![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Ördeğe Benziyor
![]() Evet, PKK’li olduklarını söyleyen bir grup insan Türkiye’ye girdi. Kimilerine göre “teslim” oldu, kimilerine göre ise gerilla kıyafetleriyle gelen PKK’liler “barış havarileri”ydi. Bu arada Abdullah Öcalan, besbelli İmralı’da biraz kitap okuma şansına kavuştuğundan, tarihi, ekonomiyi, dünya politikasını “özümsemiş” ve “çözümlemiş” durumda olduğunu beyan etti. Sanırım okudukları arasında Macchiavelli’nin “Prens” adlı eseri ve George Orwell’in ünlü “1984” romanı da olmalı. Belki de bunları daha önce okumuştu, bugünlerde Marx, Lenin’i falan eleştiriyor. Ne diyordu Orwell’in “Hakikat Bakanlığı”? “Cehalet güçlü olmaktır”. Uzun yıllar PKK’yi bir cahiller ordusu haline getirme girişimini başarıyla yürüten Öcalan ne kadar güçlü olduğunu gösterdi. “Gelin, teslim olun” dedi, teslim oldular. PKK’nin 40,000 Türk ve Kürt insanının ölümüne yol açtığını kendisi söyleyen Öcalan, Orwell’in “Savaş Barıştır” sloganını da besbelli iyice “özümsemiş” ki devlete savaş açmış bir terörist grubu barış temsilcileri olarak sunabiliyor. O grup ki bir adamın ağzının içine bakarak kendi özgür düşünme yeteneğini yitirmiş, körü körüne bir “mesih”in peşinden gitmeyi özgürlük olarak görebiliyor. Bu da Öcalan’ın Orwell’in üçüncü sloganını, “özgürlük esarettir” şiarını “özümsemiş” ve uygulamaya koymuş olduğunu gösteriyor. Yanlış anlaşılmasın. Türkiye’de ülkenin kanını kurutan, kaynaklarını onyıllardır israf eden bir çatışmanın sona ermesi için yapılan her girişimi en azından objektif olarak değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu girişimlerin, “açılım”ların arkasında ABD de olsa, bunlar oğulcuğuna gemicik alan, ülke kaynaklarını haraç mezat özelleştiren, dini Menderes’i bile aratır biçimde araç olarak kullanan ve “Kürt açılımı”nı, ya da “demokratik açılım”ı oy hesapları nedeniyle yapan Başbakan Erdoğan tarafından da yapılsa. Elbette insanlar ölmesin, ülke kaynakları çatışmalarla heba olup gitmesin. Türkiye’ye giriş yapan PKK’liler “istek” değil, “talep”lerini dokuz madde halinde sıralamışlar. Elbette herkesin değil dokuz, doksandokuz maddelik taleplerde bulunmaya hakkı vardır ve olmalıdır. Taleplerden çoğu mâkûl ve şimdiye dek zaten olmuş olması gereken temel haklar. Elbette Kenan Evren’in faşist anayasası değiştirilmeli, Kürtler dahil herkesin demokratik, dil ve kültür hakları güvence altına alınmalı. Grup “köy, kasaba ve şehirlerimizde özel harekâtçı, korucu ve polisin baskı ve zulmünden uzak” olsun diyor. Bu da haklı bir talep. Peki PKK dışındakiler de PKK teröründen uzak olmak istemiyorlar mı? Devletin yanlış, baskıcı politikalarından haklı olarak şikâyet ederken (çoğu devletin terrörist kabul ettiği) PKK’nin terrörist eylemlerinden hiç söz edilmiyor. Sanki PKK masum bir savunma örgütü! Eğer bir uzlaşma olacaksa, yalnız devletin değil, teröristlerin de işledikleri cinayetleri samimiyetle itiraf etmeleri gerekir. Her pazarlıkta “olmazsa olmaz”lar vardır ve bunlardan ödün verilmez. Devletin “olmazsa olmaz”ı mutlaka ülkenin bütünlüğüdür. Ülkenin bütünlüğünün vazgeçilmez bir öğesi de tek resmî dilin Türkçe olmaya devam etmesidir. Bu, Kürtler Kürtçe konuşamaz, türkü çığıramaz, kitap, dergi basamaz demek değildir. Kürtçeden başka dil bilmeyen bir vatandaş mahkemeye çıktığında ona Kürtçe tercüman sağlanması demektir. Kendini “Kürt halkının önderliği” (önderi değil, kendisi “kurum” olduğu için “önderliği”!) olarak sunan Öcalan (PKK’yi desteklemeyen milyonlarca Kürt ne oluyor bu arada?) “toplumun demokratik yönetimi” dediği bir kavram ortaya atıyor ve “ekonomik, sosyal, siyasi, hukuki ve diplomatik alanlarda Kürtler'in kendi kendilerini yönetmelerini” şart koşuyor. İngilizce’de “ördeğe benziyorsa, ördek gibi yürüyorsa, ördek gibi yüzüyorsa, ördek gibi vak-vak ediyorsa, ben buna ördek derim” diye bir lâf vardır. Öcalan’ın bu anlattığı ördek bana ayrı bir devlet önerisi gibi geliyor. Yok, bu ördek değil, kargadır derseniz siz bilirsiniz. Öcalan “yol haritası”nda KCK’yi “açımlamış”. Bu da KCK (“Kürdistan Demokratik Toplumları”) temelinde bir “konfederasyon” imiş. Benim bildiğim konfederasyon, federasyonların bir araya gelmesiyle olur. Orta Doğuda hangi ülkede federasyon var da konfederasyon kurulacak? Öcalan bunları söylerken öte yandan Doğu Anadolu’nun ekonomik olarak kalkındırılmasından söz ediyor. Yâni ördeği batıdan gelecek kaynaklarla yemleyin ama bırakın ekonomik, sosyal, siyasi, hukuki ve diplomatik alanlarda ördek istediği gibi vak-vak etsin diyor. Machiavelli’yi iyice “özümsemiş” olmalı ki “hedefe giderken her yol mübahtır” yaklaşımıyla ilerliyor, ve hedef saygınsa yalanlar, şaşırtmacalar, tornistan yapma veya yapar gibi görünmek mübahtır yaklaşımıyla adım atıyor. Ama tutulan yöntemin sonucu da belirlediği dersini henüz okumamış besbelli. Elbette, yüzyıllardır ihmal edilmiş olan Doğu Anadolu kalkındırılmalı, geliştirilmelidir ama bir yandan ırkçı bir yaklaşımla onyıllardır Türk düşmanlığını körükleyip, öten yandan bu “kötü Türkler” “Kuzey Kürdistan”ı kalkındırsın dersen sana “anan güzel mi?” derler. “Anan” dedim de Öcalan’ın yakalandığı zaman “zaten benim annem de Türktü” demesini anımsadım. Bu sıralar Öcalan’ın annesinin Ermeni tehciri sırasında bir Türk aile tarafından evlât edinilmiş bir Ermeni, babasının da bir Kürt aile tarafından evlât edinilmiş bir Ermeni olduğu, ve PKK’lilerin çoğunun Ermeni kökenli olduğu söylentileri yayılıyor. Böylece bizim ırkçılar Öcalan’ı ve PKK’yi akıllarınca bu biçimde aşağılamaya çalışıyorlar. Önemli olan insanın kendisini ne kabul ettiğidir. Öcalan “ben Kürdüm” diyorsa Kürttür. Öcalan ve PKK eleştirilecekse etnik kökenlerinden dolayı değil, yaptıklarından dolayı eleştirilmelidir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |