Ak meleğim göç eylemiş yurdundan, havalanmış minnet etsem iner mi... Can çıkmazsa o kurtulmaz bu demden, alev almış ateş dağı söner mi... Dertli olanlara elbet zar gelir, geniş dünya tek başına dar gelir. Ellere yaz bahar bana kış gelir, ben yanarım eller beni kınar mı... Nesimi'yem daha giymem alları, viran olsun Çamşıhı'nın elleri. Sele verem dağı taşı çölleri, aklı olan bu dünyaya kanar mı!
Bu dünyadan Asım Bezirci geçti. 1927 yılında Erzincan’da doğdu. 66 yaşında Sivas’da yakıldı.
Anlatıcı Erkek: Demiryolu işçisi Hamdi Bey'le ev kadını Refika Hanım'ın tek çocuğu. Üniversite yıllarında sosyalizmle tanışır. Türkiye Sosyalist Partisine girer. Onu ne yoksulluk, ne 1930 depremi,ne yaşamının en güzel ve verimli yıllarının geçtiği mapusluklar, ne de 12 Eylül’ün zindanları yıldıramaz.
O nesnel, bilimsel elestirinin kurucusu, disiplinli titiz çalışması ile Edebiyatımızın “Kırkayaklı karıncası, 66 yıllık yaşamına, bir insan ömrüne eşit uzunlukta 70 kitap sığdırır.
Asım Bezirci’nin çevirdiği ve yazdığı kitapların listesi gelecek perdeye resmi ile birlikte.
O “Halklar da, edebiyatları da ölümsüzdür, ölümü yenmek istiyorsak halkın ölümsüzlük ırmağında yunmalıyız” derdi
Anlatıcı Kadın: Sonuç ne kadar acı olursa olsun, yüreklerimizi ne kadar acıya keserse kessin, ölümü Asım Bezirci'ye yakışır biçimdeydi. Kalesini terk etmeyen komutanlara benziyordu. Gençliğe inanıyordu. Bedeni Sivas’ta 2 temmuzda yakıldı. Ama o, Kızıl Irmağa karışarak dünya halklarının ırmağında tüm hızıyla yüzerken ölüme meydan okumaya devam ediyor.
Nesimi Çimen
Şifa istemem bağından türküsü çalacak.
Bu dünyadan Nesimi Çimen geçti. 1931 yılında Sayimbeyli’de doğdu. 62 yaşında Sivas şehrinde yakıldı.
Deyişi okunurken, perdede aşağıdaki bilgiler resimleri ile birlikte gösterilecek.
“Kayseri'nin Sarız ilçesinde bir köy ağasının yanında maraba olarak çalışırken ağanın kızı Dilber'e aşık olunca, birlikte Kayseri'den kaçtılar.
Küçük yaşta türkü derlemeleri yapan Nesimi, topladığı folklor değerlerini radyo arşivlerine kazandırdı. Hatayi, Pir Sultan Abdal ve diğer usta ozanların nefeslerini söyleyerek kendisini tanıttı. Nefeslerini, türkülerini bağlama ile değil, göğsünde taşıdığı cura eşliğinde söyledi ve cura çalmada ün kazandı.”
Deyiş bittikten sonra şiir olarak okunacak.
Anlatıcı Kadın:
Aç kulaklarını dinle sözümü
Yalan söz gerçeğe bir tuzak değil
Ehli irfan olan hakkın mekanı
İşte böylesinden hak uzak değil
İrfan meclisine girmeyen kişi
Pişmemiştir özüsünün ateşi
Yenilmez ekmeği zehirdir aşı
Lanet böylesine hiç yazık değil
İnsan haklarını hak bilen kişi
Özünde nur doğar yalan ateşi
Kamili taşlamak cahilin işi
Cahilden kötülük hiç uzak değil
Sakın ol Nesimi sen senden sakın
Meclis-i erkandır edep er hakkın
Özünü bilene hak olur yakın
Hak odağı demden hiç uzak değil
Son Sahne
Anlatıcılar, oyuncularla birlikte sahnede yer aldıkları köşeden biraz öne çıkar, birlikte bu şiiri söyleyerek sahnenin önlerine yürürler. Fonda, yitirilmiş 33 canın resimleri birbiri ardına geçer.
“ellerinde kalemleri,sazları
dudaklarında ezgileri
gözlerinde sevgileri
yüreklerinde insan
beyinlerinde aydınlık
öldürüldüler
yüreğimize
gömüldüler...”
Pir Sultan Abdal öne çıkar.
Pir Sultan Abdal:
Canlar, yüzlerce yıl önce Pir Sultan Abdal Sivas’da münkir’in taşı, münkir’in kemendi ile Hakk’a yürüdü. 33 Can, 17 yıl önce yine Sivas’da cahilin vahşeti ile Hakk’a yürüdü.
Tıpkı binlerce yıldır bu yolda baş veren Pisagor, İmam Hüseyin, Hallac-ı Mansur, Nesimi, Şeyh Bedreddin, Bruno ve Denizler gibi.
Gittiğiniz yolda, durduğunuz darda sizi de taşlayanlar, yakmak isteyenler olacaktır. Zor günlerinizde cahile, münkire karşı gerçekleri kalkan edin. Başınıza ne hal gelirse gelsin, nefsinize hizmet etmeyin, vicdanınıza ağır geleni başkasına yapmayın.
Canlar… Unutmayın. Yaratan ve yaratılan birdir. Hakk insanda, insan Hakk’tadır. Hakk en görünür haliyle insanda konuktur. O yüzden insan bu alemde en değerli varlıktır. Ne ararsanız insanda arayın. Varlığın birliğini aklınızdan, gönlünüzden, dilinizden düşürmeyin.
Bizim erkanımızda en küçüğümüz, en büyüğümüzdür, en büyüğümüz, en küçüğümüzdür. Büyüğü küçükten, küçüğü büyükten ayırmayın.
Canlar, Hakk’ın didarından, gerçeğin katarından, varlığın birliğinden şaşırıp ayrı düşmeyin.
Dostlarım, kardeşlerim, canlarım şimdi ayağa kalkın,
Kaldırın başlarınızı
Suçlular gibi yüzümüz yerde
Özümüz darda durup dururuz
Kaldırın başlarınızı yukarı
Bize göz verildi, gözleyin diye
Dil verildi, söyleyin diye
Kulak verildi, dinleyin diye
El, gövdede kaşınan yeri bilir
Dert bizde, derman ellerimizdedir
Ararsan bulursun
Verirsen, alırsın
İnanmazsan, gelir görürsün.
Koğusuz, gıybetsiz, kinsiz, kibirsiz evinize varın. Niyaz edip yastığa baş koyun.
Bozatlı Hızır yoldaşınız, Kadim Pirler haldaşınız olsun.
Gerçekler sizi bu demden, bu cemden, bu yoldan, bu ikrardan mahrum eylemesin.
Gerçeğin demine, devranına Hü!