A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Mardinli 'GULA-MALA'lar

Kategori Kategori: Ayorum Güncel | Yorumlar 2 Yorum | Yazar Yazan: Tayfun Şahin | 09 Mayıs 2009 01:20:09

Avustralya kıtasının yerli halkı Aborjinler, tarihi, önemli olayları ya da herhangi bir işin yapılışını sözlü olarak kuşaktan kuşağa geçirmiş bir halk. Her ne kadar kıta içerisinde farklı beden ve dil özellikleri gösteren kabileler olsa da; nesilleri birbirine bağlayan 'sözlü tarih' aktarımı kıtanın ortak özelliği gibi.

Beyazların kıtaya yerleşmeleri son 200 yılda olmuş ama 17.yüzyılın başından itibaren Aborjinlerin Avrupalılarla ya da beyazlarla karşılaştıkları kabul ediliyor. Kabile hayatı yaşayan insanların beyazlarla karşılaşma anı da oldukça enteresan. Kıtanın farklı bölgelerinde, farklı karşılaşma hikâyeleri anlatılsa da, ben Kuzey Avustralya Aborjinlerinin anlattığı hikâyeyi aktarmak istiyorum sizlere.

“Çalılıklardan gelen tuhaf sesleri duyduklarında kabile üyelerinden bir kısmı avlanıyordu. Sesi çıkaran şeyin ne olabileceğini anlayamamışlardı ve bunun bir ‘malagatj’ (ruhlar dünyasından gelen melek gibi güçlü bir varlık) olabileceğini düşündüler. Sonra, o tuhaf şeyi gördüklerinde yürekleri korkuyla doldu. Karşılarındaki şeyin dört bacağı ve tuhaf şekilli bir vücudu vardı. İki kafasıyla beraber, gördükleri ya da duydukları her hayvandan daha büyüktü. Kabile üyeleri, bu tuhaf şeyi, sadece gözlüyor ve takip edebiliyorlardı. Yaratık bir anda hareket edip iki parçaya ayrıldığında çok daha büyük bir şok yaşadılar. Şimdi, öylece dikilen, dört ayaklı, iri gövdeli, tek kafalı bir hayvan ve onu tutan, birazda kendilerine benzeyen bir başka şey vardı. Ama hayvanı tutan şeyin elleri ve yüzü bir ‘mokuy’un (ölü insan) rengi gibi beyazdı! Vücudunun geri kalan kısmı ise, balık derisi gibi, tuhaf elbiselerle kaplıydı.

Mokuy işemeye başladığında onun bir ruh değil erkek olduğunu anladılar. Belki yarı insan ya da başka bir şey… Sonra kabile üyeleri, ‘mokuy’un hayvan kısmıyla tekrar birleşip geldiği yöne doğru geri gittiğini gördüler. Onu takip etmediler çünkü ruhlarla ilgili bir varlıkla karşı karşıya olduklarını hissedip öldürülmekten korktular. Ve sonra kampa dönerek olayla ilgili düşünüp konuştular.”

Bu ilk karşılaşmadan sonra, yaklaşık 150 yıl boyunca, beyazlar büyük gemileriyle zaman zaman gelip gitmişler, 18.yüzyıl sonlarından itibarense gelenler gitmemeye başladığı gibi sayıları da her gecen gün artmış. 1800’lü yılların sonuna gelindiğinde artık çatışmalar da kaçınılmaz olmuş zira binlerce yıldır diğer kabilelerin toprağına izinsiz girmeyen, doğayı ve hayvanları ancak yaşamak için kullanan Aborjinlere saygısızca ve acımasızca davranıyormuş beyaz adamlar. Hatta öyle ki, bazı bölgelerde, her görülen Aborjin öldürülmeye başlanmış.

Kuzey Avustralya’nın Arnhem bölgesinde yasayan Aborjinler önce ‘Hollander’(Hollandalı) kelimesinin sekil değiştirmiş hali olan ‘Ballander’ ve nihayet ‘Balanda’ diye tanımlamış ‘beyaz adam’ı. ‘Onlar’ kavramının karşısına da, kendisini tanımlamak için, ‘Yolnu’ ya da ‘insan’ demiş. Artık mücadele de ‘Balanda’ (Beyaz Adam) ile ‘Yolnu’ (İnsan) arasındaymış.
Toprağı için, kadınları için ve düzeni için savaşan ‘Yolnu’ önceleri, bedeli ağır da olsa, bir kaç savaş kazanıp, ‘Balanda’yı atmış toprağından ama kısa süre sonra daha kalabalık olarak geri dönmüş ‘Balanda’. Ata toprağını bırakıp bataklıklara, çöllere doğru çekilmeye başlamış Yolnu’nun yiğit evlatları fakat bir süre sonra hiç beklemedikleri bir şey olmuş! ‘Balanda’nın yanında rengi, gözleri, saçları kendisine benzeyen adamlar görünmeye başlamış. ‘Yerli Polisi’ denilen bu adamlar Queensland Aborjinleri’nden başkası değilmiş. Tepeden tırnağa silahlı ‘Yerli Polisi’ne ‘Murri’ diyormuş ‘Yolnu’lar. Aralarından bazıları ‘Murri’lere güvenebileceklerini çünkü onların kendi insanları olduğunu söyleyip sevinecek olmuş ama beyaz adamın elbiselerini giyen ve silahlarını kullanan Murrilerin gerçek yüzlerini göstermeleri çok zaman almamış. İngilizlerin Afrika’da silahlandırıp diğer kabileleri yok ettirdiği zenci kabileler gibi acımasızca saldırmaya başlamış Murriler aynı kanı taşıdıkları insanlarına. Balanda ve Murriler o kadar ileri gitmişler ki, bir keresinde erkekleri avda olan bütün bir kabileyi kadın ve çocuk demeden öldürmüşler. Aralarından sadece, genç bir koşucu Aborjin, bataklıktaki kamışları nefes almak için kullanıp, suyun altına saklanarak hayatta kalmış. Saatler sonra bataklıktan çıkıp köyüne gittiğinde katliamın boyutlarını bir kez daha görüp, acı içinde, herhangi bir tehlike anında buluşulacak kayalıklara gitmiş ve avdaki diğer kabile üyelerine anlatmış yaşananları.

Olanları dinleyen Djinan kabilesinin üyeleri hızla hareket edip, bataklık alanda kendileri gibi katledilen, sürülen, aşağılanan diğer kabilelerin erkekleriyle biraraya gelmişler. Pek çok kabilenin oluşturduğu bu büyük ittifakın erkekleri ‘Balanda’ ve ‘Murrileri’ yok etmek için hazırlıklara başlamışlar. Onları yok etmek istiyorlarmış çünkü ‘Yolnu’ların inançlarına göre her kim soğukkanlılıkla kadınları ve çocukları öldürürse onun yaşam hakkı yokmuş. Ruhu olan, kanun, düzen, adalet duyguları olan bir insanın bu kadar zalimleşip; kadınları ve çocukları öldüremeyeceğini düşündüklerinden, katliamı yapan ‘Balanda’ ve ‘Murriler’e; ‘gula-mala’ (bok insan, insan dışkısı) demişler.

Mardin’in adını ilk kez duyduğumuz bir köyünde o ya da bu sebeple, savunmasız kadınları ve çocukları öldürenlerin haberlerini okuyunca ister istemez ‘gula-mala’ların hala aramızda olduklarını düşündüm. Yüzlerce yıl geçmesine rağmen ‘Yolnu’ (İnsan) olamadığımız için de üzüldüm. Ama daha acısı rakamların ne kadar önemli olduğunu fark etmem oldu. “44 yerine 4 olsaydı aynı şekilde hisseder miydik?” diye sordum kendime. Cevap olarak içten ve kocaman bir ‘Evet’ çıkmayınca ağzımdan; korkularım arttı insanlık için. Demek ki, her gün bir kişi aynı ya da benzer bir şekilde öldürülmüş olsaydı 44 günün sonunda aynı şekilde düşünmeyecektik! Demek ki, kanımızı donduran şey ‘ölüm’ değil; ‘ölümün sayıyla ifadesi’ydi. Demek ki, rakamlar insanlığımızın önüne geçmişti. Bu gerçekle yüzleşmek ağır geldi bana! Aslında ne kadar benzediğimizi anladım ‘Murriler’e ve ‘Balanda’ya. Tetiği çekmemiş olmak belki kurtardı bizi ‘gula-mala’ olmaktan ama bu katliamları yaratan, insanı değersizleştiren, parayı, tarlayı, gücü insan hayatının önüne koyan bu düzene karşı yeterince mücadele etmediğimiz için tam bir ‘Yolnu’ da olamadık esasında.

Oysa merkez ve kuzeydoğu Arnhem Land’ın silahsız, bakımsız, aşağılanmış kara derili yiğit savaşçıları; Büyük Yaratıcı Ruh Wanarr’ın öğretisine uygun olarak ruhlarını, bedenlerini ve zihinlerini disiplin altına aldılar ve yaşayan her şeye saygı duyarak, toplumun ve evrenin çıkarlarını bireyin ihtiyaçlarına ve açgözlülüğüne üstün kılmak için; Murrilere ve Balanda’ya karşı yiğitçe savaştılar. Pek çoğu öldü ve geriye kalanlar bir türlü uyum sağlayamadıkları ‘medeniyet’in(!) uzağında ya da kenarında yaşamaya çalışıyorlar. Ama hala kendilerine, zalimlerin yasasına karşı mücadele ettikleri için belki, ‘Yolnu’ (İnsan) diyorlar…

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 6 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

kübra terzioğlu { 15 Mayıs 2009 20:33:18 }
bence hala yolnu'yuz nedenine gelince eğer takip ediyorsanız hala gündemde olan münevver karabulut cinayetinde bir yürek olabiliyorsak tüm türkiye ve hatta gurbetçi kesim bile canla başla katili arıyorsa bence hala insanız mardine gelince evet sayı hepimizi fazlasıyla etkiledi ama sadece sayımı yoksa yetim kalan çocukların durumunu düşünen insani duygularımızmı bence hala insanız özellikle türk milleti olarak.Ben buna inanıyorum.
haluk { 11 Mayıs 2009 12:32:54 }
ancak bukadar güzel yazı olabilr tebrikler.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Barınma Krizi Değil, Sınıf Savaşı, Türkiye’de Konut, Kira ve Kentsel Dönüşüm Üzerinden Yürütülen Sessiz Tasfiye
Karadeniz Alarm Veriyor, İHA Olayları, Tanker Patlamaları ve Sessizce Derinleşen Bir Güvenlik Krizi
Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?

Narva’da Sessiz İhlal, Rus Sınır Muhafızları Estonya Toprağında, Dünya Yine Seyirci
Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

Avrupa’da en fazla Türk’ün yaşadığı ülkeler hangileri?
"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

Hasidut ve Marxizm, Kutsalın Diyalektiği
Uzayda Yeni Sömürü Alanı: Yörüngesel Yakıt İstasyonları, Uzay Ekonomisi ve Türkiye’nin Küresel Uzay Kapitalizmine Eklemlenmesi
Yıldızlara Bakanlar ve Adaleti Seçenler: Sâbiî Kozmolojiye Karşı Yahudi Etik Devrimi
Mişka Yaponçik Yahudi Mafya Babası
Tankların dili, halkların sessizliği… Tarihi toprak yalanı ve savaşın meşrulaştırılması

UTANMA
Boydan Kısa
TEZKERE
Hangisi Yaşken Eğilir
Büyük Konuşmak

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git