
Hemen hemen her gün gazetelerin manşetlerinde şu ifadeleri görmekteyiz: "Dahiliye Nazırlığından bildirilmiştir; 9 ayrı suç şebekesi eş zamanlı operasyonla çökertilmiş, örgüt mensubu 146 şüpheli yakalanmıştır." Bu tür haberleri yıl boyunca toplarsanız, yakalanan şüphelilerin yıllık toplamı yaklaşık 5000 kişiyi bulur. Bu kadar organize suç şebekesi bir günde oluşmamıştır. Hiç düşündünüz mü, bu çeteler Dahiliye Nazırlığı döneminde nasıl bu kadar örgütlenebildi? Bir saat ya da bir günde bu uyuşturucu baronları teşkilatlanamaz. En az 5-10 yıl süren bir yapılanma gerekir. Peki bu örgütlenmenin hesabını kimden sormalıyız? Tabii ki bir önceki görevli ve yöneticilerden.

Her gün olmasa da her ay birkaç kez, Hazineden sorumlu bir yetkilinin gazetelerde ekonomiyle ilgili iyimser açıklamalarına şahit oluyoruz. "Mayıs, Nisan’dan daha iyi olacak. Haziran ise ondan da iyi olacak." Bu açıklamaları artık görmek bile istemiyoruz. Bu kaçıncı maliye bakanı ki son on yıldır aynı teraneyi dinliyoruz. “Ocak, Şubat’tan daha iyi olacak; Mart, Şubat’tan çok daha iyi olacak” sözlerini tekrarlayan kaç yetkili geçti sayamadım. İnsan gerçek dışı bir şey söylerken yüzü kızarır derler ya, bu sadece utanma duygusu olan insanlar içindir. O makamda oturanların, bu sözleri söylerken yüzlerinin hiç kızarmadığına inanıyorum. Hatta kendi söylediklerine kendilerinin bile inanmadığını düşünüyorum. Bu nasıl bir karakterdir böyle? Hani bir keresinde "bir uyuyup 6 ay sonra uyandığımızda gözlerimiz ışıl ışıl olacak" denmişti ya, işte aynı tarımsal gözlerin içindeki ışıltılar gibi, ülkemin her geçen gün daha da fakirleşmesini izlemek, toplumda ciddi bir gerginlik yaratmakta.
Biliyor musunuz, son 10 yıl içinde bu toplumsal gerginlik, evlenme oranlarının düşmesine ve boşanmaların artmasına sebep oldu. Bu durumun ardında yatan nedenleri hiç düşündünüz mü? İnsanlar artık gelecekten umutlarını yitirdiği için, başkalarının sorumluluğunu da almak istemiyor. Bu yüzden çocuk sahibi olmayı da reddediyorlar. Ülkemin ortalama yaş seviyesi gittikçe yükseliyor. Yıllardır çocuklara umut verecek bir yönetimi özlemekteyiz.
16 Mart 2022’de çıkarılan ve kamuoyunda “Dezenformasyon Yasası” olarak bilinen düzenleme, 18 Ekim 2022’de Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasaya uymayan bazı basın mensupları, yayın sahipleri ve gazeteciler hakkında hukuki işlemler yapıldı. Ancak Devlet'in bu yasaya aykırı bilgi yayması durumunda kimin denetleyeceği konusu, yasanın dışında tutulmuş. Halka yanlış ya da çarpıtılmış bilgi yayılması halinde Devlet’in sorumlu tutulamaması, halk olarak bizim kabul edemeyeceğimiz bir durumdur.
Bir ülkeyi yönetecek kişilerin mutlaka hukukçu ya da ekonomist olması şart değil. Ancak bu alanlarda bilgi sahibi uzmanlarla birlikte çalışmaları şarttır. Her birey, kendi evinin ekonomisini ve aile hukukunu doğru şekilde yönetmek zorundadır. Aksi halde her geçen gün hayat daha da zorlaşır.
Haa, eğer sarayda oturuyorsanız ve sarayın tüm masraflarını halkın sırtına yüklemişseniz, o zaman ekonomi hakkında söz söylemek abesle iştigal olur. Sarayın günlük maliyetinin 33,6 milyon Türk Lirası olduğu belirtilmekte. Örtülü ödenekten ne kadar saraya harcandığına dair bir kayıt bulunmadığı için, yıllık gideri konusunda kesin bir bilgi de yok. Sadece dakikada 23 bin lira, saatte 1,4 milyon lira harcama yapıldığı söylenmekte — ki bu bir asgari ücretlinin maaşından fazla.
Sarayda 1150 oda olduğunu okumuştum. Ayrıca müştemilatta 330 oda daha bulunduğu söyleniyor. Türkiye gibi kalkınmaya çalışan ama her 5-10 yılda bir tökezleyen bir ülkenin, bu kadar büyük bir oturma grubuna ihtiyacı var mı, bilmiyorum.
Sarayda 2500'ün üzerinde personel çalıştığı belirtiliyor. Kaç kişinin koruma olarak görev yaptığı ise açıklanmıyor. Ancak saraydan bir bayraklı araç çıktığında, onlarca motosikletli polis, camdan sarkan silahlı görevlilerle yüzlerce araçlık konvoy izliyoruz.
Çocukluğumdan beri siyasetin içindeyim. 1950, 60, 70, hatta 80’li yılları çok iyi hatırlıyorum. O dönemlerin birçok milletvekilini yakından tanıdım, çocuklarına özel ders verdim. Ulus Gazetesi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin merkezine defalarca gittim. Rahmetli İsmet İnönü’yü de, Demirel’i de yakından tanıdım. Ne Çankaya’daki Pembe Köşk’te ne de Güniz Sokak’taki evde böyle bir zenginlik gösterisine tanık oldum. Hele o dönemlerde "konvoy" özlemi hiç yaşanmadı.
Bir ülkede adalet, hak ve hukuk tartışılır hale gelirse, iki şey artar: Enflasyon dediğimiz canavar ve yoksulluk. Diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.