![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Serap yolu sensiz, eylül kadar sessiz
![]() Şimdi eylül... Ege’yle Akdeniz’in birleştiği bu yerlerde hava hala sıcak, geç kalmış tatilcilerle şehre dönmek için ekim sonunu bekleyen emekliler dağla denizin paylaşamadığı bu köşeyi bırakıp gitmemişler henüz. ![]() Buralarda pek kimseyi yalnız göremezsiniz. Temmuzun ağustosun deli kalabalığında da göremezsiniz. Anneler, babalar, çocuklarla doludur plaj en çok. Sonra, kocaları şehirde işlerinin başında kadınlar vardır; çığlık çığlığa suya girip çıkan çocuklarını rengarenk havlularla kurularlar; kumda az ötede oturan ve kocaları şehirde olan başka kadınlarla selamlaşırlar, konuşurlar. Emekli öğretmen hanımlar görürsünüz, emekli avukat hanımlar, bankacı, eczacı hanımlar. Üçer dörder kişilik gruplar oluştururlar, erken gelip ağaçların altlarını kaparak, bir gün önceden bıraktıkları plaj sandalyelerini beğendikleri noktalara taşıyıp, “aman başım güneşte kalmasın, sen de gel Semiha hanım, gel bak burası gölge, gelirim gelirim ama ben önce biraz bacaklarımı güneşe alayım da ısınayım, şu romatizma yok mu” diye çene çalarak. Akşam üzerleri deniz saatinin bitişinden sonraki zamanla yemek saati henüz başlamadan önceki zaman arasındaki o ara saatlerde kumsala paralel uzayıp giden “piyasa” yoluna çıkarlar kadınlar erkekler iki kişi, üç kişi, dört kişi. Gece çay bahçesinde masaların çevresi her zaman doludur. Akşam yemeğini geç yiyenler erkencilere katılırlar, öbür masalardaki boş sandalyeleri çekerek. Çaycı çocuk askılı çay tepsisini dolaştırır. Masalardaki yarı içilmiş çaylara yenileri katılır hemen. Şimdi eylül... Çocuklu aileler çoktan şehre döndüler. Şehirdeki erkekler geldiler, birkaç gün tatil yapıp aldılar götürdüler eşlerini, çocuklarını. Emekli hanımlarsa hala keyifle çene çalıyorlar sonbaharın ilk günlerinde; emekli beyler kumsalda sabah yürüyüşlerine çıkıyorlar. *** Banktan kalktığında, kumlarda oturan birkaç kişinin arasında fark edildi kadın. Yalnızlığıyla, sık sık önüne eğdiği başıyla, göğsünün üzerinde kavuşturduğu kollarıyla...Fark edildiğini bilmeden yürüdü. Sonbahar kumu ılıktı, yumuşaktı, uyumluydu ayaklarının altında. Yakmıyordu. Kayıp gidiyordu her adım atışında. Kadının uzaklaşmasını, evlerin ağaçların arasında yitişini izliyorum. Belki tek başına tatil yapıyor, diye düşünüyorum. ![]() Üçüncü gün ekmek almış dönerken sitenin kıvrılıp giden sokaklarında yürüyorum yolumu uzatıp. Evler eskimeye yüz tutmuş, ahşap merdivenlerde çatlaklar, duvarlarda yağmur lekeleri. Altı yıl oldu buraya son gelişimden bu yana.Zaman burayı da değiştirmiş. Sonra, kıyıda yalnız dolaşan kadını görüyorum gene. Ufuk çizgisine yaklaşan güneşin önündeki silueti tanıdık değil ilkin. Bulunduğum yöne doğru yürürken bir an duraklıyor, beni fark ediyor sanırım. Yolunun önüne herhangi birinin çıkmasını istemeyen bir hali var, ya da bana öyle geliyor. Geri dönmenin veya yolunu değiştirmenin tuhaf olacağını düşünmüş olmalı, yürümeyi sürdürüyor sonra. Yaklaşan kadının yüzünde, başını yana çevirirken boynunu hafifçe eğmesinde tanıdık birşeyler var. Nereden tanıyorum onu? Yaz ortasında bir sokak oluyor sonra her yer. Yaz ortası güneşinin ışıklı aydınlığında, sıcağında uzayıp giden boş bir sokak, Serap sokağı. Ahmet. Ahmet’i görüyorum durgun, tozlu sokağın başında. “Eylül gelecek ama o gelmeyecek”, diyor. “Ne diyorsun sen”, diye soruyorum ama ne dediğini biliyorum. Hümeyra Ahmet’i bırakıyor. Üniversiteye başlamak için büyük şehre gidiyor. “Eylülde Gel’i dinleyip durdum yaz boyu”,diyor Ahmet, “bütün bir kasedi o şarkıyla doldurtmuştum biliyor muydun? Geçen yıl eylülde döndü Hümeyra, ama bu yıl gelmeyecek.” Kadının başını öbür yana çevirmesine aldırmıyorum. “Hümeyra, sen misin?” Boynunu hafifçe yana eğerek bana çeviriyor bakışını. Şaşırmış, gülümsüyor. Evet, çökmüş yüzünde koyu gözleri tanıdık bu kadın Hümeyra. Kaç yıl oldu? “Yirmi sekiz, yirmi dokuz belki”diyor. Ahmet... Ahmet kim bilir nerede? “Biz Ahmet’le evlendik,”diyor, “bilmiyor musun?” Bilmiyordum. Ne zaman? Benim niye