
Bugünün planında Karacaova köylerini ziyaret ve daha da önemlisi gece Kuzuşen köyünün özel davetine gitmek var.  Bir gün önce, biz minübüs grubuyla ayrıldığımızda, kalan grup Kuzuşen'i ziyaret etmiş. Köylüler, bu köyde doğup, altı yaşındayken ailesiyle Türkiye'ye göç etmiş ve şimdi, doğduğu toprakları 96 yaşında ziyaret etmekte olan Hasan dedenin onuruna, ertesi gece hepimize bir yemek vermek istemişler.

Akşam üzeri Kuzuşen’e vardığımızda önce pek çok çocuk sonra  çocukların anneleri tarafından çevriliyoruz. Bu köyde ne çok çocuk var böyle.  Daha önce ziyaret ettiğimiz köylerde yalnızca yaşlılar görmüştük, gençlerin  çoğunun şehirlere çalışmaya gittiğini öğrenmiştik. Şimdi ise bir dolu güzel  gözlü, güzel yüzlü çocukla sarılıyor çevremiz. Çoğu az da olsa İngilizce  konuşuyor. Hafta sonlarında İngilizce okuluna gidiyorlarmış. Adlarını soruyoruz.  Anthea, Christos, Demetria, Alexis, Helen. Bir tanesi Debbie diyor adına,  arkadaşı atılıyor, “doğruyu söylesene, Debbie değil Despina.” Bu köyün çocukları  da “küreselleşme”den kendilerini kurtaramamışlar.   
 
 
Havada  ızgara et ve kızarmış tavuk kokusu. Köyün lokanta/ kahvehanesinin bacasından  yükselen duman nerdeyse tüm köyü kaplıyor. Kahvenin içinde ve dışarda önünde  masalar birleştirilmiş, beyaz örtüler serilmiş, tabaklar, çatal bıçaklar  yerleştirilmiş.  
 
 
Üç  beş kelime Türkçe bilenlerle Türkçe, azıcık İngilizce bilenlerle İngilizce  konuşurken, ikisini de bilmeyenlerle bile anlaşmanın yolunu buluyoruz. Birçok  kişinin ailesinde mübadelede Türkiye’den göç etmiş birileri var ve bu buluşma,  onları da bizim kadar heyecanlandırıyor. Kökenini aramak, bilmek pek çok kişi  için bir gereksinim, kimlik arayışının bir parçası. Avustralya’dan tanıdığım ve  bu konuda  herhangi bir istek ya da çaba göstermeyen birkaç kişiyi  düşünüyorum. Annesi Avustralyalı, babası Yunanlı olan; annesi Avustralyalı  babası Çekoslovak olan; babası Ukraynalı, annesi Taylandlı olan kişiler  tanıyorum. Bir gün gelecek onlar da bu arayışa girecekler mi acaba?  
 
 

Izgara  tavuk, kuzu, köfte, pilav, börek, patlıcan salatası, Yunan salatası, cacık...  Hepsi harika. Kahvenin sahibi karı koca ile dört kızları ve kızların arkadaşları  hep birlikte çalışıyorlar mutfakta. Yemeklerin üzerine krem karamel ve yoğurt  tatlısı geliyor. Bir otobüs dolusu kişiye yemek vermek kolay iş değil.   Defalarca teşekkür ediyoruz ev sahiplerimize. Bu arada köy halkı yavaş  yavaş kahveye geliyor, boş masalar sandalyeler doluyor. İlave sandalyeler  getiriliyor evlerden. Yemek bitince müzik başlıyor. Oyun havaları... Orta yaşı  çoktan geçmiş bir Rum hanım kalkıp oynamaya başlıyor önce. Onu gören bir  başkası... Bizim otobüsün hanımlarından bazıları ve bir iki de erkek katılıyor.  Köy halkından oturacak yer bulamayanlar kenarda bir yer bulup ayakta izliyorlar  bu cümbüşü. Kahvenin yakınındaki evlerde oturanların kimisi bahçe kapısının  önüne attığı bir sandalyeden seyrediyor. Çocukluğumda, yazlık sinemanın hemen  yanındaki evlerde, loca gibi balkonundan film izleyenler geliyor aklıma, çok  özendiğim... Biraz önce servis yapan kızlar işlerini bitirdiler, ortada  oynayanlara katılıyorlar. Hala içerde bir şeyler yapmakta olan anne çağrılıyor,  o da önünde önlüğüyle göbek atmaya başlıyor. Türk oyun havalarına Yunan  rebetikası karışıyor. Herkes çok mutlu görünüyor. Köyün muhtarı, daha sonra da  papazı geliyor aramıza. Teşekkürlerimizin ifadesi olarak köye armağan etmek  üzere aldığımız ikonayı ve tatlıyı veriyoruz. Muhtar Türkçe biliyor. Konuşma  yapıyor, duydukları sevinci dile getiriyor Türkçe olarak.   
 
 
Gecenin  sonu yaklaşıyor. Ertesi gün erkenden yola çıkıp, önce Selanik’e uğrayıp,  Atatürk’ün doğduğu evi ziyaret ettikten sonra Kavala (Kabala) üzerinden  İstanbul’a döneceğiz.  
 
 
Hoşçakalın  demeden önce birkaç kişiyle email adresi alışverişi yapıyoruz. Ataları Bursa’dan  göç etmiş olan Asimenia Türkiye’ye gelmeyi, Bursa’yı görmeyi çok istediğini,  gelmeden önce mutlaka bize haber vereceğini söylüyor. “Evet,” diyoruz, “sakın  haber vermemezlik etme, çok üzülürüz.” Herkes birbiriyle sarmaş dolaş oluyor  ayrılırken. Ne biz gitmek istiyoruz... Ne onlar  bırakmak...
  
Merhaba Saba,
Ne güzel geçmiş ile ilgili araştırma yapmak. 
Ne güzel oralarda dolaşmak. 
Ne güzel köyde yaşayanlarla tek bir ruh olmak Ne güzel beraber halay çekmek, sirtaki yapmak,
Ne güzel yaşamın tadına varmak,
Ne güzel küçük mutluluklardan büyük hazlar çıkarmak,
Ne güzel yazmak, paylaşmak, dost olmak,
 
  
  
  
  