![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Selanik Yolunda (2)
![]() ![]() Çiçekçiler epey satış yapıyor. O renkleri görüp de geçip gitmek kolay değil. Birinde küçücük oğlan annesine yardım ediyor. Yıllardır bu işi yapıyor gibi de bir hali var. Sekiz dokuz yaşlarında olmalı. İstenen saksıyı bulup çıkartırken, müşteriye uzatırken, parayı alıp, üstünü verirken göründüğünden daha büyük bir hali var. Ebedi yasta ve siyahlar içinde iki Rum hanım kenardaki banka oturmuş bir yandan sohbet ediyor bir yandan çiçekçileri, gelip geçenleri seyrediyorlar. Sonra sarı şortlu dal gibi bir genç kız geliyor yanlarına, el kol hareketleriyle, ateşli ateşli bir şeyler anlatıyor. Kadınlardan birinin torunu olmalı. Çiçek pazarında epeyce oyalanıp, ılık gecenin tadını çıkarttıktan sonra otele dönüyoruz. Yarın köylere gidilecek. ![]() Köyler çiçekler içinde, çok bakımlı. Evlerin kimisi çok yeni, çimenli bahçelerin ortasında. Kimi köylerde epeyce büyük, malikane gibi evler var. Ama bahçıvan elinden çıkmış gibi bahçesi olan, kocaman güzel bir evin az ötesinde çok eski bir ev görmek de mümkün. Avrupa Birliğine girdikten sonra alınan yardımlarla bütün köylerin gözle görülür şekilde zenginleştiğini öğreniyoruz. Bu arada Almanya’da çalıştıktan sonra emekliliğini geçirmeye köyüne dönüp ev yaptıranların sayısı da az değil. Osmanlı zamanından kalmış olabileceğini tahmin ettiğimiz çok eski, artık içinde kimse yaşamayan, oturulabilir durumda olmayan bir iki ev ise çoğu köyde var. ![]() Öyle sessiz ki ortalık, hele siesta saatinde, öğleden sonra iki, üç sıralarında vardığımız köylerde kimseler yok ortalıkta. Genç çok az zaten. Gençlerin çoğu kasabalara, şehirlere çalışmaya gitmiş. Yalnızca köylerde değil, şehirlerde de siesta saatinde el ayak çekiliyor ortadan. Herkes uyumaya, uyumasa da dinlenmeye, okumaya, bulmaca çözmeye ya da ne bileyim, müzik dinlemeye (elbette alçak sesle) köşesine çekiliyor. Saat 5.30, 6 sıralarında yeniden canlanıyor ortalık, uzun bir gece için... Bu gece Vodina (Edessa)’dayız. Akşam yemeği için bir yer ararken sandviç, makarna, hamburger türünden yiyecekler satan bir lokanta görüp içeri giriyoruz. Duvardaki menüyü okurken kendi aramızda Türkçe konuştuğumuzu farkeden garson, mutfağa doğru sesleniyor. Doğradığı marullardan başını kaldıran bir genç ellerini önlüğüne silip yaklaşıyor. “Hoşgeldiniz,” diyor Türkçe olarak. Dedesi mübadelede Bafra’dan göçmüş. Bizim dedemiz de Kozana’ya yakın bir köyden diyoruz. Gözlerinin içi gülüyor genç çocuğun. Sağ elini kalbinin üzerine koyuyor. “Kardeş” diyor.
Yorumlarebru güven
{ 13 Temmuz 2008 16:27:25 }
Teşekkürler Saba,
Diğer Sayfalar: 1. Yazılarınla beni de oralara götürdün, üstelik tam da senin önerinle Kanatsız Kuşlar'ı okurken. Öyle hoş oldu ki...
Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |