
Osmanlı Devleti, İstanbul’un fethiyle meşgul olduğu yıllarda, 1451 yılında İtalya’nın bir kentinde - muhtemelen Cenova civarında - dünyaya gelen Kristof Kolomb, denize olan tutkusu sayesinde genç yaşta uzak denizlere açılmıştır. Britanya adalarına ve Afrika’nın kuzeyinden başlayarak Gana’ya kadar inmiş bir denizci olarak bilinir. En büyük hayali, baharat yollarını keşfetmekti ve bunun ancak batıya gidilerek mümkün olabileceğini düşünüyordu.
Bu seyahat planlarını gerçekleştirirken, dönemin çok zengin kadınlarından biri olarak tanınan Filipa Moniz Perestrello ile evlenmeyi başardı. Daha sonra Lizbon’a taşındı. Tek amacı, gemiyle uzak doğu ülkelerine ulaşarak getireceği baharatlardan zengin olmaktı. Bu düşünceyle, 1492 yılında üç gemiyle Kastilya’dan batıya doğru yelken açtı. Yaklaşık iki aylık bir yolculuktan sonra, bugün Amerika olarak bildiğimiz kıtaya yakın bir noktaya — muhtemelen Bahama Adaları’na — ayak bastı.
Daha sonra geri döndü ve batıya üç sefer daha düzenledi. Baharat merkezi Hindistan’a ulaşmak umuduyla yaptığı bu seferler sonucunda, Batı’da keşfettiği kara parçalarını anlattı ve bu yeni kıta kısa sürede tüm dünyanın dikkatini çekti.
Aynı dönemde, yine İtalya’da doğmuş bir başka kaşif olan Amerigo Vespucci, yeni kıtalarla ilgilenmiş ve bu yeni dünyaya Mundus Novus (Yeni Dünya) adını vermiştir. Yazdığı mektuplarda, keşfettiği kıta parçasına kendi adını, yani “Amerigo”yu vermiştir.
Sıcak su akıntılarının etkili olduğu bu rotada, yelkenli gemilerle ulaşılan bölgenin, muhtemelen Orta Amerika kıyıları olduğu düşünülmektedir. Vespucci’nin Latince “Americus” adını verdiği kara parçası, 1500’lü yıllarda yayımlanan haritalarda — aslına çok benzemese de — batıda bulunan bu yeni ana karayı oldukça iyi betimlemiştir. Artık herkes, tam olarak keşfedilmemiş bir kıtanın varlığını kabul etmiştir.
Amerigo Vespucci, toplamda yeni kıtaya dört sefer gerçekleştirmiştir. Bu seferlerden esir aldığı bazı yerli halkları Avrupa’ya getirdiği bilinmektedir. Aynı zamanda iyi bir gökbilimci olduğu, bazı takım yıldızlara isim verdiği de doğrudur. Alfa Centauri ve Beta Centauri yıldızlarının yanı sıra Crux takım yıldızına ait yıldızları gök haritalarına işlemiş olduğu kayıtlarda yer almaktadır.
Yeni kıtanın keşfinin ardından, başta İtalya olmak üzere İngiltere, İspanya, Baltık ülkeleri ve Fransa gibi ülkeler, 16. yüzyıldan itibaren ilginç girişimlerde bulunmuşlardır. Ülkelerinde asayişi bozan, halkı kin ve nefrete sürükleyen, suçlu, hırsız, düzenbaz ve eğitilemeyen bireyleri gemilere doldurarak, Amerika kıtasının kıyı şehirlerine gönderdikleri rivayet edilir.
Bu arada, Osmanlı kadırgalarının da bu akıma uyduğunu ve Akdeniz’den çıkıp batıya doğru ilerleyerek buldukları adalara “Turks” adını verdiklerini düşünmekteyim. Karayipler’de yer alan Turks and Caicos Adaları bu görüşü destekler niteliktedir. Bu adların kökeninin Osmanlı gemilerinin bölgeye ulaşmasıyla bağlantılı olup olmadığını kesin olarak bilmemekle birlikte, Osmanlı Leventlerinin bu yolculuklara katıldıklarına inanırım.
Hatta Osmanlı Devleti’nin, İstanbul’da asayişi bozan azılı katil ve isyancıların liderlerini de gemilerle bu kıtaya gönderdiğine inanıyorum.
Her ne kadar bu konuda kesin belgeler olmasa da, 1500’lü yıllarda Amerika’ya gönderilen Türk grupları arasında “Mel’un Can” adıyla bilinen büyük bir grubun varlığından söz edilir. Hatta bu grubun bir de ekonomik kuruluşu olduğu, adına da “Meluncan Bank” dendiği ileri sürülür.
“Mel’un Can” isminin nasıl ortaya çıktığına dair resmi bir belge bulunmasa da, asıl ismin “Can” olduğu; bu kişilerin suç geçmişini ifade etmek amacıyla başına “mel’un” sıfatının eklendiği tahmin edilmektedir. Ancak şu da bir gerçektir ki, azılı suçluların bu yeni kıtaya gönderilmesiyle birlikte, birçok kişi orada yeni bir hayat kurmuş, yeni kökler salmıştır.
Günümüzde ülkemizde 405 cezaevinin toplam kapasitesi 299.881 kişi olarak açıklanmıştır. Ancak Adalet Bakanlığı’nın resmi verilerine göre bugün cezaevlerinde 403.060 tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır. Bu durum, hukuk sistemimizde ciddi sorunlar olduğunun ya da bir şeylerin yanlış yapıldığının açık bir göstergesidir.
2025 yılı Adalet Bakanlığı bütçesinde 1.213 milyar lira ayrılarak 11 yeni cezaevinin yapılması onaylanmıştır. Biliyor musunuz, şu anda cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısı, Türkiye’deki 30 ilin nüfusundan fazladır.
“KANUN PAKETİ” ile çıkarılan af sonucu cezaevlerinden salıverilen katiller, sabıkalılar, uyuşturucu suçluları yeniden toplum içine karışmış, bazıları suç işlemeye devam etmiş, hatta Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’e saldırıda bulunmuşlardır. Sayın Özel’i koruyamayan 8 erkek ve 1 kadın korumanın saldırıdan sonra ortaya çıkmaları sizce ne anlam taşımaktadır?
Evlat katilleri dışarıda serbestçe dolaşırken, suçluluğu sabit olmayan siyasetçiler ve gazetecilerin cezaevlerinde tutulması, toplum vicdanını derinden yaralamaktadır.
Diyorum ki…
Keşke yeni bir kıta bulunsa da, cezaevlerindeki kapasite fazlası azılı hükümlüleri oraya gönderip serbest bıraksak da kurtulsak diye bir sözüm geldi söyledim; hem nalına hem mıhına.