![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Yumuşak iniş
![]() ![]() Sovyetler Birliği “şer” bir yana gerçekten bir imparatorluk idi. Lâtince “imperium”dan türeme imparatorluk sözcüğü çeşitli halkların bir imparator ya da bir oligarşi (otorite sahibi bir grup insan) tarafından yönetilmesidir. İmparatorluk ya toprak fethederek, zor kullanarak kurulur ve sürdürülür ya da ekonomik güç kullanarak veya askerî güç tehdidi ile ayakta kalır. Tarihte birçok imparatorluk büyümüş, yayılmış, gerilemiş ve sonunda çökmüştir. Yakın çağlara kadar toprak imparatorlukları daha yaygındı. Akad, Asur derken Roma, Bizans, Osmanlı, Moğol, İspanyol, İngiliz imparatorlukları tarih sahnesinden kuyruklu yıldızlar gibi akıp geçtiler. Katı olanlar çabuk yıkıldı, Bizans gibi esneklik gösterenlerin yıkılması yüzyıllar sürdü. O zamanlar bilinen dünyanın çoğunu elinde tutan Osmanlı’nın sonunun başlangıcı 1683 Viyana kuşatması idiyse sonunun gelmesi 1918’e kadar 235 yıl aldı. 1815’ten 1922’ye kadar genişleyen İngiliz İmparatorluğu 1922’de dünya nüfusunun ve dünya topraklarının dörtte birini kontrol ediyordu. Bugün bir küçük adada halâ kendine “Büyük” Britanya diyerek avunmakta. Rus İmparatorluğunun mirasçısı Sovyet İmparatorluğu 16 cumhuriyetten oluşuyor ve dünyanın yaklaşık beşte birini kapsıyordu. Bugün bu cumhuriyetlerin her biri bağımsız birer devlet. ABD imparatorluğu da önceleri bir toprak imparatorluğu olarak gelişti. 13 eyâletin birleşmesiyle başlayan ABD tarihi, yaklaşık 100 yıl içinde İngilizlerden, Fransızlardan ve İspanyollardan toprak kopararak, Meksika topraklarını işgâl ederek genişledi ve bugünkü 50 eyâlete ulaştı. İngiltere’nin itici gücü olan sanayi devriminin mirasçısı olarak ABD dünyanın sanayi devi oldu ve 20. yüzyıla Amerikan yüzyılı damgasını vurdu. Tüm dünyada istemediği rejimleri devirmeye, kuklalarını devletlerin başına geçirmeye Allah adına kendinde hak gördü. I. Dünya savaşından başlayarak toprak imparatorluğundan kontrol imparatorluğuna yumuşak geçiş yapan ABD Sovyet İmparatorluğunun tarihe karışmasıyla kendisini dünyanın jandarması olarak görmeye ve kendi tarihinden esinlenerek vahşi batı kovboyları gibi davranmaya başladı. Bugün ABD’nin askerî gücü tartışmasız dünyanın en büyük ve rakipsiz askerî gücüdür. Roma imparatorluğu da zamanında öyleydi, Osmanlı da, İngiliz İmparatorluğu da. Askerî gücünü ekonomik gücü ile, teknolojisi ile bütünlemeyen imparatorlukların er geç çökmeye mahkûm olduğunu bilmeyen yok. 1529’da Viyana kapılarında “Muhteşem” Kanunî Süleyman Avrupalıların toplarının Osmanlı toplarından aşağı kalmadığını ve Avusturya ve İspanyol askerlerinin yeniçerilerden daha iyi dövüştüğünü görmüştü. ABD’nin Viyana’sı da Vietnam savaşı oldu. 16 yıl süren ve 1975’te ABD’nin kesin yenilgisiyle sonuçlanan savaş Amerikan imparatorluğunun sonunun başlagıcı idi. Nüfuz imparatorluğu ABD’nin stratejisi nüfuzu altında tutmaya çalıştığı ülkelerin Amerikan mallarını alacak kadar zenginleşmesi, ama kafa tutacak düzeyde gelişmemesi olagelmişti. Vietnam halkı 3-4 milyon ölü verme pahasına da olsa Amerikan imparatorluğunun yenilmez olmadığını dünyaya kanıtlamıştı. O günden bu yana ortaya bir Çin, bir Hindistan ve bir Brezilya çıktı. Dünyanın tüketim malları fabrikası konumuna gelen Çin, bilgisayar ve teknoloji alanlarında sıçrama yapan Hindistan, ve doğal kaynaklarını iyi değerlendirerek dünyanın 10. büyük ekonomisi konumuna gelen Brezilya ABD imparatorluğunun altını oymaya başladı. Bu koşullarda başa gelen Obama akıllı bir Bizans imaparatoruna yakışır biçimde ABD’nin yere çakılması yerine İngiltere gibi yumuşak iniş yapmasını sağlamaya çalışıyor. 2002’de Bush’un “şer ekseni” diye tanımladığı İran, Irak ve Kuzey Kore’ye bakalım. Irak’a yüzbinlerce asker ve milyarlarca dolar dökmesine karşın duruma hâkim değil. Amerika çekildikten sonra büyük bir olasılıkla ya bir iç savaş çıkacak ya da şeriat gelecek. İran “bana dokunursanız ben de size saldırırım” derken blöf yapmıyor. Kuzey Kore kimseyi dinlemeden füzeler fırlatıyor. Gözleri kapalı, asker-sanayi oligarşisinin buyruklarını yerine getiren Bush’un aksine Obama gerçekçi bir yaklaşımla Irak savaşının kazanılamaz olduğunun ayırdında. İran’a zart zurt etme, mollalar rejimini devirmek için Azerileri dürtüklemek, PJAK adlı terörist Kürt örgütünü desteklemek yerine terörist ilân ediyor. BM kararlarını hiçe sayıp Irak’a saldıran Bush-Cheney çetesinin aksine BM’de birlikte çalışma, işbirliği sözleri ediyor. Kuzey Kore ile masa başında sorunları çözümleme sinyalleri veriyor. Nükleer silâhları sıfırlamaktan söz ediyor. Dediği dedik, öttürdüğü düdük olan bir ülkenin başka ülkelerle eşitlik temelinde ilişki kurmayı kabullenmesi kolay değil. Hele Amerikan halkı gibi kendilerini dünyanın merkezi, Allah’ın sevgili kulu gibi görenler için hiç kolay değil. Gorbachev’in yürekli çıkışı nasıl rejim değişikliği ertesi bugünkü güçlü Rusya’ya yol açmışsa, Obama’nın da daha uygar, daha insancıl bir Amerika’ya doğru yol alması mümkün. ABD imparatorluk büyüklenmelerini bırakıp diğer ülkeleri ve insanları eşit görme yoluna girdiğinde bu, çocukları Irak’ta ölen Amerikan halkının da, dünya halklarının da derin bir soluk almasına yarayacak. Chavez’in dediği gibi yüreğimizde bir umut var.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |