A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

YA HABİBİ... BURASI FRANSA: NANTER’DE BİR POLİS BİR ÇOCUĞU ÖLDÜRDÜ... NAHEL M. 17 YAŞINDAYDI...

Kategori Kategori: Dünya | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: M. Şehmus Güzel | 02 Temmuz 2023 12:00:16

Cuma, 30 Haziran 2023. Dokuz otuza doğru evden çıktım. Belediye önündeki otobüs durağına ulaştığımda, her günkü gibi, dedelerden, ninelerden, yoksul ana-babalardan, genç çocuklardan oluşan alışılmış kalabalığı gördüm. Kalabalık ama o kadar da değil. Belediye otobüsünü beklerken durağın hemen arkasındaki küçük meydanın beş veya altı metre çaplı ve etrafı demir parmaklıklarla çember biçiminde çevrili çiçekliğin çevresinde ve gölgede kalmaya çalışarak turluyorum. Dikilmekten iyidir.

Nereden çıktığını ilk başta hemen anlayamadığım afacan, sevimli, güleç ve cesur bir bebenin de beni taklit ettiğini görüyorum ve tebessümüne tebessümle yanıt veriyorum. Tebessümümden belki cesaret alıp tam karşıma gelince, “Sen bu yana ben bu yana koşalım” diyor. O soldan sağa giderken bana sağdan sola doğru gitmemi öneriyor. O koşuyor ve bana “Koş Papi (dede) koş” diyor. Hatırı kalmasın diye koşar gibi yapıyorum. Hatta tırısta koşuyorum da. Bebe seviniyor, keyiften çığlıklar atıyor. Birkaç otobüs bekleyici bu neşenin kaynağını arıyor. Anası olduğunu sandığım orta yaşlı bir kadın da. Ananın karnı burnunda. Bir, iki, üç, beş tur diyoruz. Otobüs henüz kendini göstermediği için koşu dostuma “Ya habibi bir ara verelim” diyorum, öneriyorum. O bir kahkaha daha atıyor, iki tur daha dönüyor. Sonra anasına doğru koşuyor. Anası sarışın, iri yarı, heybetli, düzenli saçları taralı arkaya doğru, tebessüm edince ak dişleri ışıl ışıl parlıyor. Sonra bana doğru geliyor. Sağ elleremizle tokalaşıp birbirimizi kutluyoruz. Sanki maçı kazanmışız gibi. Oysa maç çok önceden başlamış olsa da rakip kendini göstermiyor, ele vermiyor bile.

-Adın ne? Diyorum.

-Trois ans diyor. Üç yıl. Sorumu anlamadı diyerek sorumu başka bir formülle yineliyorum, o yine

-Trois ans diyor. Bunun üzerine anası müdahele ediyor

-Nahel diyor, Nahel M. .

-Bravo, kutlarım. Oğlunuz gerçek bir şampiyon.

Nahel mutlu, yine havalara uçuyor. Tutmasak Belediye Binası çatısına fırlayacak.

Derken otobüs geliyor. Biniyoruz, şoföre bakıyorum. Gözleri kapandı kapanacak.

-Uyuma yoldaş diyorum. Gözlerini birazçık açıyor. Emekli bir profesörün emekçi bir gençe yoldaş demesine kimse şaşırmıyor.

Otobüs hareket ediyor. Quartier Latin’e varınca iniyorum. Nahel ve annesi Porte d’Orleans’a doğru yollarına devam ediyorlar. İkisine de sol elimle selam veriyorum, el sallıyorum.

+++

Öğrenci Mahallesi’nde, Sorbonne’un hemen yan tarafındaki daracık Sorbonne Sokağında, kadim dost Mehmet Ağlayançerit’in fotokopici dükkanına giriyorum.

Basılması söz konusu bir kitabımın pdf’den doc’a çevirilmesi işini konuşuyoruz. Sonra anılarımıza dalıyoruz, çıkıyoruz. Mayıs 1968’de “Kızıl Dany” ve “takımı”, 1970’lerin başındaki gösteriler, hele 1972’de Komün’ün 100. Yıldönümü vesilesiyle düzenlenen dev gösteriye Tours kentinden gelip katılmamız, birkaç dostumuzu ziyaret ve 1960’lara dönüş: “Sarhoş” Macit, “Eşşek Atilla”, “Adanalı Cezmi”, “Hilarlı Zülo”, “Sarı Cemil”, Paris’e yolumuz düştüğünde, sahaya ve seyirciye alışmamızdan hemen sonra evini bize bırakıp kaybolan “Büyükelçi Salim”, “Güzel” Osman, “Beton” Filiz, “Kiremitçi” Filiz, “Sinemacı” Nora, “Civciv” Ayşenur ve diğerlerini anıyoruz.

Öğlen yemeği niyetine peynir ekmek yiyoruz. İşim bitince çıkıyorum. Minicik Sorbonne Meydanı’ndan geçerken, Auguste Comte bana bir göz atıyor, dile geliyor:

-Bugünlerde uyanık ol, diyor, ayaklanmanın nereye gideceği, ihtilalin ne zaman geleceği belli olmaz. Gözünü dört aç!

Heykeldir diyorum. Yalan söyleyecek hali yok ya.

+++

Üç dört adım daha atıp Saint-Michel Bulvarı’ndaki otobüs durağına varıyorum, hiç beklemiyorum. İlk gelen otobüs bizimki. Atlıyorum. Olacak şey değil. Veya yüz yirmi milyonda bir olacak bir şey: Şoför biraz önceki şoför. Elli yıldır bu ülkede yaşıyorum ilk kez böyle bir olayla karşılaşıyoum. Sosyolojik ve/veya siyasi bir açıklaması olmalı mutlaka. İlk fırsatta Emile Durkheim’a ve Karl Marks’a sormalı. Şoför

-Birbirine yakın fikirliler birbirini terketmez diyor. Çeket yakasını ters çeviriyor Fransız Komünist Partisi ve CGT (Genel İş Konfederasyonu) rozetlerini gösteriyor. Tamam anlaşıldı. Konuşmayı sürdürüyor:

-Garges-Les-Gonesse’de oturuyorum doğdum doğalı. Dün gece hiç uyuyamadım. Aklım bir yandan benden küçük iki erkek kardeşimde. Öte yandan olup-bitenlerde. Gençlerle “güvenlik” güçleri arasındaki çatışma sabah altıya yediye kadar sürdü. Gözümü kapayamadım. Balkona bile çıkamıyorduk. Gençler uzun menzilli silah bile kullanıyor. Silahlarıyla güvenlik kameralarını vurmaya çalıştılar. Başaramayınca çelik kesiçi aletlerle işe giriştiler ve metrelerce yükseklikteki kameraları yere indirip paramparçaladılar.

Yaklaşan 14 Temmuz için her zamanki gibi çok önceden alınmış ve depo edilmiş havai fişekler, bilhassa “les mortiers d’artifice”, motolof kokteyler zulalarından çıkarıldılar ve çömertçe kullanıldılar. Güvenlik güçlerine karşı ve yanğın çıkarıcı silah olarak. Hiç bu kadar polis karakolu, belediye binası, bu kadar eczane, bu kadar kütüphane, bu kadar süpermarket, bu kadar belediye otobüsü, bu kadar okul, otomobil, tramvay yakılmamıştı. Bu kez binlercesi yakıldı... Yağma edildi. Aralarında silah satıcı bir mağaza bile var.

“Şoförle konuşmak yasaktır” emrine uymayan şoförü sessizce dinliyorum. Anlatmaya ihtiyacı var:

-Banliyölerde eğemen ve aralarındaki uyuşturucu satımı alanlarının paylaşılması ve benzeri meseleler dolayısıyla sık sık silahlı çeteler arasında ölümcül hesaplaşmalar yapıldığı ve kaleşnikofların ekmek peynir gibi satıldığı biliniyor. Çetelerarası çatışmalarda kullanıldıkları birkaç kez kameralara da yansıdı. Ama şimdiye kadar kaleşnikofların bu tür çatışmalarda, “güvenlik” güçlerine karşı kullanıldığı görülmemişti. Bu da oldu. Bazısı molotof kokteylinin modası geçti el bombalarını çıkarmak lazım bile diyor. Bağıra bağıra, gösterilerde, saldırılar sırasında. Kimi uzmana göre gençler black-bloc nam anarşist gruplardan örgütenme ve çatışma “dersleri” alıyormuş (black-bloc konusunda Kitapçı Rüstem, Paris isimli ekitabıma bakılabilir. ekitap.ayorum.com’da, bedelsiz.).

Bu kez işe yağmacı takımların ve çete üyelerinin hep birlikte katıldıkları da söyleniyor.

Alış veriş merkezerine saldırılarda giysi, bilgisayar ve benzeri kıymetli şeyler yanında özellikle dikkati çeken yiyecek madelerinin de “götürülmesi”. Görüntülerde apaçık: Yoksul mahallelerin çocukları ailelerini geçindirmek, karınların doyurmak için yağmalıyor, yiyecek dolu arabaları kullanıyor. Kimi kamyonetlerle gelmiş, yağmalananları düzenli bir biçimde kamyonetlerine yerleştiriyor, kamyonetlerini dolduruyor, gidiyor daha sonra başka bir mahallede yeniden işini sürdürüyor. En çarpıcısı 28 Haziran gecesi görüldü: Paris’in merkezindeki, birçok metro hattının kesiştiği ve dev bir yeraltı şehri gibi düzenlenmiş Chatelet-Les Halles metro ve RER (Bölgesel Hızlı Şebeke) istasyonundaki mağazaların sırasıyla, tek tek ve planlı bir biçimde yağmalanması oldu. İlk gece banliyölerinden RER ile gelen çocuklar normal zamanda bir parça avare avare dolaştıkları, bir türlü satın alamadıkları (bir çift pabuç 360 öro!!!) şeylere arzuyla baktıkları mağazalardaki her türlü malı vitrinleri düzenli bir biçimde çam kesicilerle kesip destelerle, kutularla “aldılar”. Soran olursa “Enflasyonunuzu dikeyim! Aç gözlüler fiyatlarınızı yükseltin aralıksız, fiyatınız miyatınız, güvenlik kameralarınız umurumda değil, kendim açıp, kendim götürüyorum” diyorlar.

“Seyir toplumu”ndan “aşırı ve şiddete dayalı tüketim toplumu”na geçtiğimizin resmidir. Saldıranlar arasında 11-16 yaşları arasındaki çocukların çok sayıda bulunması savımızı doğruluyor. Çocuklar kendilerine üstten bakılmasına tahammül edemiyorlar. Artık bunu şiddetle bile olsa bağırarak ilan ediyorlar. Çocukları duymak değil sadece, DİNLEMEK TE LAZIM. Yoksul mahallelerinin çocukları zengin çocuğu yaşıtları gibi giyinip, yaşıtları gibi yemek, yaşıtları gibi sinemaya gitmek, konsere katılmak istiyor. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik.

1970’lerin başındaki yağmacılar çalar-gezer radyo, plak, teyp vb şeyler çalıyorlardı; bugün makarna, konserve, çikolata, peynir çalınıyor: 1789’da Gavroş’lar ve “Baldırı çıplaklar” Özgürlük için çarpıştılar. Bugün karın doyurmak önde geliyor. Küçük kardeşimizin bir tebesümü için neler yapmayız ki?

+++

Otobüs şoförünün anlatacağı daha pek çok şey var, anlatıyor. Otobüsümüz, Seine Nehri’nin üstünden ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün arkasından geçerken, aniden havalanıyor: Yukarıya, güneşli masmavi gökyüzüne doğru yükseliyoruz.

Yükseliyoruz. Sarı renkli üstü açık bir bulut üstünde 17 yaşındaki   Nahel karşılıyor bizi: Nasıl birkaç saat içinde 17 yaşına ulaştı?

-Bizim topraklarda çocuklar erken büyümek zorundadırlar Hocam diyor. Kadim dost Hüseyin’e bakıyorum. Hüseyin başıyla onaylıyor ve

-Aynen diyor.

Sonra Nahel yeniden sözü alıyor:

-O sabah erkenden bir otomobil kiraladım. Bayram günü fiyakamız olsun  diye.

Onbeş yaşındaki ayrılmaz arkadaşım N. ve 18’indeki L. ile, Nanter’de, mahallemizde, bir tur atıp, bir çocukluk arzusunu gerçekleştirmek istedik.

Evet otobüslere özel bir bulvara lüks otomobilimizle daldım, biraz hız yaptım, poz kestim, ehliyetim yok tamam ama polisin emrine uyup durduktan sonra, direksiyon başındaki beni elindeki çıplak silahla, tabanca filan değil, yanılmıyorsam “akrep” nam savaş silahı ile onbeş-yirmi santimetreden tehdit etmesi, bana uyuşturucu satıcısı patronu gibi mualeme yapması, “istersen  kafana bir kuruşun sıkayım” ve benzeri saçma sapan şeyler söylemesi, ve vurup öldürmesi hangi kanunda var? Kurşunu yüzümden aldım, öldüm, otomobil denetimden çıktı, elektrik direğine çarptı, durdu. Öndeki arkadaşım paralize olmuş vaziyette yakalandı. Arkadaki arkadaş kaçtı. Canını kurtardı mı? Bilemiyorum. Ben yalnız kaldım. Ama ölümüm üzerine yapılan “Beyaz Yürüyüş”e polis rakamlarına göre 6200, benim gördüğüme göre on veya oniki bin kişinin katılması hiç te yalnız kalmadığımı gösteriyor.

Hele katil polis memurunun hakkında dava açılması ve “geçici olarak hapse atılması” bu suçun cezasız kalmayacağını gösteriyor. Ülkemin Adalet’ine güveniyorum.
Biliyorum kanım yerde kalmayacak.

Biliyorum anam ylanız bırakılmayacak. Ne de nenem. O nenemki ikinci anam gibidir. Anaların ve nenelerin emeğini hiç unutmamalıyız.

Dünya aleme İnsan Hakları konusunda ders veren Fransa Cumhuriyeti polisine çeki düzen vermeli, polis teşkilatı içindeki ırkçıları gözünün yaşına bakmadan bünyesinden çıkarmalı.

Bu tür infazlara son verilmeli. Benim gibi polislerce bu biçimde öldürülenlerin sayısı onu çoktan geçti. Umarım ben sonuncusu olurum.

Duyduğuma göre, katil polis memuru meşru müdafaadan söz ediyormuş. Hangi meşru müdafaa? Elinde en belalı silahlardan biriyle biz üç çocuğu, önce beni, tehdit eden polisi biz nasıl öldürebilir mişisiz? Verdiği ilk ifadede “otomobili üstümüze sürdü” yazılıymış. Otomobil ben kurşunu yedikten sonra kendiliğinden fırladı. Ben ölüyordum, benim otomobil kullanacak halim mi vardı? Otomoili polislerin emri üzerine durdurmuştum. Dahası iki polis te otomobilin önünde değil sol kenarındaydı. Yalanın bile bir sınırı var. Polis memuru Cezayir kökenli Fransa Cumhuriyeti vatandaşı olduğumu duyunca zıvanadan çıktı, “Cezayir’i kaybettik Nanterre düşmeyecek” gibi bir laf ettikten sonra tetiğe bastı. İlkel ırkçı söylemin etkisinde kaldığını sanıyorum. Fransa siyasetini ve giderek toplumunu zehirleyen ırkçı partilerin ölümcül etkilerinden biri daha. Umarım bir daha olmaz.

Hepinizi gözlerinizden öperem.

Ben de sizin gibi bir candım. 17 Yaşımda kıydılar bana. Unutulmasın!
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Erişim engeli sonrası X'te Ekrem İmamoğlu akımı
Papa Françesko yaşamını yitirdi.
Yunanistan Türk yatırımcıların adalara ilgisinden endişeli
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'den Avrupa'ya İmamoğlu ile dayanışma çağrısı
Yüzlerce öğrenciden ABD'yi terk etmeleri istendi.

Hindistan-Pakistan Savaşı Senaryosu
Hindistan - Yeni Zelanda: Sessiz ama Kritik Bir Ortaklık
Gazze'de gıda stokları tükendi: Açlık krizi derinleşiyor
Suriye nasıl kutsallaştırıldı? Suriyeliler umutlu olabilir mi?
Penguen ve foklara da vergi uygulaması…

Trump: Çin'den ithal edilen mallara uygulanan gümrük vergisi oranı % 125'e çıkarılacak
Trump yeni gümrük vergisi tarifelerini açıkladı.
Avrupa’nın en az et yiyen ülkesi Türkiye: Fiyatlar 5 yılda % 1230 arttı!
Türkiye'de ekonomi bir kez daha belirsizlik döneminde
ABD-Çin hattında ticaret savaşı: “Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş bir rekabet”

Avrupa gözünü ABD'li akademisyenlere dikti.
Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü

JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024
KOLLEKTİF OYNAMALI KAZANMAK İÇİN
Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi

Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?
Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham

Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.

Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…
Çin'den gövde gösterisi: Yarı maratonda robotlar insanlarla yarıştı…
Çin'in 10 yıllık yüksek teknoloji planı nasıl işledi?
Devrimsel Bir Teknoloji: Kaykay Şasi

NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.

AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez
Af Örgütü: Türkiye'de yargıya müdahale derinleşti
"Türkiye'de gazeteciler baskı ve yıldırma ile karşı karşıya"
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından 2024 yılı yolsuzluk algı endeksi açıklandı!
Türkiye OECD’de gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke

Bu sistemdeki bir kusur değil, sistemin kendisi
Post-truth dünyada adalet nedir?
1919-1922'de Bir Mayıs’lar, Gösteriler, Yürüyüşler
Türkiye halkı otokrasiye direniyor. Sessizlikten daha fazlasını hak ediyorlar.
Kakao Endüstrisinde Çocuk İşçiliği: Tadı Kadar Tatlı Değil

KURBANIM BUGÜN
KAZ DAĞI
GÜNÜN HABERİ
NE İSEN O
KILAVUZ KARGA

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git