A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Politika Ve Kutsallık

Kategori Kategori: Türkiye | Yorumlar 1 Yorum | 26 Haziran 2008 11:16:13

Türkiye üzerinde gerilen yayın gittikçe gerildiği şu günlerde hükümetin ömrü de kısalıyor mu acaba? Tarihsel materyalizmin keskin kılıcı fütursuzca hiç savrulmadı bugüne kadar. Her şey bir etki tepki yasası ile çalıştı. Bu, dünyamızın da evrenin de yasası olsa gerek.Silgi silerken hiç fark etmez ama kendisini de siler.

AKP hükümeti -bilmiyorum farkında mı- öyle bir kumara oturmuş ki, ya silinip gidecek, ya da gitmeden memleketin canına okuyacak.


Geçenlerde bir bayan gazeteci arkadaşımla sohbet ederken konusu açıldı; o diyordu ki, “Bunlar (AKP’li hükümeti kastederek) şeriat yanlısı filan değil, bunlar ABD güdümündeki emperyalizmin Türkiye’deki temsilcileri”. Yani aslında ülkedeki şeriat yanlılarının birer temsilcisi olmadıklarını anlatıyordu. Bir bakıma kendisine katılmakla birlikte, nihai isteklerinin şeriat olduğuna inanıyorum. Bir kısım ABD ya da çıkarlarına uygun grup ne isterse onu yapmaya hazır ve nazırlar, doğrudur. Ancak “silerken silinmeye” dönecek olursak, ülke ciddi bir bunalıma doğru sürükleniyor, bunu akıllısı, akılsızı bir süre sonra fark edecek ve bu hükümet de tarih olacak. Peki, giderlerken nasıl gidecekler. Giderayak bir şeriat patlatalım diyecekler mi? Tabi bunların hepsi varsayım ve senaryodan ibaret. Dünya doğası gereği yolunu bulacak. Doğru ya da yanlış, ancak üzülüyorum ki, son 30 yılda çok büyük bir beyin göçü oldu Türkiye’den. Heyhat, belki de gitmeseler çok daha iyi bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık.
 

Politika, tabi çok genel bir kavram, burada anlatmak istediğim politik ideolojiler; ve tabii politik ideolojilerin altyapısı... Politik ideolojilerin temelinde 2 önemli neden yatar diye bir genelleme yapacağım. Birisi “Din”, diğeri “Ekonomik”… Önce “Din” faktöründen yola çıkacağım. Politika bilindiği gibi Yunancada “çok söz, boş söz ya da yalan söz” anlamına gelir. Aslında dinle bir alakası yoktur. Din kimilerine göre kutsaldır, kimilerine göre değildir. Kimileri Tanrıya inanır ama bilinen dinlerle ulaşmaz tanrısına. Demokrasilerde inanç özgürlüğü vardır. Bu nedenle kim nasıl görürse dini, din odur. Ancak politik ideolojilerin altında yatan din kutsal olmasa gerek. Çünkü kutsallığı zaten politikaya alet edilmiştir. “Çok yalan söz”e alet ediliyorsa din, devlet işlerinden de doğası gereği ayrılmalıdır. Ayrıldığında da buna laiklik deniyor zaten. Benim merak ettiğim; laikliğe karşı duran İslami kesim, din devleti kurmak isterken yalan dolandan ibaret politika ile kutsal sayılan dini, bir rejim altında nasıl uygulayacak?


Diğer yandan ilkel dinlerden tutun otoriter dinlere kadar, antik dönem filozoflarından tutun çağdaşlarına kadar hepsinin de tek hedefi toplumsal bir ıslah üzerine kuruludur. Toplumu ıslah etmek neden bu kadar önemlidir? –Bunu tartışamayacağım, çünkü bence de önemlidir- ama yöntemler tarih boyunca yanlış olagelmiştir. Nietzsche, insanoğlunu ıslah eden bütün filozofların ve din adamlarının birer “Pia fraus” olduğunu söylüyor. Aslında katılmamak elde değil, birincil ya da ikincil dereceden pia fraus’turlar. Ya da sorgulamadan süregelen bir ıslahın uygulayıcısı olmaları, onları pia fraus yapmaktadır. Pia fraus; dolandırıcı, yalancı sofu demektir.


Nietzsche, insanlığı ıslah etmek adına filozofların da, din adamlarının da yalandan kaçınmadığını, yalan söyleme haklarından asla kuşku duymadıklarını anlatır. Doğrudur da. Çok kısa bir iki örnek vermek gerekirse; Nasıralı İsa, bir Yahudi idi, Hıristiyanlık diye bir söylemi yoktu. O sadece Roma egemenliğinde ezilen halkının yüz yılların karşında bozulan dinini reform etmek istiyordu. O Yahudi bir reformist idi. Bir Cuma günü çarmıhta canını verdikten sonra, havarileri Cuma günleri buluşup onu anmaya ve fikirleri üzerine tartışmaya başladılar. -Kilise kavramı böyle doğdu- Hz. İsa’nın sağlığında kendisine karşı olan Paulos, Hz. İsa öldükten sonra çok ateşli bir yandaşı haline geldi. Hayatının geri kalan kısmında ikisi Anadolu ve Mezopotamya olmak üzere üç büyük seyahate çıktı. 3. Seyahati Roma’da son buldu. Ve yaptığı seyahatler boyunca, Hz. İsa’nın öğretilerini yaymaya çalıştı. Ancak, o yüzyılda hakim olan pagan inançlarının yanında Hz. İsa pek bir maharetsiz kalıyordu. Bu nedenle Paulos, doğaüstü güçlere inanan paganları Hıristiyan yapmak için Hz. İsa’nın da doğaüstü güçlere sahip olduğunu anlattı. Bu yalancı sofunun anlattıkları günümüzde hala milyonların inancıdır. Paulos çok küçük bir örnektir. Hıristiyan kilisesinin dünyayı kendi çıkarları yönünde ıslah etme çalışmaları ise 325’te İznik Konsili ve daha anlamlısı 431’deki Efes konsili ile Hz İsa’ya ait birçok gerçek öğretinin yazılı olduğu tomarın, gnostik sayılarak yok edilmesiyle başladı. Ve Vatikan 4 kitaptan oluşan bir İncil yarattı insanoğlu için. Günümüzde o dönemden kaçırılarak toprak altına gizlenmiş birkaç yazıt bulunuyor. En önemlisi ise 1945’de Mısır’da Nag Hammadi denilen bölgede bir mağarada bulunan 13 tomardır. Ayrıca benzeri bir buluş 1947’de Lut gölünde de yaşanmış, bu tomarlara da “Lut Gölü Yazmaları” adı verilmişti. Nag Hammadi Yazıtlarının içinde ise dünyada gerçekliği artık tartışma götürmeyen tek İncil, Thomas’ın incili de bulunmaktadır. Bu kitapta Hz. İsa’ya ait 114 logia yani söz vardır. Geriye kalan tüm Hıristiyanlık inancı, kilise eliyle hazırlanmış politik bir senaryodur.
 

Şimdi dönüp dünyadaki arsız Yahudi emperyalizmine, salağa dönmüş Hıristiyanlığın sömürücü, yayılmacı politikalarına baktığımızda gördüğümüz tek şey ıslahatçılık ve güç savaşları…
 

Bir de kendimize dönüp bakalım. İslam’da bir Cihad kavramı vardır. Bu kavram bazı hadislerden yola çıkılarak 2 şekilde açıklanabilir. “Büyük Cihad”, “Küçük Cihad”… Büyük Cihad, insanın kendi nefsini terbiye ederken verdiği savaştır (Cihad-ı Ekber). Dünyevi zevkler karşısında kişinin ruhunu arındırarak ruhsal bir temizliğe ulaşma savaşı… Diğer yandan Küçük Cihad, dini korumak ve yaymak adına materyalist dünyada dinsel bir emperyalizmi anlatır. Küçük Cihad tüm dinlerde olduğu gibi İslam’da da zorba bir ıslahat olgusunun varlığına işaret eder. İki büyük otoriter dinden sonra geliyor olması nedeni ile bu tavrın İslam’ın doğasında olmasını yadırgamıyorum. Ancak dinsel istismar da burada başlıyor. Günümüzde İslam’da söz konusu olan Büyük Cihad değil, Küçük Cihad’tır ve peşinde koşulan şey iktidar ve materyalist anlamda bir güç savaşıdır. İslam’daki yorum her iki cihadın birbirini tamamladığı yönünde ancak anlaması güç, çünkü Büyük Cihad savaşında kendi nefsi ile mücadele eden insan burada kendi kendisi ile çatışmaktadır. Sonuç olarak bireysel savaşın kazanıldığı bir sistemde toplumsal savaş zaten kazanılmıştır. Bugün Küçük Cihad İslam kesiminin ideali ise vereceğim salık önce Büyük Cihad’ı kazanmaları yönünde olacak. Savaş, üzerinde yaşadığımız dünyada özellikle de günün koşullarında zaten ahlak dışı bir kavramdır.
 

Nietzsche’ye göre Ahlak, yalnızca bir simgeler dilidir, yalnızca belirtilibilimdir. Ondan yararlanmak için söz konusu olanın ne olduğunu bilmek öncelikle zorunludur. Söz konusu olan nedir? Şeriat mı? Toplumu şeriatla kim ıslah edebilir? Türk toplumu aslında çağdaş dünyanın gerisinde bıraktırılmaya çalışılıyor. Toplumun muhafazakar çizgisi ahlak ilkelerini güçlendirmeyecek. Tarihsel maddeciliği sorgulayan, kendisi de bir Marksist olan Max Horkheimer’a göre muhafazakarlık geçmiş değil, geleceğin korkusu ile şekil bulur. Buradan yola çıkarsak toplumun eğitim seviyesinin daha düşük olduğu kesimlere, gayet planlı küresel bir strateji aracılığıyla muhafazakarlık ve gericilik yüklemesi yapılıyor. Bunun da altında yatan gerçek yine tarihsel maddeciliğin aurasında vücut buluyor. Çünkü Marks ve Engels’in maddeci diyalekt ilkelerine göre tarihsel ve toplumsal olayların altındaki aktör ekonomi. Emperyalizm’in ıslahatçılığı da geçmiş korkusu değil, gelecek endişesi üzerine kurulu, daha zengin ve daha güçlü olma, söz sahibi olma adına...
 

Ancak her halükarda politik ideolojilerin altındaki bir diğer unsur “Ekonomik”… İnsanoğlunu ve devletleri ıslah etmenin yollarından biri de ekonomik yaptırımlar. Ekonominin amacı bir ülkenin sahip olduğu tüm kaynakların en yüksek fayda gözetilerek kullanılmasıdır. Mevcut kaynak arzının mal ve hizmet potansiyeli ile olan dengesi; kaynakların ve üretilen metanın toplumun çeşitli kesimlerine istikrarlı ve dengeli dağılımı ise aranan niteliktir. Doğru işleyen ekonomik sistemlerde, halklar refah içersinde yaşarlar. Ancak dengenin bozulduğu toplumlar kaosa sürüklenir. Batı emperyalizminin yayılmacı ve bitmez tükenmez sömürücü politikaları ise dünya üzerindeki ekonomik yönden iç istikrarı yakalayamamış ülkeler üzerine odaklıdır. Burada bir dip not düşmek istiyorum; Emperyalizm ilk olarak Stalin döneminde telaffuz edilmeye başlanmış olmakla birlikte, epistemolojik sıçramaların yaşandığı Stalin öncesi ve sonrasındaki dönemde formülize edilmiş, kuramsallaştırılmış politik ideolojilerin günümüz dünyasına tam anlamıyla uyan modeller olmadığını söylemenin de zamanı geldi diye düşünüyorum. Öte yandan kimi ideolojilerin çökmüş olmasının ise sistemin hatalarına değil, insanlığın mental alanda gelişememe sürecine bağlamakta da yarar var. Tekrar tekrar geldiğimiz nokta ise Türk milletinin batılı toplumlar tarafından birbirine düşürülmek istenişidir. Ulusal bir paranoya yaratmak istemiyorum; haydi halklar bir ulus altında birleşin romantizminden de çoktan geçtim ama sadece “farkında” olmak lazım demek istiyorum…


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

Umit Dagitan { 17 Eylül 2008 02:12:58 }
Sevgili Yigit,

"Bunlar (AKPli hükümeti kastederek) seriat yanlisi filan degil, bunlar ABD güdümündeki emperyalizmin Türkiyedeki temsilcileri". diyen bayan gazeteci arkadasina lutfen soyle, gazeteciligi hemen biraksin. Derhal manavciligia ya da koftecilige baslasin.

Insana "Gunaydiiin..." derler. Bu durumu korler gonul gozleriyle gordu, sagirlar da sagduyulariyla duydu da o arkadasin nerelerde kalmis simdiye kadar!.. (Ahhh su kadinlar!... :-)

Her neyse bu yazini okuyali birkac ay oluyor, diger tum yazilarin gibi cok begenmistim okudugumda.

Son bir kac yila kadar dogru durust oturup da bir kitabi bastan sona okuyup bitirmemistim. Buna universitedeki ders kitaplarim da dahil.

Cunku kitap okumak keci boynuzu yemek gibi geliyordu, yararli bilgiler veren kitaplar o kadar azdi ki - verdikleri bilgi miktari da ona kezaydi.

Bircok kitapta verilen bilgileri salakca buluyordum. Eline daktilo alan yazar olmus diye dusunuyordum.

Ayrica da bircok kitapta dezenformasyon yapildigi acikca goruluyordu.

En akilli insan bile butun bu yanlis bilgilerden az cok, ister istemez etkilenebilirdi.

Her onume geleni okuyup kafami yanlis bilgilerle, inanclarla doldurmaktan korktugumdan kitap, dergi, gazete okurken oldum olasi cok dikkat etmis ve de secici olmusumdur.

Tum bu nedenlerden bende olusan bu bastan sona kitap okumama ozurlulugunu ilk Turgut Özakman'ın 'Şu Çılgın Türkler' kitabi tedavi etti. O koca tugla gibi kitabi benim icin rekor denecek hizda bir iki hafta icinde okuyup bitirdigimi hatirliyorum.

Daha sonra Nihat Genc'in, Dogu Perincek'in ve Yalcin Kucuk'un kitaplari geldiler ve verdikleri bilgi miktari ve kalitesiyle dagarcigima ve de dusunce yapima cok seyler kattilar.

Bu gunlerde Umit Sayin'in kitaplarini okuyorum. "Dunyayi Yoneten gizli Gucler" kitabi sanirim bu kitap hizli okunmada Turgut Ozakman'in kitabini sollayacak. Umit Sayin da Dogu Perincek gibi GulbenErgenekon'dan iceri alinanlardan. Bildigim kadariyla 4 kitabi var, 3'unu gecenlerde Turkiye'den Avustralya'ya ismarladim - geldiler. Bu kitaplarin hepsi de birbirinden degerli. Onlari okuyunca kafanizdaki yerine oturmamis taslarin hemen hemen hepsi yerlerine guzelce oturuyor.

Herkese Umit Sayin'in kitaplarini tavsiye ederim - cok gec olmadan okuyun.

Ayrica herkes hapisteki bu kisilere iki satir mektup yazp gonullerini alsa ne kadar iyi olur bence.

Uzulerek "musahade ettim ki" (tamam Deniz tamam duzeltiyorum... :-), uzulerek "gordum ki" Sevgili Yigit Ayorum'daki boyle guzel yazilarina uzunca bir ara verdin.

Umarim tekrar yazmaya baslarsin. Cunku bu bir mucadeledir ve mucadele bitmeden hicbirimizin durmaya hakki yok.

Sygilarimla,
Umit Dagitan
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Erişim engeli sonrası X'te Ekrem İmamoğlu akımı
Papa Françesko yaşamını yitirdi.
Yunanistan Türk yatırımcıların adalara ilgisinden endişeli
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'den Avrupa'ya İmamoğlu ile dayanışma çağrısı
Yüzlerce öğrenciden ABD'yi terk etmeleri istendi.

Hindistan-Pakistan Savaşı Senaryosu
Hindistan - Yeni Zelanda: Sessiz ama Kritik Bir Ortaklık
Gazze'de gıda stokları tükendi: Açlık krizi derinleşiyor
Suriye nasıl kutsallaştırıldı? Suriyeliler umutlu olabilir mi?
Penguen ve foklara da vergi uygulaması…

Trump: Çin'den ithal edilen mallara uygulanan gümrük vergisi oranı % 125'e çıkarılacak
Trump yeni gümrük vergisi tarifelerini açıkladı.
Avrupa’nın en az et yiyen ülkesi Türkiye: Fiyatlar 5 yılda % 1230 arttı!
Türkiye'de ekonomi bir kez daha belirsizlik döneminde
ABD-Çin hattında ticaret savaşı: “Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş bir rekabet”

Avrupa gözünü ABD'li akademisyenlere dikti.
Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü

JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024
KOLLEKTİF OYNAMALI KAZANMAK İÇİN
Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi

Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?
Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham

Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.

Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…
Çin'den gövde gösterisi: Yarı maratonda robotlar insanlarla yarıştı…
Çin'in 10 yıllık yüksek teknoloji planı nasıl işledi?
Devrimsel Bir Teknoloji: Kaykay Şasi

NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.

AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez
Af Örgütü: Türkiye'de yargıya müdahale derinleşti
"Türkiye'de gazeteciler baskı ve yıldırma ile karşı karşıya"
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından 2024 yılı yolsuzluk algı endeksi açıklandı!
Türkiye OECD’de gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke

Bu sistemdeki bir kusur değil, sistemin kendisi
Post-truth dünyada adalet nedir?
1919-1922'de Bir Mayıs’lar, Gösteriler, Yürüyüşler
Türkiye halkı otokrasiye direniyor. Sessizlikten daha fazlasını hak ediyorlar.
Kakao Endüstrisinde Çocuk İşçiliği: Tadı Kadar Tatlı Değil

KURBANIM BUGÜN
KAZ DAĞI
GÜNÜN HABERİ
NE İSEN O
KILAVUZ KARGA

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git