A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Kır saçlı göçebeler

Kategori Kategori: Günün içinden notlar | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Saba Öymen | 17 Şubat 2014 08:00:52

Dün eve dönerken karşı sıradaki evlerden birinde oturan John karavanını yıkıyordu. Yeni dönmüşler geziden. “Cumartesi döndük Queensland’den,” dedi. “Queensland’deki kızımın en küçük çocuğu yedi yaşında. Kızım haftada üç gün çalışıyor. Anneannelik, dedelik yaptık, okullar tatildi ya, biz baktık toruna. Tatil okuluna göndermesinler dedik. ”

John’u ilk kez bu denli konuşkan gördüm. Onun da, karısının da bir süre önce emekli olup, bir karavan satın aldıklarını ve uzun gezilere çıktıklarını biliyorum. Ondan önce arada sırada, arabasına binerken rastlaşıp merhabalaştığım, iş çantası elinde, sabah gidip akşam gelen bir adamdı.

Sordum. “Nasıl gidiyor emeklilik, memnun musunuz?”  

” Tabii ya,” dedi. “Dilediğimiz gibi geziyoruz. Keyif benim, nereye istersem oraya... Beğendiğim yerde mola... Bazen bir yerde müzik festivali falan oluyor mesela. Yola devamdan vaz geçip üç beş gün kalıyoruz.  Emeklilikten sonra ne çok  kişiyle tanıştım, şaşarsın. Yalnızca gezilerde değil. Burada bile. Daha önce bu sokakta ne az insan tanıyormuşum, hayret ettim. Kimseyi gördüğüm yoktu ki sabah çıkıp akşam gelirken.”

Sokağın biraz ilerisindeki evleri işaret etti, “Şu evlerde oturanlarla yeni tanıştım mesela.”

Şimdi vaktinin bol olduğu belliydi. Sözünü noktalamaya pek niyeti yoktu, şundan bundan konuşmayı sürdürüyordu.  Geçenlerde oğlum söylemişti, her rastlayışında onu  lafa tutuyormuş John. Arabayı tam John’un karavan takılı arabasının karşısına park ettiğinden, John da sık sık arabasını yıkayıp, karavanını temizlediğinden, çok  karşılaşır olmuşlardı son zamanlarda.

“Karavanı aldığımızdan beri epey gezdik.” dedi elindeki fırçayı sabunlu su dolu kovaya bırakıp, “Güney Avustralya’ya, Victoria’ya gittik. Kasabalara köylere uğraya uğraya. İstediğimiz yerde konaklayarak. Queensland’e zaten hep gidip geliyoruz.”

John ve karısı Jenny kır saçlı göçebeler (grey nomads) oldular.  

Emekli olduktan sonra bir karavan ya da kampervan satın alıp, yılın büyük bir bölümünü yollarda, gezerek geçiren ve kır saçlı göçebeler diye anılan kişilerin sayısı artıyor Avustralya’da.

Kimi birkaç ay dolaşıp evine dönüyor John ve Jenny gibi. Bazıları güney eyaletlerinde hava soğumaya başlar başlamaz, bağlıyor karavanı arabasının arkasına, atlıyor arabaya, bitmeyen bir  yazın yürürlükte olduğu kuzey eyaletlerine göç ediyor birkaç aylığına.

Sürekli  yollarda olanlar da var, yollar evimiz diyenler...  Eski iş arkadaşlarımdan birinin annesi, babası böyleydi. Evlerini boşaltmış, kiraya vermişler, eşyaları bir depoya koyup  karavanda yaşamaya başlamışlardı.  Avustralya’yı  boydan boya dolaşırken, yol boyunca geçtikleri kasabalarda hoşlarına giderse uzunca kalıyor, kendilerine uygun ufak tefek işler bulduklarında bir süre çalışıyor, sonra yine yola devam ediyorlardı.  

Şehirlerin karmaşasından, kalabalığından, sıradanlığından kaçmak, yeni yerler görüp, yeni dostlar edinmek... Yeni deneyimler, belki serüvenler...  İlginç bir yaşam biçimi değil mi? Hoş görünüyor da, sürekli yolda olmak pek de kolay bir şey değil bence.  Buzdolabının pilini, ocağın gazını, kullanılacak suyu düşünmek gibi günlük yaşama ilişkin güçlükler bir yana, küçücük bir odaya ev deyip, orada yaşamak...  Üç gün, bir hafta, bir ay değil... Aylarca o minicik yerde... Yolda... Eski alışkanlıkların hepsini bırakmak gerek bütün bunlara katlanabilmek için. Bana pek de çekici gelmediği hiç düşünmeden ‘katlanmak’ sözcüğünü kullanmamdan  belli oldu.

Küçücük karavanda yaşıyorlar dedim ama mola yerlerinde yaşam bahçeli bir evdekine benzemiyor da değil. Karavanlar park ediliyor, açılır kapanır masalar, sandalyeler, kamp koltukları çimenlerin üzerine taşınıyor. İşte doğayla kucaklaşma zamanı geldi...  Ayağınız toprakta, başınızı kaldırıyorsunuz, tertemiz bir gök... Başka ne istenir ki?  O hava solunacak, yemekler orada, göğün altında yenecek, çaylar orada içilecek. Kitaplar okunacak. Bilgisayarlarlar çıkartılacak. İletilere bakılıp, ailenin geride kalan genç üyelerine fotoğraflar yollanacak.  Teknoloji onların da yaşam biçimini etkilemiş elbette. Ağ güncesi (blog) yazanlar da var.

Kır saçlı göçebelerin gelenek haline gelmiş bir alışkanlıkları olduğunu öğreniyorum anlatılanlardan.  Yolda olunmadığı  zamanlarda, öğleden sonra saat üçte, günlük işler mutlaka bitiriliyor, çaydanlıklar ocağa konuyor, kupalar çıkartılıyormuş. Ya da biralar, şaraplar...  ‘Happy hour’ diye adlandırmışlar bu zamanı  kır saçlı göçebeler. Poşet çay, kupadaki kaynamış suya batırılıp çıkartılırken ya da bir kadeh ‘chardonney’ yudumlanırken sohbetler uzuyor,  dostluklar kuruluyormuş. Bazen bir park yerinde tanıştıkları kişilerle aylar sonra başka bir eyalette başka bir park yerinde karşılaşıp eski dostlukları pekiştirdikleri de oluyormuş.

Emeklilikte, yollara düşüp yeni yerler görüp, yeni insanlar tanımak mı daha güzel,  deniz kenarında bir köye yerleşip, bahçede domates biber ekip biçmeye, birkaç da tavuk beslemeye başlamak mı,  bilmiyorum.

İnsanın, yaşamın anlamını arayışı, yıllar geçip yaşlar ilerledikçe, saçlarda beyazlar arttıkça bitmiyor.  Kim bilir belki artıyor bile, hala bulamamışsak, bunlar son şanslarımız çünkü... Kendini, kim olduğunu, ne istediğini  bulma çabası  hala sürüyor belki ama, yine de bir şey var... Kim olduğunu, ne istediğini  saça kır düştüğünde,  çoğu zaman eskisine göre çok daha iyi biliyor insan. Köyde tavuklara yem atıp domatesleri  koklayabiliriz... Ya da usulca alçalan güneşi yanımıza alıp, direksiyonu uzayıp giden yola yöneltebiliriz... Hangisini istediğimizi aslında çok iyi biliyoruz değil mi? Hani o, içten gelen ses var ya, o ses söylüyor... Onu dinlediğimizde, tavuklara yem atıyor da olsak, arabada bir sonraki molaya doğru yol alıyor da olsak, biz, kendimiz istediğimiz için yaptığımızda, hissettiğimiz şeylerin birbirine çok benzeyeceğine eminim.

Karavanlar ve yollar; domatesler, tavuklar ve köyler herkes için değil tabii... Şehri, kitapçılarımı, sinemalarımı, güzel yapılmış bir bardak latteyi,  sokakları ve sokaklardaki  insanları uzun süreliğine bırakmayı isteyeceğimi sanmıyorum ben.

John’un karısı Jenny görünüyor kapıda. Yaklaşıp “Merhaba, nasılsın?” diyor bana.  Sonra John’a dönüyor, “Kuaförümden randevu aldım, birazdan gitmem gerek.”

Jenny’nin saçındaki belli belirsiz beyaz telleri fark ediyorum. Kır saçlı göçebelerin sık sık eve dönenlerinin, tanıdık bildik kuaför ellerini yeğledikleri belli oluyor.

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 6 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

afife ak { 20 Şubat 2014 08:13:37 }
Daha önce de buna benzer bir açıklama -benzetme yapmıştım sanırım,şimdi de aynısını yapacağım: Bir bardak su içer gibi ,yüreğimizi sıcacık kavrayan bir anlatım..Çok beğendim..
Diğer Sayfalar: 1.

 




radyo.ayorum.com'a HOŞ GELDİNİZ
Erdoğan'ın tek hedefi iktidarını korumak…
İşçiyi Bırak Kutlasın
Erişim engeli sonrası X'te Ekrem İmamoğlu akımı
Papa Françesko yaşamını yitirdi.

10 soruda Trump'ın Gazze için sunduğu barış planı
İngiltere, Avustralya ve Kanada, BM Genel Kurulu öncesi tarihi adımla Filistin’i tanıdı.
Nepal, Bangladeş ve Sri Lanka’da halk liderleri devirdi.
Trump’ın yanıltıcı iddiaları!
Bir pedofil MAGA'yı nasıl bozdu?

Türkiye'de yoksulluk sınırı 88 bin liraya dayandı.
KKM'nin ülkeye maliyeti ne kadar oldu?
ABD'de gümrük gelirlerindeki artış, Temmuz'da rekor harcamalarla yükselen bütçe açığını frenleyemedi…
Çin yapay zekayla “yumuşak gücünü” artırıyor.
Avrupa nasıl Çin'le ABD'nin arasında kaldı?

Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.
Cilt kanseri oranında dünyada başı çeken Avustralya'da güneş kremi skandalı.
Dünya Sağlık Örgütü: '7 Ağustos'ta Türkiye'de maymun çiçeği tespit edildi'
Yeni Zelanda'dan yeni turist politikası…
Dünyanın en eğlenceli 40 ülkesi seçildi.

Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024
KOLLEKTİF OYNAMALI KAZANMAK İÇİN

KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?
Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…
Çin'den gövde gösterisi: Yarı maratonda robotlar insanlarla yarıştı…

Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

AKIL...
KISA KESİLMİŞLER, AĞUSTOS 2025
ÖZERK, FEDERAL, KONFEDERAL
MÜNİH, 30 EYLÜL
DİL DEMİŞKEN

Kayyum
BU VATAN
HAFIZA-İ BEŞER
AMEN...
BASTİLLE

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git