A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Bir Olan Bütündür

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Mustafa Alagöz | 08 Şubat 2010 23:57:18

En büyük sıra dışılık en küçük sıradanlıkla mümkündür. Varolan her şey varolduğu haliyle hem bir sır hem de eşsizdir. Evrende birbirinin tekrarı ne bir nesne, ne bir süreç vardır. Yaşamın güzelliği ve gizemi buradan kaynaklanıyor olsa gerek. Aslında varolmak varlığın sürekli yeni görünüşler ve formlar altında görünüp yok olma serüvenidir.

Her şey varlık yanıyla kalıcılığını, biçimleriyle değişkenliğini sergiler. Gerçek dediğimiz kavram bu iki kutbun; değişen ile değişmeyenin birliği, gerçeklik ise bizim ondan ne anladığımızdır. Bu haliyle gerçek masum ve kendinde nasılsa hep öyledir, gerçeklik ise görünüş olarak sonsuz ölçüde farklıdır.

Bu anlamda gerçeklik sadece insanda ortaya çıkar ve o, şeytandan tanrıya kadar tüm mertebeleri kendinde taşır. Gerçeği fark eden ve fark ettiğini fark edebilen tek varlık olması dolayısıyla insan tanrısal bir varlık olarak görülmeli.  Kutsal metinlerdeki şu kapsamlı önerme eğer ciddi bir biçimde üzerine düşünülürse insanı yeni ufuklar açacak kavrayışlara götürebilir: “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.” ‘Suret’  bir dışsal görünüş-biçim olmasa gerek. Bu kavramın teolojik olarak ele alınışı şimdilik konu dışı… Ancak kendimizi evrende özel bir varlık olarak görüyorsak ki öyledir, bu özelliğe tanrı değil de tanrısallık yüklersek bundan ne anlamalıyız?

Tanrısallık kavramını şu içerikle düşünüyorum:
—En son özgürlük noktasına sahiptir.
—O yaratıcı gücü olandır.

“En son özgürlük noktası” onun mutlak olarak özgür olduğu yerdir, yani dokunulmazdır. Bu ise insanın karar verme ve irade koyma gücüdür. Bu yetiyi kimse ondan alamaz, kendisi de istese dahi bunu başkasına devredemez. Hukuk dilinde “devredilemez haklar” olarak ifade edilen özünde bu hakikattir. Tarihi sürekli serpilip gelişen bir ağaç olarak görürsek bu mutlak özgürlük noktası o ağacın tohumu, hiç durmadan akan bir nehir olarak görürsek eğer, bu akışın kaynağıdır diyebiliriz.

Varlığı anlama özünde insanı anlamaktan geçer, çünkü insan olanın ve olacak olanın birliğidir.  Bundan dolayı tüm felsefi arayışlar-sorgulamalar kaçınılmaz olarak şu iki kavramı ele almak zorunda kalırlar; Tanrı ve İnsan.
Tanrının ve insanın iki ayrı kavram, iki ayrı varlık olup olmadığı tartışması şimdilik bir yana, ama bu konuda tarihte iz bırakmış, düşünsel tefekkürümüzde bizlere ilham olabilecek çok sağlam söylemler var. Tevrat’ta Musa’nın dilinde şöyle ifade edilir: “Eşer Ahye Eşer” (Ben olan Ben), Descartes; “cogito ergo sum” (düşünüyorum-varım). Anadolu ozanlarının dilinde ise “Hak insanda insan hakda” olarak ifade edilir.

İnsan, olup bitenleri anlama merakının önüne geçemiyor. Anlamak bir arayıştır; bir yetinmezlik, kendini hep aşma itkisi, deyim yerindeyse insanın “kendi kendini alt etme” (Nietzsche) girişimidir. Anlamak; akletmek, başkalarına açık edebilmek, başkalarının da benzer çabalarla aynı akletme deneyimlerini yaşayabileceklerinin olanağını göstermektir. Önüne geçilmez merakla başlayan süreç anlama serüveni ile devam eder ve “bulmayla” kendini tamamlar.

Eğer bir yolculuk varsa bir yön, bir amaç ve bir yöntem var demektir. Bunlar arasında bir bağ-bütünlük yoksa kendileri de varolamazlar; amaç yoksa yön, yön yoksa yol, yol yoksa yöntemde olamaz. Bunları birliğe getiren ise niyettir. Niyet merkezdir, belirleyendir, tüm öğeleri oluşturandır. Niyet somutlanmış; amacı ve gerçekleşme yolları belirlenmiş ilkelerdir.

