|
Döndüm kendime seni bulmayaKategori: Berlin Günceleri | 0 Yorum | Yazan: Gültekin Emre | 09 Mayıs 2010 16:05:36 Antikçağ Anadolu Şiiri Antolojisi'nde (çeviren, Alova) nasıl güzel şiirler var eskimeden bugüne kadar yaşamış; kalmış! Özlü söz gibi, aforizma gibi şu iki dize çarpıp duruyor beni: "Sürtüşme bir başlamasın / Adamdan sayılır sıradan olan"
12 – 18 Nisan 12 Nisan, Pazartesi Tatil sonrası okulun ilk günü. Tedirginlik, huzursuzluk, yorgunluk, isteksizlik... canıma okudu bugün. Öğrencileri görmek hiç de sevindirmedi beni. Onlar beni görünce sevindiler ama bu da fazla bir şey söylemiyor bana. Benim yaşlarda bir meslektaşımın kalp kriz geçirmesine çok üzüldüm. Kaç yıldır birlikte çalışıyorduk birbirimizin evine hiç gidip gelmemiş olsak da. Neyse ki paçayı kurtarmış. Hastanedeymiş. Uzun bir süre gelemez okula. Belki de doğrudan malulen emekli olur. Oysa altmış beş yaşına kadar çalışmak istiyordu. Neye niyet, neye kısmet diye bir söz vardır bizde, bu duruma cuk oturuyor doğrusu. Hayat hep sürprizlerle dolu derler ya, doğru, işte bugünkü örneği. 13 Nisan, Salı Eğitim yılının sonuna yaklaştıkça sorunlu çocuklarla ilgili toplantılar da sıklaşıyor. Altı saatlik dersten sonra bir de üç sorunlu çocuğun arkası arkasına toplantısı vardı. Eve geldiğimde saat altıydı ve yorgunluktan, baş ağrısından, açlıktan dizlerim titriyordu. Kimi ufak cezai yaptırımlar ve önerilerin çocukları ne kadar etkilediğini yakında göreceğiz. O çocuklarda düzelecek göz yok! Anneler perişan ve üzüntülü. Çocuklar değil. Kendi yetişme dönemimle şimdiyi, bu ortamı, karşılaştırmak aklımın ucundan geçmese de, aklıma neler neler geldi. Benim öğrencilik yıllarımı sayıp dökmemin kime ne faydası olacaktı ki? Bugünkü çocuklar bizlerle dalga geçtiler, alay ettiler... 14 Nisan, Çarşamba Bugünkü toplantı kısa sürdü ama olsun, yine de sorunlu bir kız öğrencinin geleceğini konuştuk yorgun argın. Altıncı dersten sonra bir de böylesi görev çıkmıyor mu karşımıza, kimsede hal kalmamış oluyor aslında saat 13.30’daki toplantı için. Açlık da bir yandan. Ben hayal kurdum durdum yüzümüze alay ederek bakan kız öğrenciye dikip gözlerimi. Şimdi bu saatlerde Ayvalık’ta olsaydım öğlen uykusu için uzanmış olacaktım. Uyumadan önce gazeteleri, dergileri karıştıracaktım. Havanın serinlemesine yakın kalkıp sitenin içinde bir tur atacaktım. Bir komşumun balkonunda akşam kahve ya da buz gibi bira içecektim. Güneşin batmasına yakın kıyıya inip güneşin batışını izleyecektim. Akşam yiyeceğim enfes mezeleri ve içeceğim rakıyı düşünecektim. Aklıma hiç okul, öğrenci getirmeyecektim. Oysa Ayvalık’tan çok uzağım ve daha epeyce var bu düş mekâna gitmeme. Olsun, ben yine de düşlerime sığınıyorum en canımın sıkıldığı anlarımda. Ayvalık beni kurtarıyor. 15 Nisan, Perşembe Max Frisch’in günlüklerinin 3. cildi çıkmış. İlk iki cildini okumuştum. Sırada bu yeni cilt var. Daha günce ve yakın tarihi içeriyormuş bu son cilt. Konuşmalarından çözülenler oluşturuyormuş yeni cildi. Daha çok New York’ta kaldığı yılları içeriyormuş ve dünya siyaseti ve siyasetçileri üzerine de epeyce şey söylemiş. Mutlaka görmem gereken bir sergi Dürer dönemindeki kitap desenleri, süslemeciliği. Bin beş yüzlerdeki dini kitapların desenlenmesi, renkli basımı ve süslemesi bana hep ilginç geldi. hemen not ettim bu sergiyi ve vakit geçirmeden göreceğim. Berlin’i boydan boya kesen ünlü Kudamm caddesinde epece değişiklik yapılmış. Küçük parklar açılmış, heykeller dikilmiş. Epeydir gitmediğim bu ana caddeyi merak ettim gazetedeki yazıyı okuyunca. Evden ise, işten eve olunca kentteki kimi değişiklikleri de ancak gazetelerden ya da ahbaplardan öğreniyoruz. Kent de yaşayan bir varlık oysa. Gözümüzün önünde durmadan değişiyor, kimi zaman değiştiğinin farkına bile varmıyoruz halbuki. Gazeteler olmasa pek çok şeyden haberim bile olmayacak. Bugün bir dize yakaladı beni: “Döndüm kendime seni bulmaya”. Buradan bir şiir çıkacak mı bakalım. 16 Nisan, Cuma Antikçağ Anadolu Şiiri Antolojisi’nde (çeviren, Alova) nasıl güzel şiirler var eskimeden bugüne kadar yaşamış, kalmış! Özlü söz gibi, aforizma gibi şu iki dize çarpıp duruyor beni: “Sürtüşme bir başlamasın Adamdan sayılır sıradan olan” Günümüzdeki polemik arayan, başkalarına sataşarak var olmaya çalışanların dünyasına nasıl da cuk oturuyor! Şu dizeyi açıklamaya hiç gerek yok: “İyilik bir tane, kötülük bin.” Şu dizeyi de günümüze uyarlayabiliriz rahatlıkla: “İyilik ettiklerim yaralıyor beni en çok”. 17 Nisan, Cumartesi Dünkü antolojiyle öyle uzaklara gidiyorum ki, sanki bugünde değilmişim gibi, oysa uzağa gitmeye gerek yok, o şiirler bugünün şiiri aslında: Şu yemekli şiirin bu bölümüne bayıldım: “Baharda en lezizi tatlısu levreği, kışın sebze, uydurma yemekler, incir yaprağında sunulan karides. Güzün nefis oğlak eti; domuz iyi gider üzüm eziminde. Aynı zamanda kedibalığı mevsimidir bu, Deniz tavşanıyla, uzun-kuyruklu köpekbalığı. Yazın tadına doyum olmaz çekirgeli kuzu etinin; Deniz mahsullerine gelince, turnabalığıyla Tonbalığı iyidir safra bastırmak için, Aslında balıkların şahıdır iştah açan sofraya Ve de yağlı dana eti, bana sorarsan, enfestir gündüz gece.” Bu şiir şu iki dizeyle bitiyor: “Tanığım ki lahanalar en sevdiğin sensin insanlar içinde” Rahime’nin doğum günüydü bugün. Hasır lokantasına gittik. Ben yoğurtlu şişe talip oldum. Rahime iskender istedi. Emre de saç kavurmaya karar verdi. Evde cacıkla bir duble rakı içtim. Sade bir doğum günü kutlamasıydı. Rahime’nin tam istediği gibi, abartısız, şatafattan, gösterişten uzak. Onun için gözlerinin içi gülüyordu. 18 Nisan, Pazar Bahçede mangal yaktım. Bulgur pilavı pişirdim. Cacık yaptım. Salata da. Rahime sac kavurma yapti. Buram burak koktu et. Emre ile Belinda geldi. Güneşin tadını çıkardık aklımıza volkanın küllerini, havaalanında kalanların sıkıntısını getirmeden. Buz gibi beyaz şarap da iştah açıcıydı. Uzun süre oturduk bahçede, bir daha kim bilir ne zaman oturabileceğiz böyle. Alova’nın hazırladığı antolojiyi okumaya devam ediyorum: “Kara incir, kız kardeşi asmanın”, “Başımda bir çelenk, eriklerden, nanelerden.” “Temizlemek kenti / ve incir dalı yağmuruna tutulmak”
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|