A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri Ekitap Radyo

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

bir dünya hali

Kategori Kategori: Çevre | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Aykut Yazgan | 30 Eylül 2007 10:07:04

bugünlerde herkes çevresini korumaya çağrılıyor. herkes "çevreye" gereken önemin gösterilmediğinden şikayetçi. herkes yakılan ormanlardan, çöp ve atıklarla pislenen sulardan, göllerden, nehirlerden söz ediyor.

herkes tepemizde artık bir tülbent gibi incelmeye başlayan tabakalardan, nesli tükenen sineklerden ve kuşlardan, nehirlerde sırtüstü yüzen ölü balıklardan bahsediyor.

ve baş parmaklarını avuçlarının içine gömerek havaya kaldırdıkları yumruklarının tehditkar işaret parmaklarını, ciddi ve hüzünlü bir biçimde sallayarak “atom reaktörlerinden” söz açıyorlar.

“zinhar!…” diyorlar..ve “sakın haaa!..”

radyoaktiviteleri, çekirdek parçalanmaları, yarı zamanları, fisyonları, füzyonları ve ışımaları ile..

sözü saç ve koltuk altı spreylerine getiriyorlar..

ürettikleri karbondioksitlerle..

flurokarbonlarıyla..

ve herkes hınzırca bir sırıtmanın ardında

( öteki diğer herkesin) bir gün kendi pisliklerinde boğulacaklarının gönüllü apokaliptik haberciliğini üstleniyorlar..

herkes herkese bilgiçce soruyor:

“sonunda büyük reis seattle’ın kehaneti gerçekleşiyor !..

…tanıyorsunuz değil mi büyük reis seattle’ı?

kendisi... hani canım şu...”

halen canlı olarak içinde yaşamakta olduğumuz bu filme makas vurup sansür ve montaj dahi etmeden tarihi olduğu gibi iki veya üçyüz yıl geriden başlatsak…

diyorum…

o günden başlayıp insanlara tek bir ağaç dahi kestirtmesek..

ihtiyaçlarından katiyen bir fazla av hayvanı avlatmasak..

ve mabadlarından çıkanları da her seferinde ihtimamla sabunlu sularla yıkatarak, suda hemen eriyen gazete kağıtlarına sardırıp öyle attırsak..

- gazete derken promosyonun her türünü de yasak etsek…-

savurganlık yapmasak..

ve atom denen ejderhayı, mantarınlan beraber sıkısıkıya kapattığımız şişeden dışarı salmasak..

ve onunla hiç tanışmasak dahi..

- kurgu bilimlerin paralel dünyalar teorisinde böyle bir şeyler olabiliyormuş…

öyle diyorlar… -

kat kat apartmanlar inşaa etmesek..

çok çocuklar doğurmasak..

yediğimizden fazlasını hiç bir zaman yetiştirmesek..

gürbüz, sağlam, sağlıklı, mutlu nesiller ve her şeyden önemlisi bozulmayan bir doğa ile iç içe, yanyana yaşayıp dursak..

tertemiz denizler, göller, nehirler, yemyeşil ormanlar, dumansız, zehirsiz, katıksız bol oksijenli bir hava..

buydu değil mi bizim rüyamız ?

bu bizim elimizde..

ve..

bir gün hiç beklenmedik bir felaket gelip kapımızı çalıncaya kadar...

göktaşı mı desek, meteor mu desek, güneşte meydana gelen anormal bir püskürtü mü desek, kıyımızdan geçen bir kuyruklu yıldız ve dolaysıyla korkunç zelzeleler, su taşkınları, seller, yangınlar, radyoaktif ışıma, ısı, toz, duman, bulutlar mı desek...

