Alman haikucuları da güneşin doğumunu, batımını, sonbaharı, yağmuru, ağaçları, mavi göğü, aşkı, dolunayı, kuşları, çimeni, çiği, mevsimleri, çiçekleri... kullanmışlar haiku kalıpları içinde.
Berlin Günceleri 26 Ocak – 1 Şubat 2009
26 Ocak, Pazartesi
Öykücü Orhan Duru’yu kaybetmişiz. Çok üzüldüm. Özgür Edebiyat’ın Ocak-Şubat sayısındaki (sanıyorum en son) öyküsünün son paragrafı bana çok dokundu:
“Huzursuzluk ve aykırılık... Tüm düzeni alt üst etmek istedikleri orada beliriyor. Belki yaşlıyım. Bilmiyorum bu işleri. İlk kez yalnız ve kuşkulu uyuyorum. Aramızda bir kopukluk var gibi. Kaptan! Bu kopuklukla boşluğa ulaşacağız.”
İşte o da boşluk oldu. Ardında bıraktıkları o boşluğu dolduracaktır elbette. Kütüphanemde iki kitabı var: Yoksullar Geliyor (1982), İstanbulin (1995). Fantastik ve kurmaca öyküleriyle gerçekçi bir etki alanı yaratan ender öykücülerden biriydi.
Bir üzüntüm de erken emekli olabilirim umutlarımın suya düşmesi! Öğretmenler Sendikası’nı arayıp bilgi aldım kendi konumumla ilgili. Yaşımın daha küçük (57, 5) olduğunu söylediler. 60’a geldiğimde erken emeklilik için baş vurabileceğimi, 2.5 yıl çalıştıktan sonra 63’te ancak muradıma erebileceğimi söylemeleri canımı çok sıktı. Aslında bunu bekliyordum ama acaba benim bilmediğim başka bir yol var mı sorusuna yanıt aramak için çıkmıştım yola. Olmadı. Yolumun kapalı olduğu gün gibi ortada. Yani daha beş yıl nefes almadan çalışacağım ve ondan sonra erken emekli olabileceğim.
Gücümü tüketmemek için zorlanıyorum ama nereye kadar gidecek bu zorlama?
27 Ocak, Salı
Turgut Uyar’ın “Gazete” başlığı altında topladığı şiirleri Türkiye gerçeğinin şiire yansıması mı acaba? Sosyal sorunları, olayları ayan beyan şiirine geçiren biri değildir, Turgut Uyar. Sezdirmelerle ilerleyen bir şiir, bu. “tefrika”yı “öyle bir geçti ki / hiç unutamam artık” diyerek selâmlıyor. Yerel seçimler yaklaşırken “seçim sonuçları” da şöyle şiire dönüşmüş:
“açlıktır, çünkü yıldırmayan
son sütü annemin
ağacın son yaprağı
ardında umut mumut komayan
ve tok insanların
rahatlıkla söz açtığı açlık
duyurur kendini rahatlıkla
yani çoklukla
suyun sayının ve ekmeğin önemi
ve insanların”.
Birinci sayfadaki haberin devamı olarak da şöyle bir haber şiire dönüşüyor:
“mühimmat deposundan
çalınan güneş
bir temmuz yapılmaya götürülmüş
dağlarda
evet dağlarda.”
28 Ocak, Çarşamba
Küçük bir burun ameliyatının günü kesinleşti bugün. Daralan burun kanallarımın yüzünden geceleri ağzım ve boğazım kuruyordu burnumdan nefes alıp veremediğim için.
29 Ocak, Perşembe
Kapı kapalı. Siyah bir duvar, tek kollu bir adam gibi sallanıyor. Pencereler tavanda. Bulutlar içeri doluyor. Rüzgâr balkona bağdaş kurmuş. Çamaşırlar bembeyaz bulutlara mandallanmış. Bahçeden bir kuzu melemesi geliyor; acı acı, kesilmeye götürülür gibi. Ardından bir de köpek havlaması. Köpek, zincirini koparmak için uğraşıyor, bağlı olduğu ağacın etrafında dönüp duruyor. Zincir ağaca dolanıyor. Köpek ağaca tırmanmaya çalışıyor. Kıyamet günü sanki! Bir adam kapıyı çalıyor. Bir kadın yataktan kalkıyor yarı çıplak. Bir taksi korna çalarak geçip gidiyor. Yağmur bulutları hızla kentin üzerine yaklaşıyor kapkara bir suratla. Bir adam bahçeyi sulamayı bırakıyor, hortumu topluyor. Kapı açılıyor. Derin bir boşluk. Mor ışıklar insanı içine çekiyor... Rüyamda neler oluyor? Uyanayım istiyorum. Rüyam beni içine çekiyor, rahmine: Islak, karanlık, yapışkan, upuzun.
30 Ocak, Cuma
Hanoré Daumier’in bir karikatür albümünü buldum bir sahafta. Albüm, gerçek bir karikatür klasiği. Dönemin savcıları, yargıçları, hakimleri, suçluları, dilencileri, halkı, burjuvaları... ve onların ruh hallerini yansıtan portreleri. İçlerinden ne geçiyorsa yansımış yüzlere, buruşturulan suratlar, asılmış yüzler, çatılmış kaşlar, büzülmüş ağızlar... O günkü insanlar yok ama onlar gibi olan ne çok insan gelip geçti kim bilir: Kızgın, öfkeli, sert, yumuşak, sevecen, nazik, şefkatli, acımasız, dost, düşman, kibar, kaba...
31 Ocak, Cumartesi
Ismarladığım haiku seçkisi geldi: Büyük Göz.
60 haiku yazarından 226 haiku.
Alman haikucuları da güneşin doğumunu, batımını, sonbaharı, yağmuru, ağaçları, mavi göğü, aşkı, dolunayı, kuşları, çimeni, çiği, mevsimleri, çiçekleri... kullanmışlar haiku kalıpları içinde.
Akatalpa’nın Nisan sayısı “haiku özel sayısı” olacak da, onun için içinde yaşadığım toplumun yazarlarının haiku şiirlerini merak ettim.
1 Şubat, Pazar
Bedava dağıtılan sanat, kültür ve tarih kitapları dergisi ECCO’in yeni sayısında Türkiye ele alınıyor kısaca. “Türkiye –Köprü- Doğu Batı Arasındaki Baş” yazısında Osmanlı’dan önceki Anadolu, imparatorluk dönemi ve Atatürk’ün önemi üstünde duruluyor. Yazıda Göbekli Tepe’nin, Didim’deki Apollo Tapınağı’nın, Nemrut Dağı’nın, Sultan Ahmet Camii’n, Aya Sofya’nın fotoğrafları da yer alıyor. Son dönemde Türkiye üzerine yayımlanan altı kitap da tanıtılıyor: Michael Zick’in Sivilleşmenin Terazisi, Klaus Kreiser’in Atatürk Biyografisi, Martin Greve’nin Türkiye’yi Duymak-Türkiye Sesli Kitap’ı, Kıtaların Köprüsü, Klaus Kreiser / Christoph K. Neumann ikilisinin Türkiye’nin Kısa Tarihi, Heiniz Kramer / Maurus Reinkowski’in ortak yapıtı Türkiye ve Avrupa.
Hiç ummadığım yerlerde böyle sürprizlerle karşılaşmak hoşuma gidiyor. Çok uzakta ama bana o kadar yakın bir yurdum olduğunu anımsıyorum böylece.