
Sarıkamış konusunda yüzlerce sayfa yazı, onlarca kitap yazılmış, ve biz her sene 4 Ocak'ta Sarıkamış'ı hüzünle anarız. Düşünün, 9 askerimiz değil, 90 askerimiz değil, 900 askerimiz değil, 9000 askerimiz değil, kesin bir rakam olmasa da 90.000 askerimiz Sarıkamış'ta harp etmeden donarak ölmüştür. Sarıkamış'ı hüzünle anarken, dönemin Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa'yı iyi okumamız gerekir.
23 Kasım 1881'de İstanbul'da dünyaya gelen Enver Paşa'nın asıl adı İsmail Enver'dir. Annesi Kırım Tatarlarından Ayşe Hanım'dır, baba tarafının ise Arnavut olduğu söylenir. Çok küçük yaşta Fatih İbtida-i'sine girer. Babasının tayiniyle taşındıkları Manastır, yani Bitola'da, Mustafa Kemal'in de okuduğu Askeri Rüştiye'ye kayıt olur.
1893'te buradan mezun olup Manastır Askeri İdadisi'ne devam eder. 1896 yılında iyi bir derece ile mezun olur ve bu başarı onu Harp Okulu'na taşır. 1899'da buradan teğmen olarak mezun olan İsmail Enver, Harp Akademisi'ni de tamamlayarak, Mekteb-i Erkân-ı Harbiye'nin 45 kişilik sınıfına girmeyi başaran bir subay olur. 1902'de kurmay yüzbaşı olarak mezun olur.
1914'te Padişah Abdülmecid'in torunu Naciye Sultan ile evlenerek Osmanlı hanedanına "damat" unvanıyla dahil olur. Osmanlı tarihinde hep felaketlerin "damatlar" ile birlikte geldiği söylenir. İsmail Enver, hızlı bir şekilde paşalık rütbesine ulaşır ve Osmanlı Devleti'nde Harbiye Nazırlığı ve Başkomutan Vekilliği görevlerini üstlenir.
Enver Paşa, İttihat ve Terakki hareketinin önemli figürlerinden biridir ve 1913'te Bâb-ı Âlî Baskını olarak bilinen askeri darbeyle iktidara gelen kadronun önemli isimlerindendir. Baskının ardından 18 Aralık 1913'te albaylığa, sadece 18 gün sonra 5 Ocak 1914'te generalliğe terfi ettirilir. 1902'de teğmen olan İsmail Enver, 12 yılda general rütbesine ulaşmış ve hanedandan biriyle evlenerek "damat" unvanı almıştır.
Enver Paşa, 1914'te Osmanlı'yı Almanya ile ittifaka sokan isimlerden biri olmuş ve Osmanlı Devleti'ni I. Dünya Savaşı'na sokan kişiliklerden biri olarak tarihe geçmiştir. Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili olarak 3. Ordu'yu Doğu Cephesi'nde Rus kuvvetlerine karşı Sarıkamış harekâtına sürer. Ancak lojistik destek sağlanamaz; Trabzon'a giden ikmal gemileri Ruslar tarafından batırılır. Askerler kışlık giysileri olmadan eksi derecelerde savaşa zorlanır ve 90.000 askerimiz donarak can verir. 10 Ocak'ta ordunun komutasını Hakkı Hafız Paşa'ya devreden Enver Paşa, İstanbul'a döner ve Sarıkamış konusunda bütün yayınları yasaklatır.
Osmanlı Ordusu, İngilizlerle girdiği her savaşta yenilir ve ateşkes imzalamaya zorlanır. Bu süreçte Talat Paşa kabinesi istifa eder ve Enver Paşa'nın Harbiye Nazırlığı sona erer. İngilizlerin yakalama emri istemesi üzerine Enver Paşa, bir Alman gemisiyle Odessa'ya, oradan Berlin'e kaçar. Daha sonra Moskova'ya geçer ve Ankara Hükümeti'nin temsilcileriyle görüşerek Milli Mücadele'ye katılmak ister, ancak kabul edilmez. Sakarya Meydan Muharebesi kazanıldıktan sonra umudunu kaybeder.
Ardından, Bolşeviklere karşı Türkistan'da bağımsızlık hareketi yürüten Basmacılara destek verir. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da Bolşeviklere karşı savaşırken bir baskında öldürülür.
Enver Paşa, her ne kadar akademik olarak başarılı bir subay olsa da, liyakatsiz bir şekilde yükselmesi, sarayın damadı olarak kayırılması, ve develete olan liyakatsizliği ile, Osmanlı'nın bir ordusunu kaybetmesine neden olmuştur. 9 değil, 90 değil, 900 değil, 9000 değil, 90.000 gencimizi liyakatsiz bir askerin inadına yitirdiğimizi unutmamalıyız.
Başarılı ve liyakatli harp okulu mezunlarımıza sahip çıkmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu da hatırlamalıyız, diye bir sözüm geldi, söyledim hem nalına hem mıhına.