- bu savaş sanayisi başımızdayken

bence bunlara bile gerek kalmayabilir.. -

ve etraf durulduğunda şimdiye kadar doğaya ve dahi tanrıya her zaman hamdü sena eden ve doğa’sınla ve tanrı’sınla uyum içinde ve mutlu yaşayan, mutlu yaşamaya azami gayret gösteren hayatını o güne kadar insan(!) gibi sürdüren ve tabii en önemlisi, filmi üçyüzyıl geri aldığımız ve kendilerine sunduğumuz “cennet senaryosunu” harfiyen uygulayan ve fakat herşeye karşın ve rağmen, zavallı bigünah insanoğlunun (tabii kızının da) halini varın gelin bir tasavvur edin.

bir taraftan önüne konulan “cennet senaryosundaki” rolünü eksiksiz oynayan insancıklarımız….

diğer taraftan kendi duhulu, suçu, taksiratı olmadan, önleyemediği doğal afetler sonucu harabolmuş bir dünya…

tek bir ağaç kalmamış, hava, su ve toprak, zamanında dinosorların bile canına okuyan yoğun bir toz bulutu ve ışıma altında çökmüş, kül olmuş...

ve bu kadar felakete hazırlıklı olmayan insancıklarımız teker teker, sapır sapır dökülüp gitmişler…

bitmedi.

ikibin senelerinin perspektifinden bakıp –tabii bizim için - felaket diye nitlenebilecek doğanın içler acısı bu durumunda, (tabii kimin için içler acısı, burası belli değil) bütün imkansızlıkların ve koşullların yaratığı o devrin bir sürü yaratığı olacaktır.

gözleri olmayan kabuklu antenli çirkin (tanıdık sanki...) böcekler…

o toz bulutları ve o pislikler olmadan hayatta kalmaları imkansız dev kanatlılar…

gama veya beta veya hem gama hem de beta ışınımından son derece iyi beslenebilen sürüngenler…

ve o sürüngenleri avlayan yırtıcı, yumurtlayan memeliler… ve onları avlayan, öldüren, parçalayan kül rengi, kıllı, bastıbacak ve çıplak, belki de tek gözlü, kambur homonoidler.

doğalarının doğası gereği vede doğanın gereği artık üzerlerinde yüzen pislik ve yağ birikintilerini ve hayvan leşlerini elleri ile iki kenara itip kana kana içtikleri su birikintilerinden hiç etkilenmeyen, artık güneşin delip geçemediği kalın toz/bulut tabakasından yağan radyoaktif yağmurun bile onlara tesir edemediği, önce hayvanları daha sonra birbirlerini parçalayıp yiyen homo vulgaris...

şimdi...

ayni mantıktan yola çıkarsak bu insanların mutlu olarak yaşadıkları ve şikayet etmedikleri (edebilirler mi ki?) böyle bir ortamda, onların bir tek ağaç bile dikmemeleri, etrafı sorumsuzca pisletmeleri, kirletmeleri, vahşice avlanmaları, hunharca öldürmeleri, sürdürmek zorunda oldukları hayat için gerekli midir?.

- sanki bugün yaşadığımız, bize yaşatılan yaşamın aynısı… -

ve her ne olursa olsun, yine ayni mantıkla barbarlıklarının, ve bize göre göreceli mutluluklarının ve yaşam amaçlarının bütün ve yegane gayesi bunlar değil midir?.

artık bu dünya doğası ile tanrısı ile geri alınamaz bir biçimde - gayri kabili rücu - onların değil midir ?

böyle bir felaket, bu şekilde bir değişim, buna benzer bir evrim veya evrenin “sonsuz, nihayetsiz boşluğu..” içinde paralel dünyalarımızın herhangi birilerinde veya hayal dünyalarımızın sonsuz boşluklarında olabilir miydi acaba?

bence mutlaka…

ve o mekanlar ve o kurgular, o hayal dünyalarında, kısır olmayan bir döngü içinde, olmuş süregelen veya oluşmakta olan veya olmuş, olgunlaşmış, geçmiş, çürümüş, dalından yere düşüp yeniden olmaya yüz tutmuş, üçbuçuk satır önce sözü edilen yaşam biçimleri, süreçleri olabilir miydi acaba ?

