Bebeğin annesi ayaklarını altına toplamış, yüzünün çoğunu siyah başörtüsünün arkasına saklamış oturuyordu.
Başörtüsünün rüzgarda hafifçe dalgalanan uçlarını, gözündeki yaşları silmek ve hıçkırıklarını bastırmak için kullanıyordu.
Adı Azize Ebu Otayik'ti. Ağlıyordu çünkü yaklaşık bir yıl önce ölen bir başka bebeğini hatırlamıştı.
O güne kadar evleri, derin bir lağım çukurunun bulunduğu bir tepenin eteğindeydi.

Gazze su idaresi yetkilileri, ne yapacaklarını bilemedikleri lağımı kum tepelerinin arasındaki bir çukura doldurmuş ve etrafını da kerpiç duvarlarla çevirmişti.
27 Mart 2007'de, duvarlar çöktü. O sırada büyük çocukları okulda olan Azize, "Kaçın" diye bağıran bir ses duyduğunu anlatıyor.
Kulübesinden çıkmış, ama başörtüsünü unuttuğu için geri dönmüş.
Lağım dalgaları onları evlerinde vurmuş. Azize yere düşmüş. Bebeği kucağından koparıp almış dalgalar.
Cansız bedenini 100 metre ötedeki bir cami duvarının önünde bulmuşlar. Dokuz aylıkmış.
Babaannesi de onunla beraber boğulmuş...
Gazze'de bir aile
Gazze dünyada işsizlik oranının en yüksek olduğu bölgelerden biri
Azize geçen yılın sonunda doğan yeni bebeği için de son ana dek kaygılıymış -- çünkü olay sırasında yuttuğu lağımın bebeğe zarar vereceğinden korkuyormuş.
Yeni bebeğe, ölen abisinin adını vermişler: Muhammed.
Azize konuşurken, Muhammed neşeyle agu sesleri çıkarıyordu, gözlerinin ve dudaklarının çevresinde dolaşan sineklere hiç aldırmadan...
Azize'nin büyük oğlu, dört yaşındaki Ramazan da neşeli bir çocuk - ama geceleri rüyasında sel felaketini görüyormuş.
Evlerinin etrafında hala duran lağım gölcüklerine bakarak, annesiyle babasına "Yine olur mu?" diye soruyor.
Olabilir. Ramazan'ın kardeşini ve babaannesini öldüren lağım çukurlarından, yaşadıkları mahallede daha çok var.
Üstelik bunlar daha büyük ve ağzına kadar lağımla dolu.
[|]Filistinli su mühendisi Sadi Ali bana bunları gezdiriyor. Gazze'nin yarısı 16 yaşın altında olan 1 milyon 400 binlik nüfusu büyüdükçe, zaten yetersiz olan atık su tesislerinin baş edemez hale geldiğini, lağım göllerinin büyüdüğünü anlatıyor.
Her gün ne yazık ki on binlerce litre arındırılmamış atık suyu Akdeniz'e pompaladıklarını,, ancak yine de kalanını bir yerde depolamak zorunda olduklarını söylüyor.
Said'in anlattığına göre bu göller etraflarındaki yerleşim birimlerinden 11 metre yükseklikte. Lağımı tutan tek şey, kerpiç duvarlar.
Gazze'nin yalnızca bu bölgesinde - ki öteki bölgelerin de aynı durumda olduğunu söylüyor - bentler yıkılırsa altı metre yüksekliğindeki bir lağım tsunamisi, 10 bin kişinin yaşadığı yeri basacakmış.
Said Ali hedefini şaşıran bir bomba ya da füzenin de bentleri yıkabileceğinden endişeli.
Gazze'nin kuzeyi için uluslararası bağışlarla yapılacak 75 milyon dolarlık bir atık su işleme tesisi planı var.
Said Ali de bu tesisi yapmaya çalışıyor. Fakat planladıklarının çok daha gerisindeler. Sebep, burada hayatın hemen her alanına egemen olan sorunla aynı: İsrail'le yaşanan çatışmalar.
İsraillilerin kendi halklarını korumak için koyduklarını söylediği kısıtlamalar, çimento ve boru gibi inşaat malzemelerinin gelişini yavaşlatmış, hatta bazen tamamen durdurmuş.
Taşeronlar gelip gitmekte zorlanıyormuş. Son problemse, yakıt bulunamaması.
Kısacası bir savaş varken, kanalizasyon sistemi kurmak zor...
Gazze yıllardır süren savaşın izlerini taşıyor. Lağım çukurlarının yakınına kameramızı kurduğumuzda çıplak ayaklı, belli ki yürümeyi öğreneli çok olmamış bir çocuk, yanımıza gelerek İsrail mevzilerine mi saldıracağız diye sordu.
"Yağmur yağacak" mı diye sormaktan farkı yoktu onun için.
Bu çocuk ve daha yüz binlerce Gazzeli çocuk için patlamalar, günlük hayatın olağan sesleri.
O da kameranın ve üçlü ayağının silaha benzediğini düşünmüş olmalı.
Biz de bunu duyduktan sonra daha hızlı çalışmaya gayret ettik - Ne olur ne olmaz, İsrailliler de aynı şeyi düşünebilir.