
Güzel insanların yaşadığı bir ülkede çirkin insanlara yer olup olmaması sizin kararınızdır diye düşünmekteyim. Bir haber okuyucunun söylediği gibi; patron sizsiniz, kimi istiyorsanız onu getirin ülke yönetiminin başına. İstemediğiniz insanlar bu ülkeyi yönetmesin. Ülkemiz üzerinde oynanan oyunların tarihçesi yaklaşık iki yüz yıla dayanır. Olayları tekrar bilginize aktarmak istememekle beraber, Amerika’nın Büyük Orta Doğu Projesi’nin başlangıç tarihi yaklaşık 1790’lı senelere dayanmaktadır. Akdeniz Osmanlı gölü iken, haraç vermeyen beş Amerikan bayraklı gemi Cezayir Limanı’na çektirilir.

Orta Doğu’nun yer altı zenginlikleri, Amerika’nın bu yıllarda yoğun ilgisini çekmiştir; bu, yakın tarihimizin bir gerçeğidir. Mutlaka biliyorsunuzdur, Amerika’da New York şehrinde, Özgürlük Adası üzerinde devasa bir kadın heykeli durur. Bu heykel “Dünyayı Aydınlatan Özgürlük” olarak bilinir. 1886 senesinden bu yana ayakta duran bu anıtsal heykel, simgelediği kavramı bir kadın figürüyle temsil eder. Bakırdan yapılan heykelin yüksekliği 46 metredir.
Heykelin ilginç bir de hikâyesi vardır; doğruluğu konusunda tereddütlerim bulunmakla birlikte anlatılır. Sultan II. Mahmud’un oğlu Abdülaziz’in, 1861 yılında başlayıp 15 yıl süren saltanatı döneminde Süveyş Kanalı projesine de müdahil olduğu bilinir. Hatta bu kanalın girişine bir heykel dikilmesi için Fransa’nın ünlü heykeltıraşı Frédéric Auguste Bartholdi’ye bir heykel sipariş edilir. Bartholdi, üç senelik bir çalışmayla 350 parçadan oluşan bu heykeli tamamlar. Bir elinde meşale tutan, başında yedi oklu ve yedi kıtayı simgeleyen bir taç bulunan kadın figürü, dönemin Mısır Valisi İsmail Paşa tarafından padişaha; kanal girişine konulmasının yakışık almayacağı, “kadın figürünün Müslüman Mısır halkı arasında rahatsızlık vereceği” gerekçesiyle bildirilir. Bunun üzerine heykelin Süveyş Kanalı’na gönderilmesi durdurulur. Marsilya’da bekleyen 214 sandığın gemiye yüklenmesi iptal edilir ve sandıklar bir depoya kaldırılır.
Fransa’da bir depoda kaderine terk edilmiş hâlde bekleyen bu devasa heykel, Fransa ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki dostluk grubunun başkanı Édouard René Lefebvre de Laboulaye’nin girişimiyle yeniden gündeme gelir. İyi ilişkilerin göstergesi olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin kuruluşunun 100. yılı anısına bir heykel yapılması istenir ve yine Frédéric Auguste Bartholdi’den rica edilir. Bir elinde hukuk kitabı, diğer elinde meşale olan bir kadın heykeli talep edilir.
Bartholdi, Fransa’da depolarda bekleyen ve Süveyş Kanalı için tasarlanan bu heykelde bazı değişiklikler yapar. Eyfel Kulesi’nin mühendisi Gustave Eiffel ile birlikte çalışarak heykeli restore eder ve tamamlarlar. Heykel, Amerika’nın bağımsızlığının 110. yılına yetiştirilir.
Heykeldeki kadının bir elinde tuttuğu hukuk kitabının üzerinde “JULY IV MDCCLXXVI” yazısı görülür. Hatta heykelin 28 Ekim 1886 tarihinde yapılan açılışına, Süveyş Kanalı’nı inşa eden ve heykele ilk siparişi veren Ferdinand de Lesseps de katılmıştır.
Amerika’da, bu heykelin sembolik olarak elinde tuttuğu hukuk düzeni, mümkün olduğunca düzgün işlemektedir. Issız bir yolda, gecenin bir yarısında, boş yolların kesiştiği bir kavşakta trafik ışığı kırmızı yanıyor ve araçlar durup bekliyorsa; o ülkede hukuk düzeni olduğuna inanırım. “Liberty” Bağımsızlık Heykeli’nin içinde, kaideden tepeye kadar 168 basamaklı bir merdiven bulunmaktadır.
Hani bizim Kayseri’deki okulumuzun merdivenleri de 147 basamaklıydı; bu yüksekliğin ne demek olduğunu çok iyi anlarız.
Hukuk ve yasalar bir ülkenin vazgeçilmez tek ögesidir. Bir ülkede yaşayan insanların, sade vatandaşından ülkenin cumhuruna kadar herkesin uyması gereken tek bir kural vardır: Hukukun önünde herkes eşittir; hukuk, kişiye ya da kurumlara göre uygulanmaz.
Dikkat ediyor musunuz, özgürlük bir kadın figürüyle temsil edilmektedir. Ancak biz, kadınlarımızın “özgürlük” anlamında özgürce yaşamalarını temin etmekten aciziz; bunu üzülerek ifade etmek isterim. Sadece 2025 yılının ilk on ayında ülkemizde cinayete kurban giden 390 kadınımız ve 286 kayıp kadınımız bulunmaktadır. Bunun bir utanç tablosu olduğuna inanmaktayım.
Kimse ekranlara çıkıp “Burası bir Yargı Ülkesi’dir” diye abes bir cümle kurmasın. Uluslararası literatürde “Yargı Devleti” diye bir tanım bulunmamaktadır; ne anlama geldiğini de merak etmekteyim. Yasaların uygulanması icraatla olur. “Keyfî idareyi” hangi kelimeyle tarif edersiniz bilmiyorum. Hele “Burası yargı ülkesidir” cümlesinin ne anlama geldiğini ben bile anlayamadım; hani bilen varsa anlatsın, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.