bence mutlaka…

ve bütün bunlara rağmen “cennet seneryo” yazarları üzerinde yaşadıkları dünyaların geçirdikleri ve bundan sonrada katedecekleri zaman biriminin geri alınamaz sürecinde, arpa boyu bile olmayan ölçüleri içerisinde, algıladıklarını sandıkları anlamsız “diyalektiklerinle” uğraşıp, o devasa, o evrensel, o uşsuz ve bucaksız sürekliliğin filmini durdurup, hele hele ters yüz edip ufak hesapların “nedenlerini” bulup buluşturup yine de “sonuçlarını” tahrif etmeye mi kalkarlardı ?..

onlara bu filmi geri mi aldırırlardı?

yine müdahale mi ederlerdi?

bunu yapabilirler miydi?

o barbar dünyalaradaki oynanan oyunu bile bile, koca süreklilik boyunca ehemmiyetsiz, kopuk kopuk diyalektik mantıkları içinde determinan olmaya mı kalkarlardı acaba?

olmaları mı gerekir?

veya olmamız gerekiyor mu illa?

olursak ne kadar olabiliriz?

veya olmaya ne kadar hakkımız var?

özet olarak..
acaba insanoğlu bundan altmış ila yüzotuzmilyar yıl önce varolmuş olsaydı ve bugünkü medeniyeti yaşasaydı dinozorların nesillerini korumak için de bukadar özveri gösterir miydi ?

kopan büyük gürültülü felakete rağmen yine de o hayvancıkların yumurtalarını teker teker toplar mıydı ?
yoksa acımasız doğa ve evrimi karşısında birleşmiş milletlere gökyüzünden birden bire düşen bir meteoru şikayet mi ederlerdi ?


Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: Henüz oy verilmedi / 0 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz gunal { 30 Eylül 2007 11:50:09 }
bence bu cevreciligin iki yonu var. hem sahip oldugumuz guzelliklerden yoksun kalmak aci geliyor hem de insanin gecmisi ne olursa olsun o gecmise baglilik, ozlem duyup, gelecek ne getirirse getirsin hayiflanmak gibi bir ozelligi var.

evet.. insanlar zamaninda var olsalardi, dinazorlari da kurtarmaya calisirlardi.

evet... eger cop dolu bir dunyaya dogsalardi, onun arinmasini istemeyecekler, korumaya calisacaklardi.

elbette bazi degisimler yavas yavas, sinsi sinsi, yani alistira alistira olabilir. insanin bellegini silerek... onu var oldugu ortama yabancilastirarak... ornek... memleketimizin sehirleri, kasabalari, koyleri...

elbette bazi degisimler kaos icinde, ve oyle hizli olur ki... insan neyi yitirdigini neyi ozleyecegini sasirir. ornek mi.... memleketimizin sehirleri, kasabalari, koyleri... insanlari.... dili, inanci....

yine de.... sonunda.... hayatin neresinde olursak olalim, ne kadar koksuzlesmis yozlasmis ya da yalnizca degismis olursak olalim...

o ciktigimiz yumurtaya donmek isteyecegiz hep.

oysa bunun caresi yok. degisimi kabullensek de, kabullenmesek de...

bu yuzden cocuklarimiza elimizden geldigince cok guzel, saf, ari, temiz dusunceler, duygular, iliskiler, cevreler vermemiz gerekiiyor.

ozleyecekleri, donmeye calisacaklari bu olsun diiye...

sevgiler..........
deniz kizi
Diğer Sayfalar: 1.

 




Kahramanmaraş’ta Polis Tatbikatı ve Toplumsal Çatışmanın Anatomisi
Coca-Cola’nın “Pair Bottle” Deneyi Kapitalizmin İnsan İlişkilerine Müdahalesi
Türkiye’de Bahis Depremi, Peki Diğer Spor Dalları Gerçekten Güvende mi?
Ayakkabılar yapılmaz, yetiştirilir
Yazarlarımızdan Prof. Dr. Şehmus Güzel yaşamını yitirdi.

