![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Ciao Roma Ciao
![]() Roma'daki resim, sinema, edebiyat dünyasını tanıdı, kimi dostluklar kurdu, ama parasal sorunlarını asla halledemedi. O zaman ve zaten bir yerde « ilk göz ağrısı » Paris'e gitme arzusunu gerçekleştirmeye karar verdi. Nitekim bir söyleşisinde aynen şunları söyledi, Abidin: «Sonunda kendi kendime dedim ki, ‘Azizim Abidin, seni paklasa paklasa Paris paklar.’ Böylece Roma'daki dokuzuncu ayın sonunda Paris’in yolunu tuttum.» ![]() Abidin’in 1952 Ocak sonundan beri Roma'da bulunduğunu bildiğimize göre, hesabımızı yapalım: Dokuz ay bizi ekime taşır. Abidin Ekim ayında mı ayrıldı Roma’dan? Kesin bir şey söylenemez. Ama Venedik Bienali'nin kapanışına kadar beklediyse,1952 Kasım ayının ikinci yarısında Roma'dan ayrıldı diyebilirim. Abidin’in Roma’dan Paris’e gitmek üzere yola çıktığında yanında Roma’da bir süredir birlikte sıkı bir aşk yaşadığı Sophie’nin olduğunu, Pierre Biro'nun tanıklığına/anlattıklarına dayanarak, söyleyebilirim: Yalnız değildi Abidin yolculuk sırasında. Ama bu konuda da elimde kesin bir belge yok. Belki Paris'e tek başına gitti. Sophie birkaç gün sonra geldi. Neyle ve nasıl geçti İtalya'dan Fransa'ya? Bunu da bilemiyorum. Yola çıktığında pasaportu geçerli miydi? Bu da belli değil. Pasaportu geçerli değildiyse İtalya'dan Fransa'ya nasıl geçti? Peki, neyle yolculuk yaptı Abidin? Belki otomobille. Belki trenle. Trenle yolculuğu daha mümkün gibi. Abidin, Ocak 1952’de, İstanbul’dan yolcu edildiğinde kaç parça eşyası vardı? Güzin yazıyor: « Abidin'in kocaman lacivert gardrop bavulu ve daha bir iki parça eşyası. » Belki bir de resim ciltbendi. Peki Roma’dan ayrılırken kaç parça eşyası vardı? Herhalde yukarıdakilerin aynısının tıpkısı kadar eşya. Ve belki resim ciltbendi İstanbul’dakinden biraz daha kabarık: Çünkü yeni resimler var. Roma'da yapılmış birkaç resim daha. Daha ne olsun? Prego prego sesleri arasında bir tramvay geçer önce la piazza di Spagna'dan. Bir tren sonra. Ciao Roma ciao sesleri duyulur. Roma Gar’ı tıklım tıklım. Kent merkezinden sarsılarak kalkar tren. Hangi Gar acaba? Hangi tren? Yolcu kim? Kimlerle? Mahalle lokantasında yemek faslı bitti maalesef. Eski zaman « music-hall »lerdeki tangolara elvada. Hoşçakal piazza del popolo. Ciao Roma ciao. Antik freskler, büyük ve harabe şatolar, Michelangelo'nun « Musa »sı, Colesseo'nun sütunları, iri gögüslü kadınlar, bitik prensesler, kürklü mantolarını umutsuzca yerlerde sürükleyerek sürünenler, umutsuz aristokratlar, o güzel kara kaşlı kara gözlü esmermiesmer kadınlar: Siyahlara bürünmüş yalnızlıklarının derinliklerinde yitik... Arrivederci Roma, arrivederci... Papazlar, eteklerini toplamaktan dua etmeye zaman bulamayan, palavra palavra diyen bitirimler, yeni yetme mafya çeteleri geliyorum diyen, karaborsa sigara, esrar, her türlü uyuşturucu, ABD askerleri, viski kaçakçıları, filtrele sigaralar, çikletler, duvar diplerinde bitik fahişeler, « çok derin ve çok özel » mahalleler, savaş malülleri, dilenciler, keşler ve yeni yetme pezevenkler elveda evet elveda. Rahibeler saçları kirli, piskopazlar tesbihleri ayaklarına dolanan, bütün « Çocuklu Bakire » tabloları tümü martaval, elveda. Papa, evet o, az daha unutuyordum, İsviçreli Muhafız alayının arkasında saklanan, hepsi bunların evet hepsi arkada kaldı. Tren çığlık çığlığa : Pizzalara, « pasta »lara, etli pidelere, osso buccolara, macaronilere, risottolara, gelatolara sürekli tebessüm etmekten yanaklarından kısmi felçli garson beylere, sevimli genç kadınlara bahçelere ve parklara, serinliklerine, bağlara ciao, evet ciao. La Barafonda popüler tiyatrosu burda, Paradiso sineması şurda değil miydi? Elveda tiyatrolarım: Beşiğinde sallandığım. Ciao sinemalar. Şarlo yine görüşmek umuduyla: Paris’lerin Quartier Latin sinemalarında mutlaka. Belki Fellini ve Pasolini ile, belki onlarsız. Elveda Anna Magnani: Roma-An(n)a. « Kurtlara » ve « Kardeşler »e elveda. Kurt sütünden beslenenlere, yoksul banliyölere yeşermekte olan, yarı uykulu genç annelere, kuçaklarındaki bebelere elveda. Ciao citta ciao. Fabrika bacalarına, binaların süslü taraçalarına, emekçilere, meydanların, cadde sokak ve bulvarların kadınlı ve erkekli göstericilerine elveda. Bunların hepsi geçti birbiri ardına. Abidin'i en çok üzen, Roma’dan çıkar ayak, Yedi Tepe’ye elveda oldu. « Öbür » Yedi Tepe’ye elvada deyip surlarına yüz sürdükten sonra, uzaklaşıyordu biraz daha Güz-in-in-den ve İs-tan-bul-un-dan. Abidin’i bunun dışında üzen başka bir şey de olmadı o an.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 06 Aralık 2013 08:11:51 }
değerli sehmus güzel,
Diğer Sayfalar: 1. yazılarını özlemişim. lütfen sürdür. sydney'den dostlukla
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |