılmamış bir kitaba bakmaktır, her biri adeta Gogol’un eserlerinden fırlamış bir karakterleri okumaktır. Bende bu yazımda kendi kökenlerimi barındıran bir yolculuğa çıkartacağım sizleri ve Isaac Deutscher ile tanıştıracağım. Benim yolculuğum beni şahsen tanıyanların da bildiği gibi genelde Kırım, Kafkasya’da başlar. Faşist rus işgalinin yıllardır ruhumda açtığı yarayı, tüm sevenlerim bilirler. İşte düşünsel Gan-Eden’ime giriş yapıyoruz değerli değerli dostlarım, büyüklerim, kardeşlerim. Varsın Kırım özgür olsun, faşist rus işgalinden azat olsun. Hazar Hakanlığı zamanlarından beri atalarımın ayak bastığı Çongar Bozkırına ayak basmayı bu ömrümde bana tekrar nasip etsin. Gözleve limanı, Karadeniz’in tuzlu rüzgarları ve taş döşeli rıhtımlarıyla asırlardır tarihin sessiz tanığı olmuştur. Osmanlı gölgesinde şekillenen bu liman, Karay Musevi tüccarları, Kırım Tatar balıkçılar ve Kırımçak Yahudisi zanaatkarların bir araya geldiği kültürel bir mozaik yaratmıştır. Limanın taş döşemeleri, geçmişin ayak izlerini saklarken, rıhtım boyunca serpiştirilmiş ahşap ambarlar, yüzyıllar boyunca süren ticaret ve dayanışmanın tanıklarıdır. Her dalga, geçmişin hatırasını taşır; her rüzgar, insanlık tarihinin sınavlarını hatırlatır. Liman, sadece ticaretin değil, kültürel çeşitliliğin ve manevi bağların da merkezidir. İnsanlar, farklı dilleri konuşurken aynı ekmeği paylaşır; sevinçlerini, kayıplarını ve günlük yaşamın küçük mucizelerini birbirlerine naklederler. Liman, geçmiş ile geleceğin buluştuğu bir mekan olarak varlığını sürdürür; taşların sessizliği, rüzgarın uğultusu ve denizin tuzlu kokusu, tarih boyunca biriken kolektif hafızayı aktarır. Şkhyaguaşe’nin dağ köyleri, Abzeh Tsey sülalesinin yüzyıllardır yaşadığı, kültürel değerlerini koruduğu ve nesiller boyunca aktardığı alanlardır. Dağlardan süzülen nehirler, sadece yaşam kaynağı değil, hafızayı ve manevi pusulayı taşır. Su berraklığı kadar temiz olan kalpler, topluluğun direncini ve ruhunu yansıtır. Her taş, her ağaç, yüzyılların bilgeliğini ve toplumsal dayanışmayı simgeler. Köylü, suya dokunduğunda hem geçmişin hem geleceğin sorumluluğunu hisseder; geçmişin yükü, geleceğe dair umutla birleşir. Dağ köyleri, kışın sert rüzgârları ve yazın yakıcı güneşiyle fiziksel sınavlar sunar; ancak bu zorluklar, hem fiziksel hem manevi direncin sembolü olarak kuşaklara aktarılır. Faşist rus işgaliyle yüzyılların bilgeliğini taşıyan her ağaç dar ağacı oldu. Adige halkının dağlarından akan nehirler, aylarca kan aktı. Kafkasya kan ağladı. Kafkasya kendi halkından sürgün edildi. 1783’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, bölgenin stratejik önemini artırdı. 1855’teki bombardımanlar, limanın ve köylerin dayanıklılığını sınadı; halkın kolektif hafızası direnç ve sabırla örüldü. Bu tarihsel olaylar, yalnızca savaşın ve politik baskının etkilerini değil, kültürel ve manevi direnç örneklerini de gösterir. Liman ile köyler arasındaki mesafe, metaforik olarak zaman ve kuşaklar arasındaki köprüye dönüşür. Her nehir, geçmişin hafızasını taşır; her taş, sabrın ve direncin simgesidir; her liman farklı kültürlerin buluşma noktasıdır. Geçmiş ve gelecek birbirine sıkı sıkıya bağlıdır; taşların ve suların sessiz dili, nesiller arası bağları anlatır. İşgal için