Avustralya'dan Bondi Plajı saldırısı sonrası silah yasalarını sertleştirme hamlesi
Trump 2.0'ın Gölgesinde Diplomasi
Sadece İsimde Ateşkes: Gazze'nin Uzun Süren Araf Dönemi
Çin Japonya'yı Test Ediyor ve Amerikan Kararlılığının Sınırları…
Emeklilerin Büyük Yürüyüşü Başlıyor: 17 Milyon Kişi Artık Sessiz Değil!

Türkiye’de konkordato alarmı: 2025’te başvurular tarihi zirveye gidiyor
Dijital Yuan Etki Aracı Olarak: Güneydoğu Asya'nın Para Egemenliği ve Stratejik Özerkliği
ABD-Avustralya Kritik Mineraller Anlaşması Pasifik Tedarik Zincirlerinin Geleceğini Nasıl Yeniden Şekillendiriyor?
Kalkınma Hakkında Yanlış Bildiğiniz Şaşırtıcı Gerçek
Avustralya - Çin İlişkileri: Avustralya'da Kavga

"En ciddiyetsiz nesil": Z kuşağı neden kasten gülünç olmayı seçiyor?
Güney Karolina'nın Unutulmuş Osmanlıları: Sumter Türklerinin Şaşırtıcı Gerçeği
Köpek ve insanların bazı duyguları aynı genetik kökene sahip
Motokuryelerin Sessiz Çığlığı: Sokağın Gölgesinden Yükselen Sınıf Mücadelesi
Gençlerden sonra emekliler de yurtdışına gidiyor.

Osmanlı İmparatorluğu'nda Kahvehaneler: Bir Sosyo-Politik Etki
Osman Hamdi Bey’i bilmeyen varsa bile herhalde Kaplumbağa Terbiyecisi’ni bilmeyen yoktur ya “Mihrap” tablosu...
JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024

Einstein'ın hayran kaldığı filozof: Spinoza'nın aklınızı başınızdan alacak radikal fikri
Adalet Kavramına Filozofların Gözünden Bir Yolculuk
KE.KE.ME. (KKM)
Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?

Yeryüzünü fırına çeviren atmosfer olayı: Isı kubbesi
Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.

Avustralyalı teorik fizikçiler: 'Paradoks olmadan zaman yolculuğu yapmak mümkün'
Axiom Raporu: Siber Güvenlik ve Çin-ABD İlişkilerine Etkisi
WhoFi: Wi-Fi sinyaliyle kimlik tespiti dönemi başlıyor.
500 yıllık Da Vinci çizimi sessiz drone teknolojisine ilham verdi.
Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.

Bilim insanları beynin beş farklı yaşam evresinden geçtiğini açıkladı: Kritik dönüm noktaları 9, 32, 66 ve 83 yaş…
Amerika kıtasında 'olmaması gereken' yeni bir insan türü keşfedildi: Checua nedir? Türkler ile bağlantıları var mı?
NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.

Türkiye’de üniversite mezunlarının geliri Avrupa’nın en düşük seviyesinde…
Gerçek işsizlik yüzde 29,6!
Türkiye’de tek kişilik
UNICEF raporunda Türkiye'deki çocuklar son sıralarda
AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez

AVM’ler, Kapitalizm ve Emekçinin Kuşatılması Tüketim Toplumunun Görünmez Hapishanesi
Coğrafya Değil, Kapitalist Sömürü Kaderi Belirler
Tekno-Kapitalizmin Çöküş Aynası Tesla Neden “En Sonda”
Hanuka, Devrim ve Makabiler
Roş Aşanada Şofarın Çığlığı ve Hakikatın Sentezinde Marx ve Hegel

Büyük Konuşmak
HUKUK KARGAŞASI
HAİN Mİ ARARSINIZ
KANAS
Kayyum

Paranın, Lidya Sikkesinden Dijital Cüzdanlara Uzanan 5000 Yıllık Hikayesi
Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git