
Bu konudan bugüne kadar pek kimseye bahsetmedim, ancak rahmetli validem, büyük dedemin köklerinin Mevlâna'ya kadar uzandığını söylerdi. Elde ettiğim birkaç belge de bunu doğruluyor. Kanımca, bu bağ nedeniyle rahmetli dedemin Yemen’de mutasarrıf olarak görev yaptığını ve orada nenemle nikâhlandığını biliyorum. Hangi yaşta evlendiğini bilmemekle beraber, yedi çocukları dünyaya gelmiş.
Mutasarrıflığın Osmanlı idare sisteminde, sancak veya liva mülki amirlerine verilen bir unvan olduğunu da biliyorum. 15. ve 16. yüzyıllarda, Osmanlı topraklarında tımar sisteminin bozulmasını önlemek amacıyla mutasarrıflık adıyla mülki bir makam oluşturulmuş. İşte, Sıtkı Dedem, Yemen’e mutasarrıflık görevine gönderilmiş. Hangi yaşta ve hangi koşullarla gittiğ, bu göreve atanmasında Mevlevi olmasının bir etkisi var mıydı, bilemiyorum.
Yemen’den döndüğünde, Bursa İnegöl’de kendisine yine mülki bir görev verilmiş. Daha sonra, Kütahya Defterdarlığı'na atanmış. Sıtkı Efendi, halkın büyük saygı duyduğu bir insan olmuş. Hayal meyal hatırlarım, Kütahya’da
Yeşil Camii karşısında, elli metrekarelik, iki katlı kâgir bir evde otururdu dedem ve ninem.
Bu ev, günümüzde hâlâ Kütahya Belediyesi’nin uhdesinde
Asâr-ı Atîka olarak korunmakta. Aslında, bu evin varisleri arasında birçok Mevlevi kişi bulunmakta. Mevlâna’nın ikinci evliliğinden olan çocuklarının soyundan gelen
Hacı Mollazade Mahmud’un torunları arasında
Sıtkı Efendi de var. Aynı soy ağacında
Münir Nurettin Selçuk ve oğlu
Timur Selçuk da yer almakta.
Bir tarihte, bu soy ağacını kayda geçirip bir kenara yazmıştım, belki ileride araştırılır diye.
Rahmetli dedemin mutasarrıf olarak yaptığı işlerin temelinde
tasarruf kelimesinin yattığına inanıyorum. Acaba sancağın gelirlerini koruma görevi var mıydı, tam olarak bilmiyorum. Kanımca, toplanan
aşar, cizye, haraç, avarız ve diğer vergilerin harcanmasına yön veren bir makamda çalıştığını düşünüyorum.
Osmanlı’da toplanan vergilerden yapılan harcamalarda israf var mıydı, kesin olarak söylemek için çok daha fazla bilgiye ihtiyaç var. Ancak, kanımca saray harcamaları hariç, devletin diğer alanlarında harcamaların dikkatli yapıldığına inanıyorum.
Hoca Nasreddin’in “Ye kürküm ye” hikâyesi misali, bu tür savurganlıkların ne sıklıkta yaşandığını bilmemekle beraber, Osmanlı döneminde bile halkın böyle konulara çokça şahit olduğunu düşünüyorum.
Günümüz Türkiye’sinde tasarruf kelimesi yerine sarf kelimesine sıkı sıkıya bağlı bir yönetim anlayışı olduğuna şahit olmaktayız. Bakınız,
17 Aralık 2024 tarihinde yayınlanan
2024/7 sayılı bir genelge var. Göstermelik bir genelge olduğuna inandığım bu tamimin ilk cümlesini paylaşmak isterim:
"Kamu kaynaklarının maksadına uygun, azami tasarruf prensiplerine riayet edilerek kullanılması, her kamu kurum ve kuruluşu ile görevlisi için bir görev ve aynı zamanda bir mecburiyettir."Bu cümleye ek olarak, aynı kararnamede şu ifade de yer almakta:
"Temsil ve ağırlama ödenekleri, zorunlu haller dışında kullanılmayacaktır."Bu ifadeye katılarak gülüyorum.
"Zorunlu haller" konusunda karar verecek olan merci, zaten devletin kendisi olduğu için, bu göstermelik kararnamenin halkı değil yalnızca, devleti de kandırmaktan ibaret olduğunu düşünüyorum. Halk ise acınacak hâlini düşünüp buna gülmekte...
Toplanan vergilerden en büyük pay alan kurumlardan biri de
Diyanet İşleri Başkanlığı. Biz, bu dünyadan ziyade, öteki dünyaya yatırım yapıp, bu dünyada sefillik çekmek adına yaşıyoruz gibi bir gerçeklik içindeyiz.
İçişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı gibi birçok bakanlıktan daha büyük bir bütçeye sahip olan kurum:
Diyanet İşleri Başkanlığı: 13 milyar 430 milyon TL.
Bu rakamlar, bizi bu dünyanın gerçeklerinden uzaklaştırıp ahiret için çalışmaya yönelten bir gerçeği gözler önüne sermekte. Buna yakın bir bütçeye sahip olan bir diğer kurum da Beştepe’deki Saray.
Beştepe Cumhurbaşkanlığı Külliyesi: 16 milyar 928 milyon 146 bin TL.
Toplam genel bütçenin %11.58’i Cumhurbaşkanlığı’na ayrılmış durumda. Saray, sadece 1 dakikada 32.235 TL harcamakta. Üstelik, bu bütçeye örtülü ödenek dâhil bile değil. Ne kadar hazin ki, neredeyse Türkiye’nin millî gelirinin %15’i, tek bir kişinin harcama yetkisine tahsis edilmiş. Üstelik, Saray’ın bu hesapları mevzuata uygun mu harcanıyor, denetime tabi mi, o da belli değil!
Bu yüzden, göstermelik “tasarruf tedbirleri”, halkın gözünü boyamaktan öteye gitmiyor.
Mutasarrıf Sıtkı Efendi bugün yaşasaydı, bu keyfi idare mekanizmasına hangi kelimeyi yakıştırırdı, merak ediyorum diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.