***

Varolan Birdir, Bir olduğu için ise Bütündür. İnsan dışında her şey kendi varlığı ile Birliği ve Bütünlüğü içinde huzurlu ve “mutludur”, onlar kendiliğinden böyledirler. Ancak insanın durumu farklı, çünkü o bir “yok varlıktır.”  Bedensel ve akli donanımları ile var, ama bunların yetkinleştirilip yaratıma geçirilmesi gerektiği anlamında yoktur. Başka bir ifade ile insan bu yetilerini harekete geçirerek kendi kendini yaratır, kendi kendini vareder. Burası onun tanrısallığının ikinci yanını oluşturur.

Türkçeye Arapçadan geçmiş olan “Vücud” ve “Vicdan” kavramları var. Her ikisi de v.c.d kökünden türetilmiş. “Vücud” varlık anlamında kullanılıyor, “Vicdan” ise bulmak anlamında. Vicdanı olanın vücudu vardır. Vicdan ise verili değil, bireyin kendi emeği ve arayışı ile yarattıkları, farkındalığına vardığı, gerçekliğinden emin olduğu idrakleridir. . Öz varlığının güçlerini, yetilerinin ne olduğunu fark etmesi ve kendini bunun üzerinden kurması onun kendini kendinde bulmasıdır. Burada önemli bir ayrıma dikkat çekmek gerekiyor. Hırsların, açgözlülüklerin, özlemlerin doyurulması değil; geleneklerin, kültürden yüklendiklerimizin uygulanması da değil. Çünkü bunlar yaşam sürecimiz içinde içgüdülerimiz, toplumsal deneyimlerimiz ve egodan kaynaklanan dürtülerden türeyen yapay güçlerdir. Yapaydan kastedilen, bunların geçici oldukları, istenirse niteliklerinin değiştirilebileceği anlamında. Dikkat edilirse bu dürtülerin ortak bir özelliği var; hep başkalarıyla karşıtlıkla yüklüdür, başkaları ile yarış yoluyla gerçekleştirecek heveslerdir, başkalarının ne diyeceği ölçü alınarak yürünen yollardır. Ve bu yolun insana içsel huzur verdiği, kendi içsel evinde sükûn bulduğu görülmemiştir. Elbette geçici doyumlar yaşanabilir, ama insanın hep kendinden razı, hayattan razı olduğu dinginliği vermesi mümkün değil.

***

İnsan canlılar içinde en aciz varlıktır, ama onun acizliğinin nedenleri aynı zamanda en hükümran olmasını da sağlıyor. Sıkıntı, yalnızlık, mutsuzluk, gelecek korkusu gibi daha pek çok hali sadece biz insanlar yaşarız. Çünkü iç dünyamız her birisi kendine özgü gücü ve talepleri olan birden fazla enerji odakları barındırıyor.

İçgüdülerimiz, duygularımız, aklımız ve hepsine aşkın ruhsal (psikolojik anlamda değil) dünyamız var. Aslında bunun tümü bir tek enerjinin (buna ister yaşam enerjisi, ister varlık enerjisi ister cinsel enerji diyelim fark etmez) gerçekleşme biçimleridir. Her birisinin taşıyıcı organı ve yönelimleri farklı olduğu için birbirleriyle kolayca uyumsuzluğa düşebilirler. Bu uyumsuzluğun derecesi mutlu olma halimizin derecesinde kendini gösterir. Bu tek enerji en altta bedensel arzular olarak kendini gösterir. Yukarı çıktıkça duygusal ve akli yoğunluk artar. İnsanlaşma aslında bu yönde yükselme anlamına gelir.

Enerji yok etmek mümkün olmuyor, bastırmak da mümkün değil. Bastırdığımızı zannederiz, aslında o yalnızca yer değiştirmiş olur. İçimizdeki bu akışkan-yaratıcı-yıkıcı gücü yok edemeyiz, ama yönlendirebiliriz. Fakat bu öylesine sıkı bir çaba gerektirir ki, birey ancak sık sık kendi üzerine dönebilirse, dahası “terk etmeyi” göze alabilirse söz konusu yükselişe geçebilir. Sevgili Osho’nun bir sözü bu konuda benim için önemli bir uyarı oldu: “Kendinize sık sık suçüstü yapın.” Çünkü her etkinliğimize kendimizi abartan, ayrıksı birisi olduğumuzu söyleyen bir duygu kendiliğinden eşlik eder.

Kendimizce önemli bulduğumuz bir şey kotarırız ya da bir yeteneğimizi sergileriz, bunun hemen yanı başında içimizdeki şeytan (ego) başını kaldırır; “sen farklısın”, “sen özelsin”, “ayrıcalıksın”, … der. İnsan kendini böylece adım adım koşullar, bu koşullanmalar insana bir “kişilik” kazandırır. Giderek bu kişilik bizim toplumsal maskemiz haline gelir. Topluma kendimizi sunuş biçimimiz, onaylanma çağrımız, korunma kalkanımız olur. Kişilik; toplumsal ilişkilerimizde hem bir maske, hem bir kanıtlama silahı, hem korunma zırhı olarak kullanılır. Bundan dolayı koşullanmalarımızı kolay terk edemeyiz, kişiliğimize yönelik eleştiriler varlığımıza yönelik bir tehlike gibi algılanır.

***

Tasavvuf söyleminde 8 Subuti Sıfattan söz edilir (sabit nitelikler). Bunlar içinde iradeye belirleyici bir güç yüklenir. Çünkü tüm verili güçlerin ilişkilendirilmesi, birliğe getirilmesi, belirli bir amaca doğru hareketlendirilmesi bir iradeyi gerektirir. Yaşam kendini her zaman bir oluş (güç istemi) merkezinde biçimlendirir. Eğer yaşam kendiliğindenliğe bırakılırsa kaçınılmaz olarak tüm enerji aşağıya-doğasal olana, cinsellik merkezine doğru kayıyor. (Cinsellik, bedenin yaşatılması ve korunması için gereken enerji anlamında). Bu dünya aşağı, parçalı ve çok yönlüdür. Çünkü arzular buradan beslenir ve arzular hep tekrar ister, bildik şeyi tekrar tekrar ister, sık sık yön değiştirir. Bundan dolayı gasp edici, saldırgan ve tüketici, yok edici eğilime sahiptir. Bu bir bilinç biçimi, başka bir ifadeyle bir Benlik halidir. Tasavvuf söyleminde Nefs-i Emmare denen ego durumu. Hegel’de “duyusal bilinç” olarak anlatılan bilinç durumu. Özü; arzuların egemenliği altına girmiş akıl.

“Benlik çürümesi”, “kişiliksizlik”, “basitlik” diye nitelediğimiz tüm insani yargılar bireyin bu düzeyine yönelik belirlemelerdir. Bedensel uyaranlar doğal olarak ve kendiliğinden aklımıza baskı yapar. Toplumsal yaşam, günlük ilişkiler bizi kışkırtır, gerilime sürükler, rekabete zorlar. İnsan bu noktalarda kendini kolay toparlayamaz. Fakat bu konuda kimse için bir şey yapamaz, ancak uyarabilir, çağrıda bulunabilir, gerisi kişinin kendisine kalmıştır.

Çürümek mutsuzluk getirir. Değersizlik çürümenin tarlasıdır. Kendi benliğinin uyaranlarını, arzularını her insan kendi içinde duyumsar. Eğer kendi dünyasına karşı tarafsız bir tanık gibi bakabilirse kendine olan yabancılığı ile kendi aslına olan yakınlığını fark edebilir. Gerisi onun iradesine, edindiği ilkelere, vicdanının sesine ne derece kulak verdiğine, değerlerine sadakatine bağlıdır.
 
Duyular dünyası varlığımızın temeli ama en aşağısı da. Burada değer, erdem, mutluluk yoktur. Sadece doğamızdan gelen arzular vardır. Duyuüstü dünyamız aynı kökten hareketle yine kendi içimizden yükselir. Düşüş kendiliğinden olur ama yükseliş emekle ve iradi kararlılıkla. Eğer cehennem ve cennet mitolojisini gerçek kılmak istiyorsak varlığımızın bu iki kutbunun gücünü kullanmak bize somut yaşam deneyimleri sunar.

Çürümeden varolmak; vicdanın yargıçlığı, ilkenin yönlendirmesi, değerlerin uygulanmasıyla…

 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

murat Ünver { 29 Nisan 2010 17:59:01 }
Yazdıklarını yaşadığını duymsuyorum. Çok mutlu oldum . Yolun açık olsun .
Batı felsefesi ile ilgileneler sadece teorik bilgi ile yetinirler . Bu insanı zamanla şizofrenik yapıyor . Aklım almış başını gidiyor . Günlük yaşamım sefilleri oynuyor . İmaj müthiş , içi boş bir yaşama dönüştüm zamanla . Ancak düşüncenin peşine takılıp değişmeye , gelişmeye ve neyi nasıl düşündüğümü önemsemeyip neyi nasıl yaptığıma bakınca ; gelişimin aydınlık yoluna giriyor insan ...
Kendi şuurumuza yaptıklarımızın vicdani aynasında bakmak ilk anda acı verebilir ancak zamanla kanıksıyor insan hatayı ve başarı ile başarısızlığın ikiz kardeş olduğunu öğreniyor . Sonra başarısızlıklarımızdan ders almadan gelişmenin imkansızlığını kavrayınca hatalar daha bir dost gözüküyor gözümüze . Hatta gelişimin kapısına dönüşüyorlar ...
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü
DEVLET-ULUSTAN FEDERASYONA, ekitap
Dünyada altın madenciliği nasıl yapılıyor, kazalar ne kadar yaygın?
Afganistan: Aktivistlerden kadınlar için online dergi

Avustralya Dışişleri Bakanı Wong: Filistin'i tanımaya hazırız.
İngiltere'de polis, silah ruhsatı almak isteyenlerin eşleriyle de mülakat yapmaya başladı.
Beterin beteri var!
Sağ popülistler ilk kez AB Parlamentosu'nun kontrolünü ele geçirebilir…
Türkiye raporu: Özgürlükler ciddi zarar gördü

Yoksulluk sınırı bir yılda 24 bin TL arttı.
Türkiye son 20 yılda faize 563 milyar dolar ödedi
Uber Avustralya'da taksi şoförlerine 178 milyon ABD dolar tazminat ödeyecek
Çin 2024 ekonomi hedeflerini açıkladı
Almanya'daki Türk doktor sayısı 2 bin 600'ü geçti

Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.
Franz Kolschitzky: Viyana Kuşatması'ndan Kalan Kahveleri Değerlendiren Girişimci
Kış güneşi arayan Britanyalıların adresi Türkiye

Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL
REMZİ RAŞA’YI ANMAK İÇİN

KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI
TARİHSEL KİŞİLİK
TARİHSEL İNSAN
SÜREÇ VE TARİHSEL ÖZNE

İsviçreli kadınlar AİHM'de görülen iklim değişikliği davasında zafer kazandı.
Yorgun dünya artık yavaş dönüyor
Avustralya’daki dev yosun ormanlarını yapay zekâ koruyor
2023'te sıcaklık rekoru kırıldı
Ton balığında cıva: Zehirli madde seviyesinin kontrollere rağmen hala yüksek olduğu tespit edildi

Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?

Beynine çip takılan kişinin düşünceleri 25 dakika boyunca okundu.
14 Mart Pi Günü, Günün Kutlu Olsun Pi !
Tüm canlılar için en ideal sıcak
Avustralya’da 350 kişinin konuştuğu yeni bir dil gelişti
İnsanlık için küçük ama Türkiye için çok büyük bir adım

Servet dağılımı adaletsizliği: Türkiye'de %1’lik kesim servetin %40’ını alıyor
BM Raporu: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında soykırım suçu iddiası
Doğurganlık oranında 'büyük düşüş': Ülkelerin % 97'sinde nüfusun azalması bekleniyor
Dünya Mutluluk Raporu yayınlandı: Avusturalya listenin 10., Türkiye 98. sırasında yer aldı.
Dünyada zorla çalıştırılanların sayısı artıyor.

GEÇİTKALE'DEN GELİYORDU...
GENÇ BİR YAZARA BİRKAÇ TAVSİYE
DEĞİŞİYOR, YOKSULLAŞIYOR
“KİRAZ ZAMANI” SERÇELER, KİRAZ AĞACIMIZ, RAZZİA
Enflasyon Rehberi

Hesap
---İST
SANDIK
TAKSİ DURAĞI
Emek, Ümit ve Para

İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git