
Tarih boyunca çok sayıda mimari yapının mutlaka hesapla yapılmış olduğuna inanırım. Çok eskilere gitmeden hepimizin bildiği bir eseri ele alalım. İstanbul’da bütün dünyanın ilgisini çeken bir mimari eserdir bu. M.S. 360 yılında yapıldıktan sonra çeşitli deprem ve yangınlarda hasar gören bu yapının yeniden inşasına İmparator Justinianos tarafından M.S. 532 yılında başlanıp 5 yıl gibi kısa bir zamanda tamamlanmıştır. 27 Aralık 537’de ibadete açılır, 916 yıl kilise olarak hizmet verir.
Bu yapı, 1453 senesinde Sultan Mehmet tarafından İstanbul alındıktan sonra, cami haline dönüştürülerek 482 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya’dır.
Binaya ilk minare Sultan Mehmet tarafından 1453 yılında yaptırılmış. Kuzey doğuda bulunan minare II. Beyazıt tarafından, diğer iki minare ise II. Selim tarafından yaptırılmıştır. Binanın yapımında yapılan çizimlerin kaybolmaması için binada kullanılan bir taşın içine konulup saklanmış olduğu yönündeki rivayettir. Ayasofya’nın kubbesi iki yan kubbe ile beslenir, güney kuzey yönünde eni 31.87 m, doğu batı yönünde ise 30.86 m dir. Kubbenin yerden yüksekliğinin 55.60 m olduğu bilinir.
Ayasofya Müzesi’nin hemen batısında yabancıların ‘Blue Mosque‘ dedikleri, kimi zaman bizim Çinili Cami olarak bildiğimiz, Sultan Ahmet Cami’nin, karşısındaki Ayasofya’dan daha mükemmel olması için çok çalışılmış olduğu muhakkak. Mimar Sinan’ın kalfası Sedefkar Mehmet Ağa‘nın yaptığı bu caminin çizimlerinin de inşaatta kullanılan bir taşın içine gizlendiği rivayet olunur. Sultan Ahmet Cami’nin kubbesi yerden 43 metre yüksekte olup, çapı ise 23.5 metredir. Genelde Mimar Sinan’ın kalfalarının yaptıkları camilerde 24 m kubbe çapının pek aşılmadığı görülmektedir.
Padişah Sultan Süleyman’ın kızı Mihri-mah Sultanla evlenmek isteyen Mimar Sinan’ın bu isteği geri çevrilince, Edirnekapı’da icazet almadan inşaatına başladığı ikinci Mihri-mah Sultan caminde, bütün hünerini göstermeye çalıştığını biliyoruz. 3 yıl gibi kısa bir sürede bitirilen caminin, 204 adet penceresi ile ışıl ışıl aydınlık iç mekanı vardır. Caminin içinde Mimar Sinan’ın bu camiyi 64 yaşında yaptığını simgeleyen işaretler bulunmaktadır. Kubbesi yerden 27 metre yükseklikte ve çapı 19 metredir. Kubbe 4 paye üzerine oturtulmuş dünyada ender bulunan bir yapıdır. Yapı bütünüyle bir cami değil sübyan mektebi, kütüphanesi, hamamı, çarşı ve geniş avlusu ile bir külliyedir. Bu yapının da bir çizimi ve bir hesabı olduğu muhakkak. Burada da külliyenin bir çiziminin kendi kütüphanesinde olduğu, ancak 1719 senesinde meydana gelen depremde bu değerlerin büyük bölümünün kaybolduğu söylenir.
Ülkemizde son 17 senedir hızla inşa edilen ibadethanelerin planlı, programlı bir şekilde yapıldığına inanmamaktayım. Hatta bu inşaatların proje ve statik hesaplardan yoksun olarak ve bilhassa ruhsatsız yapıldığına inanmaktayım. 2006 senesinde 78608 adet cami sayısı 2018 senesinde 88 693 sayısına erişmiştir. Son 12 senede inşa edilen 10085 caminin kaçında mimari proje var, kaçının statik hesapları bulunmakta merak etmekteyim. Pek çok yerde birbirine 50 veya 100 metre mesafede bir kaç caminin, var olduğunu görmekteyiz. İmam Hatip mezunları için iş konusuna yatırım yapılmasına karşı değilim ancak birim kişi başına yapılan yatırım olarak bakarsanız, biraz pahalı bir planlama olduğu muhakkak.
Gaziantep ilimizde geçen hafta iskeleleri çöken AKKENT camisinin 2012 senesinde yapılmaya başladığını bilmekteyiz. Camiye birkaç yüz metre mesafede RIFAT SABİHA CAMİ; BARBAROS CAMİ; ABDULKADİR CAMİ; ve MAVİ KENT CAMİ bulunmaktayken, Gaziantep’imize yakışır çok büyük bir cami yapalım sevdası ile AKKENT CAMİ inşaatı başlamış. Proje YOK, STATİK HESAP YOK. İNŞAAT RUHSATI YOK, DENETİM YOK; bu kaçak yapı belediye başkanlarının gözü önünde 7 sene devam etmiş. İnşaatta kalfa usulü tahta iskele kurulmuş. Kubbe yüksekliği 67 metre ve Mimar Sinan’ın bile düşünmediği TAM 34 metre kubbe genişliğini tutacak cılız tahta iskeleler, birbirine çivilerle tutturulmuş. Geçtiğimiz hafta bu iskeleler çöktü ve bir kıymetli Mimarımız Korkut Küçükcan bu çökmede hayatını kaybetti.
Sorumlu yok, proje yok, statik hesap yok, denetim yok! Ve bu herkesin gözü önünde cereyan etmekte. Yok mu bu hayatın bir hesabı diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.