haberim olmadı? Çok sonra, ikisinin de izini kaybettiğim yıllarda olmalı. “Ve bitirdik birbirimizi. Keşke... keşke evlenmeseydik.” “Lisedeyken Ahmet eylülü güçlükle beklerdi her yaz”, diyorum alçak sesle. Yirmi sekiz yıl sonra Hümeyra’yı görünce hemen söylenecek şey bu mu? Ama yıllar boyu benimle kalmış, eylül bana hep Ahmet’i Hümeyra’yı anımsatmış. “Yarın benimle kasabaya gelsene”,diyor, “kasaba bu mevsimde çok güzel. Yazın kalabalığı boşaldı. Çok sevdiğim bir çay bahçesi var, orada otururuz.” Ertesi sabah on buçuk sıralarında arabayla beni almaya geliyor. Genç bir kız var arabada, on altı on yedi yaşlarında. “ Kızım,”diyor, “Ahmet’in kızı.” Kasaba, Akdeniz’in simgesi beyaz evleriyle, kıyıda demirlemiş tekneleriyle, tenhalaşmiş ama yaşayan sokaklarıyla hoş. Kıyıdaki çay bahçesine doğru yürüyoruz. “Kendimi toparlamam gerek, “diyor Hümeyra “düşünebilmem, karar verebilmem gerek, Onun için buradayım.” Kocaman ağaçların altına atılmış tahta masalar, müziğin belli belirsiz sesi, havadaki yeni demlenmiş çay kokusu çağırıyor. Denizi gören bir masaya oturuyoruz. Çay bahçesinin yan duvarını gösteriyor Hümeyra. Serap yolu sensiz, eylül kadar sessiz, yazıyor duvardaki tabelada. Birşey söylemek istiyorum, ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok şey var söylenecek. Kızı, “Anne,”diyor, “eylül geldi, okullar açılalı üç gün oldu, hala buradayız. Gitmek istiyorum.” Hümeyra gülüyor, çayından bir yudum alıyor. “ Biliyorum niye gitmek istediğini. Pazara gidiyoruz, endişelenme. Pazartesi okul yolunda olacaksın.” Hümeyra beni eve bıraktıktan sonra, çok sonra, gece, sonbahar rüzgarı Güney’in bu köşesinde bile yaprakları güçle savururken, üzerimdeki hırkaya sarınıp karanlık denizi seyrediyorum. Eylül 2009 Datça – Kasım 2009 Sydney
YorumlarLevent ÖZTEMİZ
{ 20 Mart 2018 13:05:53 }
eser rüzgar
aldanırsın serinliğine yüreğin böylesine yanarken dilinde kurur sözcükler rüzgarın sesini dinlersin dinmeyen öfkeni kamçılar yüreğinde bitmeyen acılar rüzgar yanağında bir buse olur dizginlenemez duygular teslim olursun sevdaya ve rüzgar diner ![]() Levent ÖZTEMİZ
{ 29 Ocak 2017 04:52:05 }
OKYANUS
Beyaz ve parlaktır, Durağan ve dingin, Edilgendir, Ama varlığının net bir ağırlığı vardır. Kendisini izleyenleri mutlu etmek için Olağan dışı anlamları barındırır özünde, Köpürür, coşar, aşındırır, süzer, Oysa içinde ne fırtınalar yaşar göstermez. Başına buyruktur, Bir kabın şeklini almayı ret eder, Kendini sürükler bazen, Kusar içindekileri karaya, Ölü keşişler gibi kumlarda kurur kustukları. Bir saplantı gibi sahip olduklarından kurtulmak adına, Ağırlıklarından kurtulmak için, kriz geçirircesine, Delirdiğini söyleyebiliriz okyanusun. Francis PONGE Levent ÖZTEMİZ
{ 23 Ağustos 2016 18:17:03 }
Zaman sanki benim için durdu. Onca güzelliğin içinde göremediğim güzeller güzeli neredesin? Seni göremesem de aramızdaki mesafeler bitmese de seni düşünmeye devam edeceğim.
![]() Levent ÖZTEMİZ
{ 21 Temmuz 2013 17:30:03 }
Serap yolu sensiz, Eylül kadar sessiz yazan silikleşmiş yazının yanında denize karşı içtiğim ve hala unutamadığım ada çayının kokusu burnumda tüterken aklımdan hiç çıkaramadığım Datça hala aklımda...
Levent ÖZTEMİZ
{ 29 Haziran 2010 12:26:10 }
Serap kafede en çok beğendiğim Türk sanat müziği ile dinlediğim müzikler oldu. İçtiğim ada çayıda gerçekten güzeldi.
nilgün karababa
{ 15 Haziran 2010 05:34:15 }
![]() Sule Sencer Toreci
{ 12 Aralık 2009 22:14:42 }
Sevgili Saba, sana once Datca dan binlerce kilometre uzaktan "Merhaba" diyor, ve bu guzel sıcacık yazınla beni bir kez daha Datca ya getirdigin icin cok tesekkur ediyorum. Yuregine saglık.
Dilek
{ 11 Aralık 2009 08:05:15 }
Saba''cim cok guzel. Tebrikler.
nihat ziyalan
{ 30 Kasım 2009 06:20:35 }
SERAP YOLU SENSİZ
Diğer Sayfalar: 1. 2. EYLÜL KADAR SESSİZ bu güzel öyküyü fotosuz okumuştum. fotoyu görünce çarpıldım. öncekiler gibi bu öykünü de çok sevdim. eline sağlık. Kitap çıkarırısan ismi bu öykünün adı olsun lütfen. kapağında da bu resim. enfes. kutlarım. nihat ziyalan
Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |