İnsanların, yetke dayatmasına boyun eğdikleri ya da razı oldukları açık. Ancak, yetke dayatmasına razı olmalarının gerektiği o kadar açık değil. O halde sormalıyız: Hangi koşullarda ve niçin bir kişi ya da kişilerin ötekiler üzerinde yetkesi olmalıdır?
Yetke sözcüğünün sözlükteki karşılığı: Yeterliğine herkesi inandırarak bir kimsenin kendisine sağladığı itaat ve güven, velayet.Ama yetke sözcüğünün biri betimleyici öteki işlevsel (otoriter) iki anlamı var.
Betimleyici anlamına baktığımızda, yerleşmiş ilkeler ve yükümlülüklerden söz edildiğini görürüz. Yani davranışların hangi inançlar çerçevesinde tanımlar, bireylerin nasıl davranmaları gerektiğini belirtmez.
İşlevsel anlamı için ise sanırım bir şey söylemeye gerek yok. Buyruk vermektir.
Devlet, sınırları belirlenmiş bir toprak üzerinde güçlü bir yetke ile donanmış ve bu yetkesini o toprakta oturan nüfus üzerinde kullanan bir grup insanın oluşturduğu tüzel bir varlıktır.
Şaşıracak bir şey yok...
Elbette bu tanım kendini demokratik olarak niteleyen devletler de olmak üzere bütün devletler için geçerli.
Devletin belirleyici özelliği, yetkeye, yani yönetme gücüne ya da siyasetcilerin, sosyal bilimcilerin deyimiyle egemenliğe sahip olmasıdır. Örnek mi? Kralın mutlak hakimiyetindeki devlete monarşi, halkın devlete sahip olması ya da “olduğunu sanması” haline ise halkın egemenliği deniyor !!!
Yetke, yönetme hakkı, buna bağlı olarak da, boyun eğme zorunluluğudur. Devlet bunun için zamana, günün koşullarına, o topraklarda oturan nufüsün deneyimlerine göre yetkiler ile donanır.
Yetke tanımının betimsel anlamıyla devlet:
bir toprak üzerinde yaşayanlar üstünde yetkeye sahip bir örgütlenmedir.
Ya da yetke tanımını buyurucu anlamında alırsak devlet:
bir toprak üzerinde yetke kullanan bir grup insandır.
Yetişkin insanın buyruk ile inandırıcı sav arasındaki farkı algılaması beklenir:
İnandırıcı sav: Yetke tarafından bir şeyi yapmamız buyrulduğunda, tehdit altında olmasak bile buna uymayı seçebiliriz. Çünkü yapmamız gereken bir şey olduğuna inanmış ya da aklımıza yatmış olabilir.
Buyruğa itaat: Devlet tarafından verilen talimatı bize taşıyan kişinin veya kuruluşun örneğin polisin, bizim üzerimizde bir yetkesi olduğunu varsayabiliriz. Bu da bizim inandığımız ya da savlarını kabul ettiğimiz için ona uyduğumuzu açıklar. Ancak, bu hareket, buyruğu veren kişinin veya kuruluşun yani bu örnekte polisin, kendisinin bir yetkesi olduğunu ya da bizim böyle bir yetkeyi kabul ettiğimiz anlamına gelmez.
Genelde insanların, yetkeyi kabullenmesinin birçok nedenleri olduğunu söyleyebiliriz:
Bütün yazılı tarihi göz önüne aldığımızda, en basit nedenin geleneğin buyurucu gücü olduğunu görüyoruz. Bir şeyin uzunca bir süre uygulandığı için neredeyse yasallaşmış sayılması, töre hükmüne geçmesi, genel kanıya uygun olması ve bunun ileride de sürmesi için birçok kişinin gözünde yeterli sayılıbiliyor.
- Karizmatik ya da idolleştirilmiş kişiler, yetke sahibiymiş gibi davranabiliyorlar. Bu kişiler çevrelerin gönüllü olarak itaat eden bireyleri topluyorlar. Bir kez mürit olunca, önderlerinin buyurmaya hakkı, hatta yetkesi olduğuna iyice inanıyorlar.
- Kralların kalmadığı, peygamberlerin soyunun tükendiği günümüzde, bürokratik orduların, kurumlaşmış dinlerin dünyasında, yetke artık resmi makamlardaki kişilere veriliyor.
- İnsanlar, matbu formlar, nişanlar, plakalar, rozetler gibi görünen resmi işaretlere göre davranmaya şartlanıyor. Yalnızca bir üniformanın görülmesi bile çoğu zaman üniforma içindeki kişiye itaat edilmesi gerektiği duygusuna kapılmaya yetiyor.
- İdolleştirilen kişilere, kendimiz seçmemize karşın başbakanlara, bakanlara itaat edilmesi gerekiyormuş gibi hissediliyor.
Arkalarında küresel sermaye bulunan filanca uluslar arası bir yayın kuruluşunun yorumu bunları desteklemiyor mu?
Oysa ciddi biçimde sormamız gerekiyor: Hangi hallerde - buyurucu anlamında - devlet var olmalı veya olmalı mıdır?