
WWF Türkiye Turizmi Teşvik Kanunu'nda değişiklik yapılması ile ilgili olarak bir açıklama yaptı: "Türkiye'nin doğası, son yıllarda çeşitli yasa değişiklikleriyle geri dönüşü olmayan yıkımlara açık hale gelmiştir."...
.." 2007 yılında Anayasa Mahkemesi’nin orman arazilerinin turizm yatırımı amaçlı tahsisini durdurmasının ardından, son dönemde Turizm Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile orman alanlarının kıyıma uğramasının yolu açılacak. Tasarının en dikkat çekici maddesi ise; turizm yatırımına tahsis edilecek devlet ormanı sayılan alanın toplam genişliğinin orman sayılan alanın genişliğinin %1’ini geçmeyeceği. Küçük bir oran gibi sanılan bu yüzde gerçekte Türkiye genelinde iki milyon dönüm orman alanına denk düşüyor. "...
WWF Türkiye açıklamasına şöyle devam etti:

Yüzyılın en büyük tehdidi küresel iklim değişikliği ve onun sonucu olan kuraklık ülkemizi etkilemeye başlamışken, ormanları daha iyi koruyacak önlemler yerine, Akdeniz Bölgemiz’de kalan son orman alanlarının feda edilmesi kabul edilemez bir anlayıştır. Su kaynaklarının varlığı, çevresindeki ormanların varlığı ile sürekli kılınabilir. Kuraklığın da etkisiyle tehlike altında olan su kaynakları ve yeraltı suları orman arazilerinin tahribi ile daha da trajik hal alacaktır.
Ayrıca tasarıda; tahsis edilen orman alanının üç katı kadar alanın ağaçlandırması hükmü de bir kandırmaca olarak görülüyor. Yüzyıllar boyunca gelişerek büyük zenginlik taşıyan ormanların sağladığı faydaları yeni dikilen ağaçların sağlayamayacağı açıktır.
Ormanlar yalnızca ağaç topluluğu olarak algılanamaz. Ormanlar barındırdığı biyolojik çeşitlilik ile bir bütündür, gen kaynağı ile de gıda güvenliğinin temelidir. Ormanların ekolojik değeri, kesilen ağaç sayısına karşılık dikilen ağaç sayısı ile değerlendirilemez. Ormanların ekolojik değer ölçütleri, ağacı, yaban hayatı, toprağı ve suyu ile ekosistemin bütünlüğünü, bu unsurlar arasında doğal süreçlerin kesintisiz bir şekilde işlev görmesine imkan verecek ölçüde parçalanmamışlığını (örneğin yaban hayatının rahatsızlığa uğramadan varlığını sürdürebilmesi), ekosistemin yaşlılığı ve olgunluğunu, sahip olduğu biyolojik zenginlik, barındırdığı nadir, endemik, tehlike altındaki tür ve habitatları kapsar. Küresel iklim değişikliğinin etkilerini en fazla hissedecek ülkelerden biri olan Türkiye, ormanlarını kısa vadeli ve sürdürülebilir olmayan ekonomik faaliyetler uğruna feda etmemelidir.
Uluslararası araştırma ve tespitler, küresel iklim değişikliği ile Akdeniz Havzası’nda turizmin geleceğini sorgulamaktadır. Bu tür kamu yararından uzak ve rantın önünü açan tasarılar yerine, turizm sektörünü küresel iklim değişikliğinin Akdeniz Bölgesi’ndeki kavurucu etkilerine hazırlama daha doğru bir adım olacaktır. Böylesi bir arazi tahsisi amaçlı konuyu, “ekoturizm” gibi içi doldurulmamış kavramlarla örtmeye çalışmak ikna edici değildir.
Kanun Tasarısında yapılan düzenlemelerle tasarının kapsamı her ne kadar turizm gelişme alanlarıyla sınırlandırılmış olsa da yeterli değildir.
Şimdiye kadar turizm yatırımlarının yoğunlukla yer aldığı Akdeniz Bölgesi’nde, turizme tahsis edilmiş ormanlar ve kumul alanlarda kurulan otellerin “herşey dahil” fiyat politikaları ile ülkemizin turizm gelirlerinin artması sekteye uğramıştır. Bu alanlarda yeni turizm tesisleri açmak yerine, herşey dahil politikalarla zarar gören turizm sektörünü karlı hale getirme yolu aranmalıdır. Yapılacak şey, iklim krizinde en öncelikli ihtiyacımız olan ormanları yok etmek yerine sürdürülebilir çözümler üretmektir.
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) olarak; ormanlarımızın yeni bir talana maruz kalmaması için Turizm Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının TBMM’den geçmemesini, meclisten geçerse de Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanmamasını bekliyoruz. Olmasını beklediğimiz değişiklik; “Orman arzileri turizmin bekası için korunmalıdır.”