rus faşistler, yerli halkların ruhunu yok etmek için nehirleri kuruttu, bağları, ormanları kökenlerinden söktüler. Kırım ve Kafkasyayı kendi halkından sürgün ettiler, kimliksizleştirdiler. Size Isaac’tan bahsetmek istiyorum. Dev yürekli bir adam. Kimseden korkusu olmayan lafını esirgemeyen, halkımızın bilinmeyen kahramanlarından müstesna bir kişi. Kırım ve Kafkasyada yaşanan zülme benzer bir yaşamı kendine mücadele edindi. Memleketinden kendi kendini sürgün etmek zorunda kaldı o koca yürekli Isaac. Isaac Deutscher, 1907’de Kraków yakınlarında doğdu. Çocukluğu, Sinagogun (Kaal’ın)gölgesinde, Tora okuyan babaların ve Yidiş ninnileri söyleyen annelerin arasında geçti. Ergenlikte Hasidik dünyadan uzaklaşıp seküler entelektüel bir yola yöneldi. Marksizm’le tanıştı, Polonya Komünist Partisi’ne katıldı; Stalin’in baskıcı politikalarına muhalif olduğu için partiden atıldı. 1939’da Londra’ya sığındı ve burada Troçki’nin biyografilerini ve Sovyetler üzerine derin analizlerini yazdı. Sürgünde geçen yıllar, politik bir mücadele olduğu kadar, bireysel ve manevi bir sınav olarak hayatında yankı buldu. Şunu göz önünde bulundurmamız çok önemlidir. İster dindar olsun ister dindar olmasın. Tora ve Tanah karakterleri, bu coğrafyanın manevi dokusuyla bütünleşir. Ester’in stratejik zekası, sürgünde bir topluluğu korumayı simgeler; Davit’n cesareti, bireyin idealler uğruna topluma karşı duruşunu gösterir; Rut’un bağlılığı, kültürel ve ailevi dayanışmanın sembolüdür. Bu karakterler, geçmişin ve bugünün rehberleri olarak bireysel ve toplumsal sorumluluğu ortaya koyar. Onların hayatları, tarih boyunca insanın vicdan ve ahlak yolculuğunun metaforlarıdır. Sizler için Tanah’ta adı geçen hangi Atalarımız ve/ya Analarımız örnek oldu şimdiye kadar? Sizce devrim nedir? Bu soruyu okurken kendinize bir defa sorun, bu konuda bir not kağıdına yazın cevaplarınızı Devrim yalnızca politik bir değişim değildir; aynı zamanda bireyin ruhsal ve etik sınavıdır. Stalin’in baskıcı politikaları özgürlüğü kısıtlarken, Troçki’nin stratejik öngörüleri toplumsal hareketlerin seyrini şekillendirdi. Sürgün, fiziksel bir yer değişikliği olmaktan öte, bireyin kimliğini, vicdanını ve manevi yönünü ezen, hırpalayan, sınayan bir yolculuktur. Limanın rıhtımlarında yankılanan ayak seslerinde, dağların sessizliğinde ve nehirlerin akışında bu sınav kendini gösterir. Her akış, geçmişin yükünü taşır ve insanın geleceğe dair umutlarını besler; her taş, bir ders; her rüzgâr, bir hatırlatmadır. Gözleve’nin liman kültürü ve Şkhyaguaşe’nin dağ köyleri, bireyin kendi yolculuğunu anlaması için metaforik bir harita sunar. Burada her karakter, Tanah’tan ve tarihsel olaylardan semboller taşır. Bu semboller, geçmişten bugüne uzanan bir manevi yolculuğun işaretleridir ve insanın kendini anlamasına aracılık eder. Sizin kendinizi aramanıza aracılık eder. Londra’da sürgünde geçen Deutscher’in yılları, yalnızca entelektüel mücadeleyle değil, aynı zamanda manevi ve etik bir sınavla doluydu. Aldığı tehditlere ragmen, Troçki üzerine yazdığı biyografiler ve Sovyetler üzerine analizleri, tarihsel gözlemlerle bireysel vicdanın, adalet arayışının ve etik sorumluluğun birleşimini gösterir. O, Yahudiliğe ve kültürel mirasa, eleştirel ama saygılı bir perspektifle bakarken, sürgünün getirdiği yalnızlık ve gözlem gücü, yazılarının derinliğini artırdı. Devrimci idealler ile manevi sorumluluk arasındaki dengeyi sorguladı; bireyin toplum ve Tanah değerleriyle ilişkisini analiz etti. 2025 yılı, geçmiş ile geleceğin birleştiği bir metaforik kapıdır. İnsanlar, kendi tarihlerini ve manevi miraslarını yeniden tanımlama ihtiyacı hissederler. Kültürel ve dini değerlerin korunması, gelecek nesillere aktarılması, bireysel ve toplumsal sorumluluğun bir parçasıdır. Liman, köy ve sürgün coğrafyaları, geçmişin bilgeliğiyle bugün arasında bir köprü kurar; taşlar ve sular, tarih boyunca biriken kolektif hafızayı aktarmaya devam eder. Her insanın hikayesi, yani bu yazıyı sizin hikayeniz, kendi nehrinizi ve yolculuğunuzu taşır. Sonunda, kalbin derinliklerinden yükselen bir ilahi çağrı yankılanır: HaŞem, yüce ve merhametli, geçmişin bilgeliğini kalplerimize nakşet; sürgünlerin ve kayıpların yükünü hafiflet; bizlere cesaret ve dirayet ver ki, adaletin ve merhametin yolunda yürüyelim. Ruhumuzu Tora ve Tanah’ın ışığıyla aydınlat; geçmişin ve geleceğin köprülerini kutsal kudretinle sağlamlaştır; umutlarımızı senin kudretinle yeniden doğan bir nehir gibi çoğalt. Bu kutsal çağrı, tarih boyunca sürgün, direnç ve manevi sorumlulukla şekillenen bir coğrafyada, insanın kendi içsel yolculuğunu anlamasına rehberlik eder. Her nefes, tarih ve inancın birleştiği bir türkü; her adım, geçmiş ile geleceğin ışığında bir rehberdir. HaŞem’in kudretiyle, insan kendi direncini, sevgisini ve manevi sorumluluğunu bulur; tarih boyunca süren bu yolculuk hem bireysel hem toplumsal olgunlaşmayı sağlar. Ester’in zekası, David’un cesareti ve Rut’un bağlılığı, bu yolculukta manevi rehberlerdir; su ve taşın sessiz dili ise nesiller arası bağları hatırlatır. Sizlere yazdığım gönlümden ve ruhumdan kopan bu yazıya ve/ya mektuba kadim bir Hazarya Duasıyla son veriyorum. Her gün, her an, Aynaya gülümseyerek bakmanız temennisiyle. Görülene ve Görülmeyene Ey Atalarımızın T-nrısı, Ey sürgün yollarında bizimle yürüyen, bozkırın rüzgarına sesini fısıldayan, dağların sessizliğine kudretini işleyen HaŞem! Öncekilere ve sonrakilere, yaşadığımız günlere ve kalan günlerimize, görülenlere ve görülmeyenlere: Buradalar ama burada değiller; ışıkla gölge arasında saklıdırlar. Bize unutturulanı hatırlatma kudreti ver, Kurumuş nehirlerin yatağında yeniden su akıtan kudretini kalplerimize dök. Kayıp seslerin, yas tutan anaların, direnen yiğitlerin hatırasını bizim içimizde diri kıl. Ester’in saklı planıyla bizi koru, David’un kudretli harfleriyle bize güç ver, Rut’un ebedî sadakatiyle bizi birbirimize kenetle. Her taş, her su, her rüzgâr Sefirot’un yankısı gibi bize geçmişimizi anlatsın; ve biz, o geçmişin bilgeliğiyle geleceğin yolunu aydınlatalım. Ey Kudretli ve Saklı Olan, Bizi kimliksizliğin karanlığından çıkar; Atalarımızın yolunu yeniden görmemize izin ver. Sürgün yollarında bile Senin Işığını taşıyalım; Her nefeste Senin adaletini ve merhametini yankılayalım. Kalplerimizi bir Gan Eden bahçesi kıl; Adaletin, direncin ve umudun Sefirot gibi kök salsın içinde. Bizim neslimiz, bizden sonrakiler ve onların çocukları, Senin ışığında yürüsün, Senin Adını çoğaltsın. Amen
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |